Siyasal İktidarın Avukatla 'Mücadelesi'
Siyasal iktidar kendi kontrolünde olmayan neredeyse hiçbir alan bırakmamak niyetindedir. Tüm iktidar alanlarını kontrol etme çabası, bugün en önemli hükümet icraatı halini almıştır. Bu noktada hukukun işlevi son derece ön plandadır iktidar alanlarına müdahale edilirken hukuk enstrümanı kullanılmaktadır.
“Geçmişin zorbalık hukuku da bir çeşit hukuktu. Ve zorbanın hukuku, kendi hukuk devletlerinde de değişik bir kılıkta bile olsa, pekâlâ varlığını sürdürmektedir.”
Hak ve özgürlükler alanında çalışmalar yürüten bir avukat olarak bu yazıyı Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden yazıyor olmam yukarıdaki alıntının içeriğini kanıtlar mahiyettedir. Bilineceği üzere 21 Ocak 2013 tarihinde 9 ÇHD’li avukat olarak tutuklandık.
Bugün siyasal iktidarın avukatlarla derdi/mücadelesi olması, kendi iktidarının bekası için tüm muhalefet unsurlarını yok etmek ya da kendisi açısından kabul edilebilir bir seviyeye çekebilmekle alakalıdır. Ekonomi, hukuk, ordu, kültür ve sanat, din ve spor gibi birçok kurum ve alanın siyasal iktidar tarafından sürekli ve hatta hiç durmaksızın reorganizasyon faaliyetine tabi tutulduğunu görmekteyiz.
Siyasal iktidar kendi kontrolünde olmayan neredeyse hiçbir alan bırakmamak niyetindedir. Tüm iktidar alanlarını kontrol etme çabası, bugün en önemli hükümet icraatı halini almıştır. Bu noktada hukukun işlevi son derece ön plandadır; iktidar alanlarına müdahale edilirken hukuk enstrümanı kullanılmaktadır. Bu kullanım; kolluğun başlattığı “büyük operasyonlarda startını almakta, özel yetkili savcı ve hâkim aşamalarından sonra da sürecin kendisi kitlesel tutuklama tedbirlerinin uygulanmasıyla nihayetlenmektedir.
“Türkiye’de hukuk bir aksiyon ve gerilim türünün adı oluyor her geçen gün. Hukuk operasyonla yürüyebilir durumda sadece.” Artık; mahkemeler, hâkimler, savcılar ve yüksek yargı şekillendirme noktasında “çıta” sürekli yukarıya taşınmış ve bugünlere gelinmiştir. Bu noktada “iş” hemen hemen bitmiş görünmektedir. Başka bir ifade ile bu bağlamdaki mevcut vesayet şimdilerde zirve yapmıştır denebilir. Siyasal iktidarın yargı organları üzerindeki doğrudan etkisi bugün inanılmaz noktalara ulaşmıştır.
‘Siyasal unutkanlık’
Hukuk alanındaki reorganizasyon faaliyeti bakımından 12 Eylül referandumunun oldukça önemli olduğunu görüyoruz. Referandum ile birlikte yargı kurumları, hâkim ve savcılar yeniden şekillendirmenin hedefindeki başaktörler olmuşlardır. Öte yandan yargı kurumları, hâkim ve savcılar açısından durum bu merkezdeyken avukatlar “ihmal” edilmiştir. Böylece hukuk alanındaki AKP vesayeti avukatlar konusunda “siyasal unutkanlık” içinde kalmıştır.
Bugün ise sisteme muhalif olan pek çok avukat, hukuk dernekleri, mevcut konsepte muhalefet eden barolar, siyasal iktidarın hedefinin merkezine girmiştir. Bu durum ÇHD’ye yapılan son operasyonda ve İstanbul Barosu’na yönelik artan baskılarda açıkça görülmüş, gün yüzüne çıkmıştır. Siyasal iktidar tam anlamıyla hâkim olmak istediği hukuk alanındaki tüm pürüzleri gidermek çelişkileri ortadan kaldırmak, steril bir ortam yaratmak istemektedir. Bu noktada yargı kurumlarının halihazırdaki pozisyonları ile sisteme açıktan muhalefet eden avukatların durumu ciddi bir uzlaşmazlık oluşturmaktadır. “Modern bir devlette hukukun salt genel ekonomik duruma uygun düşmesi ve onu yansıtması yetmez. Hukukun bir de iç çelişkilerinin yanağına dokunmamak için kendi içerisinde tutarlı bir bütün oluşturması gerekir.”
Çağdaş Hukukçular Derneği’ne yönelik operasyon ile 9 avukatın tutuklanması ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri hakkında açılmış olan dava nedeniyle görevlerinin düştüğüne yönelik süreç, siyasal iktidarın avukatla “mücadeleye” nasıl bir anlam yüklediğini ve mevzunun kendisi açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Kabul edilemez
ÇHD’nin özellikle son iki yıl içerisindeki faaliyetlerinin kollukta yarattığı ciddi rahatsızlık son avukat tutuklamalarında etkili olmuştur. Diğer taraftan Başbakan’ın 9 tutuklu avukat hakkındaki yorumları operasyonun arkasında siyasal iktidarın durduğunu göstermiştir. ÇHD’li avukatların tutuklanması sürecinde Başbakan’ın doğrudan olaya müdahil olması, avukatlar hakkında gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması ve avukatları açıkça yasadışı örgüt üyesi olarak ilan etmesi kabul edilebilir değildir.
Anlaşılmaktadır ki artık avukatlık mesleği yeni bir kalıba dökülmek istenmektedir. Buna göre, avukatlık yapma anlayışı “suya sabuna dokunmayan” bir mahiyette cereyan etmelidir. Tutuklanan ÇHD’li avukatlar özelinde, aslında avukatlık yapma anlayışı ile “mücadelenin” söz konusu olduğu görülmektedir.
Sonuç:
Gelinen noktada ÇHD’li avukatların tutuklanması ve İstanbul Barosuna yönelik baskılar, siyasal iktidarın avukat muhalefeti “sorununu” geri dönüşümü olmayacak şekilde “çözme” noktasında attığı adımlardır. Mesleğin ne şekilde nasıl ve hangi sınırlar içinde yapılacağının tamamen siyasal iktidar tarafından belirlenmek istendiği bir durumla karşı karşıyayız. Bu belirlenen sınırlar içinde kalan her avukat muteber kabul edilecekken, sınırların dışına çıkan avukatlar ise “terör örgütü üyesi” olabileceklerdir.
Bu sürecin bugünkü hali ile sınırlı kalmayacağı da kanaatimce açıktır. Bugün ÇHD’li avukatlar tutuklanmışken sıranın nereye gideceği belirsizdir. Bu bakımdan avukatlık mesleğinin geleceği için mevcut fütursuz saldırı karşısında avukatların seslerini yükseltmeleri ve bu kabul edilemez durum açısından hep birlikte tavır alarak hareket etmeleri gerekmektedir.
Av. Güçlü Sevimli/ÇHD İstanbul Şube Sekreteri
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Urla'da hasat 1 ay gecikme ile başladı:
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması