‘Sinema benim yolum’
Hindistanlı oyuncu Ishaan Khattar, Majidi’nin yönettiği ‘Bulutların Ardında’ filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı.
- Sinemaya başlama serüveniniz nasıl oldu?
13 yaşımdan beri sinema başta olmak üzere görsel her şeye ilgim vardı. Çok film izlerdim, arkadaşlarımla tiyatro oynuyordum. Dramatik Sanatlar Fakültesi’nde Tiyatro Bölümü okudum. Tiyatro, bir süre sonra devam ettiremeyeceğim bir hal alınca sinemaya başladım. İlk önce oyuncu olarak bir kaç filmde rol aldım. Sonra bir kaç kısa film yaptım. Daha sonra uzun metrajlı filmlere başladım. Sinema benim için yoldur, misyondur. Düşüncelerimi anlatmak ve duygularımı konuşturma fırsatı veren bir alan. Sorunları, dertleri sinema yoluyla başka insanlara anlatıyorum. Entelektüel kesim dahil halkın geneline hitap ediyorum. Zor ama amacım iki gruba da aynı anda seslenip etkilemek. İnsanları, doğasına ve iç dünyasındaki saflığa geri dönmesi için hikayelerimle desteklemek istiyorum. Sinema çok güçlü bir alan. ‘Eğer peygamber yaşasaydı İslam’ı anlatmak için sinemayı kullanırdı’ cümlemi tekrar edeyim...
- İslam Devrimi, İran sinemasını nasıl etkiledi?
Aslında daha eskilere gitmek gerekiyor. Sinema önceden de kapalıydı. Yaratıcılık yoktu. İslam Devrimi sinemayı da yeniden yapılandırdı. Sinemacılar yeni inkılaplarla geniş alanda çalışma, çok daha değişik yeni hikayeler anlatma fırsatı buldu. Bu hikayeler yetenekli sinemacılar ortaya çıkardı. Ben de onlardan biriyim. Sansür her ülkede var, tıpkı Türkiye olduğu gibi. Sadece sınırı farklı. Misal İran’da Hicap giymek kanunun bir parçası, ülkeye girildiği anda giyilmesi gerekiyor. Ben bunun iyi olup olmadığını söylemek istemiyorum, bu benim işim değil. Ancak, demokrasiden söz edilen Avrupa’nın bir çok şehrinde, üniversitelerde öğrencilerin kapanması yasaklanıyor. Her ülkede sınırlar ve sansürler var. Ama odakta maalesef hep İran oluyor. İran Batı medyasında hep siyaset alanında yer buluyor ama öyle değil. İran halkı, kültürü bir başka güzel. Yeni yönetmenler, İran üzerinde oluşturulan politik algıyı kırmak için yaratıcılıklarıyla çalışıyorlar.
- İran sinemasını bir kaç cümleyle özetler misiniz?
Bütün sanatların kökü edebiyattan geliyor. Bir ülke, zengin edebiyatı olunca diğer sanatlarda da başarılı oluyor. İran’da Hâfız-ı Şirâzî, Sadi-i Şirazi gibi dünyaca bilinen şairler ve genel itibariyle edebiyat, sinemayı etkilemiş. Sinemada asıl önemli olan dildir. Ve bu kuvvetti de edebiyattan alıyor.
- Türkiye’deki sinemayı nasıl görüyorsunuz ? En beğendiğiniz yönetmenler kim?
Türkiye’de ki sinema gişesi başarılı ancak asıl problem sinema izleyen büyük bir kitlenin kaybedilmesi. Bu dizilerle oluyor. Dizilerde sanatsal çalışma yerine ticari çalışmalar yapılıyor. Bu durumun yakın zamanda daha da etkisini göstereceğini düşünüyorum. Sinema hedef kitlesini kaybediyor. İkinci soruya gelince. kesinlikle Semih Kaplanoğlu ve Nuri Bilge Ceylan.
- İran sinemasından özellikle takip ettiğiniz yönetmenler var mı?
İran’da tanımadığınız 20-25 çok yetenekli ve başarılı genç yönetmen var. Rıza Mir-Kerimi, İbrahim Hatemi- Kiya gibi isimler son dönemlerde başarılı filmler çıkarıyor. Filmlerimi Asgar Ferhadi ve Abbas Kiyarüstemi’ye daha yakın görüyorum.
- Filmlerinizde çocukların ana karakterlerden biri olmasının bir sebebi var mı ?
Çocukları çok masum buluyorum. İnsanın en temiz iç duygularını kaybetmemişler. O temizlik onların içinde hala ayakta ve hayatta. Hepimiz çocukluğumuzu düşünerek güzel günleri hatırlıyoruz. O günlerde ne kadar masumduk, her şeye çok basit bakıyorduk. Ve şimdi yaşlandık ve dünyaya bakış açımız değişti. Ben bir köprü oluşturmaya çalışıyorum. Çocukları göstererek, büyüklere o masum iç duyguları hatırlatmak istiyorum.Ateş topuna dönen dünyayı çocukların peygamberliğinde kurtaracağım.Ve hep birlikte cennetin rengini dünyaya serpeceğiz, tıpkı Baran filminde Baran’ın topraktaki ayak izinin yağmur suyuyla dolduktan sonra dünyaya umudu yağdırması gibi. Cennetin Çocukları filmini izledikten sonra, ‘böyle çocuklar var mı’ diye hayret etmeye gerek yok. Çevremizde görmezden geldiğimiz Ali ve Zehra gibi çok çocuk var.
- Filmleriniz insanlarda çok güçlü etkiler bırakıyor...
Ben, izleyicimin, o filmi izledikten sonra kendini, iç dünyasındaki duyguları keşfetmeye başlamasına yardım etmek istiyorum. O duygu ‘o anda’ kalmamalı,yaşamına yayılmalı. Cennetin Çocukları’nı 20 yıl önce çektim. Şimdi de izleyebiliyorsunuz. Yine kendinizi keşfetmenize yardımcı olru. Serçelerin Şarkısı’ndaki Karin şu an bizi anlatmıyor mu? Karin, deve kuşları arasından çıkıp şehre gittiğinde, insanlarla zaman geçirdikçe mutsuzlaşıyordu. Cömertliği ve dürüstlüğünü metropol emiyordu...
- Son filminiz Bulutların Ardında’dan söz eder misiniz?
1997’de çektiğim Cennettin Çocukları filminin devamı. Filmde, lokasyon farklı olsa da o çocukların büyümüş halleri anlatılıyor. Bu filmde sinemasal dilli daha uzmanca kullanıldığımı düşünüyorum.
- Son olarak, genç sinemacılara ne söylemek istersiniz?
Öğüt vermek istemiyorum. Hereksin yolu var. Bana göre genç sinemacılar erken vazgeçmemeli. Çünkü sinemada çalışmak, sinema yapmak bir savaş gibidir. Ve kesinlikle savaşmak gerekiyor. Dağın zirvesine çıkmak gibi aynı zamandı. Kolay diye yola çıkarsın, sonradan zor gelir. Çaba gösterirsen bir gün zirveye ulaşırsın.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke