Şeytanımla başa çıkabiliyorum

Sezen Aksu... En çok onu dinledik, alkışladık, eleştirdik, bekledik. Şarkılarında anlattıkları kadar ağzından çıkacak sözleri de merak ettik. Hepimizde istesek de istemesek de büyük yeri var Aksu'nun. Ne de olsa şarkılarında tüm bu coğrafyanın aşklarını, acılarını ve isyanını anlattı. Şimdi yeni albümü "Öptüm" ile döndü. Evet, yılların getirdiğini zulasında iyi saklıyor Aksu, o yüzden ne üretse alıcısı da hazır. Zaten pişmanlıktan korkmuyor, yanlış olsa da suçlu aramıyor. "Şeytanımla başa çıkabiliyorum" diyor, "Neyi seçerseniz, o olursunuz."

Şeytanımla başa çıkabiliyorum
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.07.2011 - 08:22

Sezen Aksu... Hepimizde istemesek de bir yeri var. Ne de olsa en çok onu dinledik, alkışladık, eleştirdik, merak ettik. Hep yanı başımızda ama hep de çok uzak. Şöhret ne gerektiyorsa yaparken kendini dinleyiciden de koruyabiliyor. Kendini saklarken en güçlü muhalefeti şarkılarında yapıyor. Onu görmesek de siyasette izlerini hissediyoruz. Aşk mı? İşte bu onun hayatı ve paylaşmaktan çekinmiyor. Belki de aşkı bu coğrafyaya onun sözleri tercüme etti. İddialı mı? O kadar da değil. Onun şarkılarındaki kadınlar, aşkını cesaretle ve cüretkârca söylebiliyor, çekinmiyor. Kadın gibi âşık olmanın şarkılarını erkeklere de söyletiyor. Kendi de aşklarını sonuna kadar yaşayanlardan. Kayıplarına ağlıyor, ağlatıyor. Çünkü paylaşmanın acıyı hafiflettiğini, umudu çoğalttığına inanıyor. Kendi deyişiyli aşk üzerine fikrini çok önce söylemişti “Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk…” Korkunun ecele faydası olmadığını bildiği gibi ecelle de fazla inatlaşmıyor. Dünyayla derdi ise hiç bitmiyor. Bu ülkenin acılarına sırtını dönmüyor. Doğru-yanlış, bildiğini okumasında gücü. Erdal Eren asıldığında “Son Bakış"ı, Sivas için “Masum Değiliz”i yazdı. Cumartesi Anneleri'nin acılarına ortak olmaktan korkmadı. Yeni albümünde de eskisi kadar güçlü olmasa da “Ayar” şarkısında bunu yapıyor Aksu. Yeni albüm mü? Evet, aslında ilk olarak bundan bahsetmek gerekirdi. Bazen insan akılda kalanlarla başlamak ister söze, çünkü şimdi, maziyi dolduramaz olur. Sanırım benim için de durum bu.

Aksu'nun yeni albümünün ismi “Öptüm”. Eskiyi aratan bir çalışma “Öptüm”, ama ne de olsa Aksu imzalı. Yoğun hüzünlü, sıkça neşeli, özlemli ve elbette isyanlı. Tabii en iyilerini en önce yapan bir müzisyen için zirvede kalmak zor, Aksu ise bu direncin yine de en iyi örneği. Yeni albümünde umudu da neşeyi de harcında yoğurup inşa ediyor. “Hayat, her şeye rağmen” diyor, “iyilik ve kötülük iradidir. Neyi seçerseniz, o olursunuz…” Peki ya hiç mi pusulası şaşmadı Aksu'nun, şeytana hiç mi satmadı ruhunu? Bıçkın ve uslanmaz tavrı yine kendini gösteriyor. Pişmanlıktan korkmuyor, yanlış olsa da suçlu aramıyor belli ki. Şeytanla başa çıkabiliyor. Yılların getirdiğini zulasında iyi saklıyor. Şarkılarından herkesin aynı tadı almasını, ne kadar benzediğimizi hatırlatarak açıklıyor.

- Öykünüz İzmir'de başladı, ille de şarkıcı olacaktınız. "Kaybolan Yıllar"la başladı şöhret. Erkekleri ağlatan aşk şarkılarınız oldu. Besteler yaptınız, paylaştınız. Açtığınız kapıdan onlarca müzisyen geçti ve elbette her albümünüz heyecanla beklendi. Peki, yeni albümün sizde yarattığı heyecan, tutku ya da adı her neyse, nasıl?

Bir şarkının ilk çıktığı ve olgunlaşıp son haline geldiği süreçte çok heyecanlanırım. Yakınlarıma ve neredeyse yakaladığım her insana mırıldanıp paylaşmak isterim. Bütün şarkıların tamamlanıp albümün oluşturulma safhasına gelindiğindeyse, bu heyecanın ve coşkunun müzisyenlerle, ses mühendisleri ile kotarıldığı, son halini bulana dek de değişime uğrayabildiği, bütün stresine rağmen tadından yenmez bir çalışma dönemi başlar. Sanırım ben en çok işin bu kısmını seviyorum. Albüm tezgâha konduğu andan itibaren olup biten, ne kadar öngörülü olursanız olun, sürprizlerle doludur ve bir müzisyenin doğal olarak iniş çıkışlarla dolu mesleki karnesine başarı ya da başarısızlık olarak işlenir. Bu noktada her iki koşulda olgunluğa ve doğru hissetmeye ihtiyaç vardır. Yani ne övünmek, ne yerinmek; üretmek derim ben…

- Aşkın her hali sizin sözleriniz ve müziğinizle çekilir, yaşanası ve etten tırnaktan bir hal alıyor. Hep bir giden var herkesin hayatında ve onu beklemekle geçiyor pek çok şey. Hiç aşktan vazgeçtiğiniz, korktuğunuz oldu mu?

Korkunun ecele faydası yok biliyorsunuz. Bana göre aşkın akılla yönetilebilir bir yanı yok. Yönetilebiliyorsa zaten aşk değildir. Ayrıca yanmak, yanmayı göze almak iyi bir şeydir, güzel bir şeydir. Ben aslında fikrimi çok daha önceden söyledim bu konuda; aşk için ölmeli aşk o zaman aşk…

- Erdal Eren asıldığında "Son Bakış"ı, Sivas için "Masum Değiliz"i yapmıştınız. Cumartesi Anneleri içinde bir şarkınız vardı ki sözleri hâlâ aklımda; "Tedavülden kalktı aşk/ üç ihtilal üç kuşak/ fiiliyattan geçtim/ düşünmek bile yasak..." Bu albümde de "Ayar" şarkınız var. Nedir derdi?

Tüm evren gibi insanın da minimum enerjiye eğilimi vardır. Mevcut pozisyonunu değiştirmekten pek hoşlanmıyor doğası gereği. Çoğu kez dışarıdan gelen bilgi akışına, değişime devrelerini kapatıyor olması bundan kaynaklanıyor sanıyorum. \tKendi doğrumuzu ve inandıklarımızı ön referans kabul etme eğilimimiz de bundan. Çelişki de buradan patlıyor. Bu noktada anlamaya çalışmak yerine, “kendimize göre ayarlamaya çalışma” devreye giriyor. Ayar’ın göndermesi, hepimizin bu zaafına.

- “Ayar” bir umut aşısı belki ama tutar mı aşı? Bu albüm için neşeli bir albüm demişsiniz ama aslında süründürüyor dinleyeni. Soğuktan donanı buzla ovmak mı bu?

Ayar’ın umut aşısı olup olmadığını bilemiyorum. Ben umut etmekte ısrarcı olduğum için sadece Ayar'da değil, bütün şarkılarımda önerim bu. Albüme gelince, bana göre hâlâ neşeli… Sizin dediğiniz manada en hüzünlü şarkılar “Vay” ve “Acıtmışım Canını Sevdikçe”. “Unuttun mu beni?” ve “Arkadaş Şarkısını Duyunca” bence her iki duyguyu da taşıyor. “Sayım” yoğun bir aşk şarkısı… Diğerleri gayet neşeli şarkılar… Ama bu, neşeden ne anladığımıza da bağlı tabii… Neşeyi hayatın bütün hallerinden soyutlayıp, tek başına anlamlandıramayız ki? Ben öyle neşelenemiyorum zaten. Eldeki malzeme belli… Umudu da neşeyi de bu harçtan yoğurup inşa edebiliriz. Hayat, her şeye rağmen’dir…

- Sezen Aksu'ya bakmak, onu dinlemek. Türkiye'nin siyasi haritasının da bir özeti aslında. Kolay ve huzurlu topraklarda yaşamıyoruz değil mi?

“Bu korkunç kuraklık

Boynu bükük buğday başakları

Bu çorak toprak, bu susuzluk

Tanrı’nın kuruyan gözyaşları

Bebeler ergen doğuyor

Ninniler, kahramanlık masalları

Yaşayanlar bu kanlı haritada,

Taşırken iki büklüm onca yası

Bir büyük gözaltı hayatımız

Ölü çocuklar coğrafyasında

Kayıplar destanı hikâyemiz

Melekler, anaların dilsiz yasında

Bu bir bataklık

Yutuyor körpe tomurcukları

Dört kitap yazıyor

Eşittir Tanrı’nın çocukları

Her insan meyillidir ihanete, cinayete

Her insan merhametli ve zalimdir

Bir yandan gücün suç ortaklığında, \t\tbir yandan sızlar

Vicdan, ilahi bir takiptir…

Deniz Yıldızı albümünden…

“Tanrının Gözyaşları” 

 

Aslında birbirimize çok benziyoruz

- Yıllar sanatınızı nasıl etkiliyor?

Bunu benim anlatmam doğru olmaz sanıyorum. Ben içindeyim, tespitlerim de fazla...

- Sezen Aksu'nun şarkıları hafızalardan silinmiyor, herkes için ve hatta her kuşak için özel bir yerde. Bu kadar çok insanın yüreğine dokunabilmek, sizde nasıl bir his bırakıyor?

Aslında ne kadar aynı olduğumuzu, ne kadar benzediğimizi anlıyorum ve derin bir şefkat besliyorum.

- Üretmeden duramayanlardansınız. Peki geriye dönüp baktığınızda nelere iyi ki ve nelere keşke dersiniz?

Bu hesabı burada tutamayız. Yerimiz yetmez. Zaten bende kalması da hepimizin hakkında daha hayırlı olur.

- Bir yandan her dinleyenin içinde özel bir yerdesiniz. Bir yandan da uzaksınız. Bu, şöhretin getirdiği zorunlu bir uzaklık mı? Kimi zaman sıkılıyor musunuz?

Aşırı uçları olan bir iş bu. Çok şahane ve çok zor… İyi idare etmeniz ve ne olursa olsun gönül kırmamanız gerekiyor.

 

İnsanın oğlu ile çalışması çok tatlı bir şeymiş

- Albümde Nazan Öncel'den bir çalışma var “Ballı”. O da bu toprakların en özel şair müzisyenlerinden. İkinizi bir arada görmek bu yüzden çok keyifli.

Biz de çok mutluyuz. Aslında birlikte albüm, sahne gibi şeyler de düşünüyoruz.

- Bu albümün prodüktörü oğlunuz, Mithat Can Özer. Armut dibine düştü yani...

Tam öyle oldu hakikaten. Daha çok hobi olarak ilgileniyordu. Meslek olarak seçeceğini tahmin etmiyordum aslında. Ama üniversite ile birlikte onun da fikri netleşti bu konuda. Çok tatlı bir şeymiş insanın oğlu ile çalışması.

- Cemal Süreya’yı okumayan adam olamaz derler. Albümde de size yoldaş olmuş. Çok başkadır onu okumak. Siz ilk ne zaman karşılaştınız onun dünyasıyla?

Tam bilemiyorum, neredeyse yolun başındayken diyebilirim. Ben kendimi bildim bileli şiire düşkün oldum hep. Bu yüzden de çoğu şair ile çok erken karşılaştım.

- “Acıtmışım Canını Sevdikçe” Yıldırım Türker'in kaleminden. Derin ve sarsıcı bir anlatımı var. Siz severken kaç kişiyi öldürdünüz?

Daha önce de söylemiştim, var birkaç sabıkam.

- Pusulanız kalbiniz. Hiç şaşmadı mı? Peki ya hiç ruhunuzu şeytana sattığınız oldu mu?

Pusulam şaştığı zamanlarda, ağır bir pişmanlıkla ödedim karşılığını.

Benim hayattaki en önemli başarım, şeytanımla başa çıkabilmektir. İyilik ve kötülük iradidir. Neyi seçerseniz, o olursunuz… Ben buna bütün kalbimle inanırım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon