Sokak köpeklerinin ‘Spartaküs’ü

Önce Filmekimi’nde seyirci karşısına çıkan ödüllü Macar filmi ‘Beyaz Tanrı’ bugün gösterimde.

Sokak köpeklerinin ‘Spartaküs’ü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.01.2015 - 22:43

R.M.Rilke’den alıntılanmış, filmin yalın ve naif mesajını baştan veren “Bizi ürküten her şey sevgimize muhtaçtır” deyişiyle açılan son Cannes festivalinde Belirli Bir Bakış bölümünün en iyisi seçilmiş, Macar yapımı “Feher Isten-Beyaz Tanrı”, ergenlik sorunlarına, büyüme sancılarına gark olmuş, boşanmış aile çocuğu, 13 yaşındaki Lili’nin (Zsofia Psotta) yaşadıklarıyla, sokağa bırakılıp insandan kaynaklanan çeşitli baskı ve işkencelerden geçerek zorlu bir hayatta kalma birbirine paralel ve sürükleyici bir şekilde hikâye ediyor 2 saat süresince.

Macar sinemasının özellikle 1960’lı yıllara damgasını vurmuş, namlı ustalarından Miklos Jancso’ya adanmış film, bir mezbahadaki danaların kesilip derilerinin yüzüldüğü, ayrıntılı kasaplık görüntüleriyle başlıyor.

Kesilen hayvanları inceledikten sonra tüketime uygundur damgası vuran, bisikletli kız Lili’nin uzman babası Daniel’i (Sandor Zsoter) tanıyoruz. Lili’nin, Daniel’den ayrılıp yeni bir koca edinmiş ve işi gereği 3 aylığına Sydney’e gidecek annesi (Lili Horvath), kızıyla köpeğini babasına teslim ediyor sonrasında ama Macaristan’da yeni çıkarılmış melez köpeklerin evde beslenmesi yasağı gereği, (apartman yöneticisi kadının da bastırmasıyla) Hagen’i hemen bir barınağa vermek istiyor Daniel, bir orkestrada trompet çalan kızının bütün itirazlarına karşın.

Böylece Lili’yle babasının zaten olmayan arası iyice açılıyor. Çünkü Tom & Jerry çizgi filmleri seyrettirilse de barınaklar Nazi toplama kamplarından farksız. Geceyi banyo küvetinde havlayarak geçiren Hagen’i, masaldaki Fareli Köyün Kavalcısı gibi trompetini sakinleştiren Lili, babasının sokağa terk ettiği köpeğini köşe bucak aramaktan vazgeçmiyor.

Acımasız bir dünyanın onu beklediği Budapeşte sokaklarında gaddar köpek toplayıcılarından kaçarken bir evsiz barksız serseriye yakalanarak acımasız bir köpek dövüştürücüsünün (Kornel Mundruczo) eline düşüyor, tasmalı, munis ev köpeği Hagen.

Gördüğü onca baskı ve işkenceden ötürü değişim geçirip saldırganlaşarak ve istenmeyen, dışlanan bütün sokak köpeklerini örgütleyerek babadan orkestra şefine kadar uzatılacak zalim insan otoritesine karşı isyan ediyor Hagen sonuçta.

Birlikte partiye gittiği, orkestradan arkadaşı genç piyanistin uyuşturucusunu da taşıdığı için başı derde giren Lili, onu narkotikin elinden kurtaran babasıyla yakınlaşıyor ilk kez.

Hagen’in önderliğinde barınaktan kaçıp barikatları aşarak sürü halinde koştura koştura sokaklara çıkıp önlerine çıkan insanlara saldıran, Lili’nin çaldığı orkestranın konserini de basan itler ordusunun intikam serüveninin naif bir finalle sonuçlandırıldığı “Beyaz Tanrı”, 1975 doğumlu Macar yönetmen, senarist, aktör Kornel Mundruczo’nun senaryosunu Viktoria Petranyi ve Kata Weber’le birlikte yazıp yönettiği 6. uzun metrajı.

“Hoş Günler” (2002), “Johanna” (2005), “Delta” (2008), “Müşfik Oğul” (2010) gibi önceki eserlerinden hiçbirini görmediğim yönetmen Mundruczo’yu bize tanıtan bu film, aile ve ergenlik sorunlarına yoğunlaşan, büyümeye ilişkin bir melodram olarak başlayıp köpeklerin insanlardan intikam almak için ortalığa döküldüğü bir mücadeleye odaklanan, gergin ve sürükleyici bir aksiyona dönüşüyor giderek.

Bu türleri beceriyle harmanlayan yönetmenin, yarıdan itibaren seyirciyle özdeşleştirdiği antikahramanı Hagen’in görüş açısından aktardığı film, duygusallıktan gitgide coşkulu bir başkaldırı hikâyesine evriliyor.

Düzene, baba otoritesine başkaldıran Lili’yle, kökeni, dini, ten rengi ya da cinsel tercihinden dolayı günümüzde baskı ve şiddet altındaki herkesin metaforu gibi algılanan Hagen’ın, paralel anlatılmış ve Avrupa ülkelerinde gitgide artan ırkçılık olaylarına göndermelerde de bulunan, duygusal ve dehşetengiz bir siyasal taşlama düzeyindeki hikâyesi, sistemdeki tüm arızaların hakkından sevgiyle gelinebileceği gibi biraz yüzeysel kaçmış bir finale bağlanıyor.

O zulme uğramış, iyi köpek-kötü, gaddar insan ayrımı ve naif finali nedeniyle de irtifa kaybediyor son tahlilde. Ancak belirgin biçimde adeta gittikçe zincirlerinden boşalarak seyirciyi içine çekiveren güçlü bir sinema duygusuna ve estetik bir görselliğe de sahip film, baştan sona yoğun bir duygular seli halinde akıyor.

Kameraman Marcel Rev’in görüntüleri, Asher Goldschmidt’in müzikleri eşliğinde öncelikle hayvansever seyircinin gönül tellerini titreterek izlenen film çok iyi çekilmiş o köpeklerin sürü halinde koşturduğu sahneler gibi etkileyici bölümleriyle iz bırakan, görülesi bir “zalim otoriteye isyan” çeşitlemesi kısacası.

Adını Amerikalı yönetmen Samuel Fuller’ın zencilere saldırmak için eğitilmiş bir köpeğin konu edildiği, 1982 yapımı “White Dog” adlı dramından alan “Beyaz Tanrı” bizce haftanın filmi nitelemesini hak ediyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler