Sol yine 'afişe çıkıyor'

Yılmaz Aysan, 1963-80 arasında 'sol'un görsel serüvenini gözler önüne seren 'Afişe Çıkmak' kitabını anlattı.

Sol yine 'afişe çıkıyor'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.02.2013 - 08:27

İletişim Yayınları, 12 Eylül askeri darbesinin hemen ertesinde kurulmuştu. Demek 30 yıl olmuş. İletişim, 30. yılını, Yılmaz Aysan’ın “Afişe Çıkmak: 1963-80, Solun Görsel Serüveni” adlı kitabıyla kutluyor. Aynı adı taşıyan bir sergi de 8 Şubat’ta Tütün Deposu’nda açılacak. Aysan’ın binbir emekle hazırladığı kitap, ülkemizdeki devrimci hareketlerin en yoğun yaşandığı yılları görsel bir dille gözler önüne seriyor. Ya da Türkiye’deki sol hareketlerin yakın tarihimizdeki görsel serüveni, döneme ilişkin söyleşiler, anılar, anlatılar eşliğinde bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiriyor. Kitabın sayfalarını çevirirken pankartlar, afişler, dergi ve kitap kapakları, duvar yazıları aracılığıyla o günleri yeniden yaşıyorsunuz.

“Afişe Çıkmak”ın günümüzde nasıl bir önem taşıdığını, nasıl hazırlandığını, sol mücadele içinde o imzalı imzasız “kendini ifade etme” uğraşına bugün nasıl bakılması gerektiğini, bu benzersiz kitabı hazırlayan Aysan’a sorduk.

- Kitaba seçtiğiniz ad, “Afişe Çıkmak”, bence cuk oturmuş. Çok yerinde bir ad seçimi. Kitabın başındaki yazınızda, “gerçek veya mecazi anlamda ‘afişe çıkan’ sol eğilimli insanların…” diyorsunuz. “Gerçek” ile “mecazi”yi biraz açar mısınız?

- Afişe çıkmak, biliyorsunuz, örgütlü bir şekilde, gece, gizlice duvarlara afiş yapıştırmak anlamına geliyordu devrimci jargonda. Afişleme de aynı anlamda kullanılıyordu, bir de yazıya çıkmak vardı, o da yine gece ve gizlice kent duvarlarını sloganlarla donatmak anlamı taşıyordu. Başka bir ifade kanalı bulamayan ve dönemin yasal koşullarında illegal kabul edilen, yasal propaganda yapmaları engellenen her tür ama özellikle sol görüşler, siyasetler, örgütler için başka bir yol düşünülemezdi.

Bu kitaba isim ararken “Afişe Çıkmak” ismi aklıma geldiğinde ben de sizin gibi düşünmüştüm doğrusu. Sonra fark ettim ki aslında bu ifade başka bir anlam daha barındırabilir, yani fiilen afişe çıkmanın yanı sıra, bir de kendini özgürce ifade etmenin, kendi fikirlerini afiş yapıştırma dışında başka yöntemlerle dışavurmanın da ifadesi olabilir.

- “Afişe Çıkmak” kitabı, çok zengin bir görsel malzeme içeriyor. Farklı alanlardan bunca malzemeyi nasıl derlediniz? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

- Kitabın görsellerini ve söyleşileri bir araya getirmem neredeyse 4 yılımı aldı ancak bu afiş yapmak, biriktirmek ve saklamak sevdam neredeyse 40 yıl önce başlamıştır. 1979’da başıma gelen bir olay bu konuya ne kadar takıntılı olduğumun altını çizecektir. O sırada Yeni Türkü’nün ilk plak çalışmaları için İstanbul’daydım. Selim Atakan’ın Murat 124 arabasıyla yapımcı plak şirketine gidiyorduk. Merter’den geçerken ben DİSK merkezine uğramayı ve oradan son basılan afişlerden almayı istedim. O yıl DİSK’in üzerinde, 1 Mayıs kutlamalarının yapılmasını engellemek için büyük baskı vardı.

Bulabildiğim afişleri birkaç rulo halinde arabaya koyduktan sonra yola devam ederken o zaman çok rutin olan aramalara denk geldik ve afişler ortaya çıkınca doğruca karakola “davet” edildik. Karakolda polisleri, benim bir grafik tasarımcı olduğuma ve çeşitli afiş örnekleri biriktirdiğime, bunun mesleki bir gereklilik olduğuna zor bela ikna edip yolumuza devam ettik. Bu afişlerin bazıları kitapta ve sergide yer almakta. Aslında işin en zor kısmı toplamak değil bunları korumak ve saklamak oldu.

 

Ayrım yapmadan

- Peki, solun farklı eğilim ve hareketlerinden gelen onca örnek arasından nasıl bir seçim yaptınız? Temel ölçütleriniz neler oldu?

- Benim çalışmamın perspektifini grafik dışavurumun belgelenmesi oluşturuyor. Dolayısıyla her türlü belgeyi değil yalnızca grafik olarak dışavurulmuş, özgün yanları olan çalışmaları kitaba almaya çalıştım. Siyasi bir tarih çalışması yapmaya kalkışmamıştım, benim canlandırmak istediğim yaşanmış olan görsel bir serüvendi. Pek çok görsel malzeme içinden ise yaratıcı bir anlayışla hazırlanmış, farklı çalışmalara odaklandım ve onların izini sürerek yapanlarına ulaştım. Siyasetler arasında ayrım yapmadan kendini “sol” içinde gören tüm siyasetlerin yaratıcı eserlerine yer vermeye çalıştım.

 

Eski kuşak ve gençler

- 1963-80 yılları arasındaki günleri yaşamış olanlar, sanırım, kitabı karıştırırken ilk başta o günlere, gençliklerine gidecekler. Belki de karmaşık duygulara kapılacaklar. Siz, bütün bu afişleri, dergi ve kitap kapaklarını elden geçirip incelerken, kitabı oluştururken neler hissettiniz?

- Bunları 33 yıldan beri görmemiş olan eski kuşağın duygusal yaklaşacağını tahmin etmiştim, aynı şey benim başıma geldiğinde, yani araştırmalarım sırasında, bir görsel malzemeyi bir yerlerde keşfedip elime aldığımda nasıl heyecanlandıysam, tozlu arşiv kutularının kenarlarında kalmış negatifleri tarattığımda ortaya çıkan fotoğraflarla nasıl heyecanlandıysam, onların da duygulanacağını tahmin etmek zor değildi.

Ayrıca bunları ilk gördüklerinde, arkalarında yatan hikâyeleri, bunları kimin ne şartlarda yaptığını filan bilme şansları yoktu o sıcak mücadele günlerinde, şimdi bir de o var. Şu anda benim esas merakım, bunları ilk kez görecek olan genç kuşakların ne düşüneceği, onların üzerinde nasıl bir etkisi olacağı.

- Duyguların ötesinde, “Solun Görsel Serüveni”ni estetik düzey, sanatsal yaklaşım açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Serüvenin ilk dönemlerinde önemli sanatçı ve tasarımcı katkısı olmasından ötürü estetik düzey çok yüksek. Tanınmış ve kendilerini kanıtlamış insanlar, ömürleri sanatla geçmiş. Sonuna doğru yani 1980’e yaklaştıkça can güvenliği kaygısı her şeyin önüne geçiyor sanki. Başlarda güvenli mekânlarda, üzerine kafa yorularak zaman ayrılarak hazırlanan kapaklar, afişler, daha ince düşünülmüş, ayrıntılandırılmış işlerdi, dolayısıyla daha güzeller.

Benim bu kitapla ortaya koymaya çalıştığım, bu çalışmaların kendine özgü estetik değerleri olan, kültürel, sanatsal veya tasarımsal anlamda zamanına ve olanaklara göre yepyeni, yaratıcı işler ve üzerinde daha çok çalışılabilecek değerli malzemeler olduğudur. Sanatsal, kültürel ve siyasi anlamda.

 

Söz ve cesaret

- 70’li yıllarla günümüzü kıyasladığımızda, arada müthiş bir teknolojik gelişme yaşandığı açık. Peki, o günlerin olanakları ve koşullarında böylesi bir yaratıcılığın sağlanmasını neye bağlarsınız?

- Bence kullanılan teknoloji hiçbir zaman önemli olmamıştır, buna inanıyorum. Önemli olan söyleyecek sözün ve bunu afişe edecek cesaretinin olmasıdır. Sonra ben bu fikirleri nasıl dışavurayım noktasında teknoloji önem kazanır ve de her zaman buna bir çözüm yolu bulunur, bunu kitapta görüyoruz. Matbaa varsa orada bastırırsın, yoksa sen yaparsın matbaayı, o da yoksa duvara yazarsın, o da yoksa küçük kâğıtlara yazar posta kutularına atarsın. Bugün elektronik ortamda yapılan haberleşme ile aslında hiçbir farkı yok. Tweet atmakla afiş basıp yapıştırmak aynı şey. İkisinde de bir fikrin dışavurumu var. Bir de eskilerden hiç kimse de bana “keşke elimizde bilgisayarlar olsaydı ne kadar daha iyi işler ortaya koyardık” dememiştir. Bir diğer ilginç nokta da sosyal medyada mesajlarımızı yazdığımız yere “duvar” denmesi yani hâlâ fikirlerimizi duvarlara yazmaya, görsellerimizi yapıştırmaya devam ediyoruz bir anlamda.

- Kitapta ele aldığınız yıllarda, “Solun Görsel Serüveni”ne kuşkusuz hem sayısız insan katkıda bulundu hem de pek çok adsız katkılar oldu. Yine de, bu “görsel yolculuğa” biçim veren belli başlı adları sayar mısınız?

- Abidin Dino her dönemde etkiliydi. Ressam olmasının yanı sıra şair, yazar ve grafiker olması da etken olmuştur, yani bir grafik tasarımcı gözü de vardır, sanatçı gözü de. Sait Maden’in elinden çıkan kitap-dergi kapakları modernist tasarımın öncü örnekleridir ve 60’ların Türkiyesi’nde çok etkilidir. Mehmet Sönmez’in kendine özgü samimi ve alçakgönüllü illüstratif tarzı her zaman çok beğenilmiştir.

İbrahim Niyazioğlu’nun kısacık ömründe ürettiği dergi kapakları 70’lerin uluslararası güncel grafik tarzına paralel modern ve yaratıcı çözümlerdir. ODTÜ Devrimci Afiş Atölyesi, 70’lerin mücadeleci gençlerinin kendilerini ifade edebilecekleri güçlü grafikler geliştirmişler ve ayrıca bunların üretimini de örgütlemişlerdir.

Erkal Yavi, Metin Deniz, Sungu Çapan, Ferit Erkman, Bülent Erkmen, Sadık Karamustafa, Emre Senan gibi sanatkâr ustalar her dönemde ister politik olsun ister olmasın her zaman kaliteli, özgün grafik dışavurumların peşinden koşmuş, grafik dilimizi oluşturmuş ve oluşturmaya devam eden hoca yaratıcılardır.

Orhan Taylan, 80 öncesi işçi hareketlerinin önde gelen sanatçısı olmuş, 1 Mayıs 1976 için hazırladığı, yeni ve güzel bir dünya özlemini yansıttığı afiş ile en çok benimsenen ve en çok tanınan politik görseli yaratmıştır.

Selçuk Demirel, genç yaşta 70 sonrası politik hareketlenmelerin önde gelen sanatçısı olmuş, çok sayıda yaratıcı eser vererek hem yurtiçinde hem de yurtdışında mücadeleye desteğini sürdürmüştür. Daha pek çok çizerin, fotoğraf sanatçısının, ressamın, ismini bildiğim, bilmediğim pek çok insanın emeği var bu işlerde. Hepsine de ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bileğinize sağlık diyorum.

 

Abidin’in yaratıcılığı

- Abidin Dino, 1969’da insan figürü kullanarak TİP amblemini yeniden düzenlediğinde, bu olay çok tartışılmıştı. Bugün baktığınızda, bu olayı nasıl değerlendirirsiniz?

- TİP Başkanı M. Ali Aybar’ın yaklaşımını iletişim anlamında çok akıllıca buluyorum. Birincisi Abidin Dino gibi ünlü bir sanatçıyı değerlendirmek propaganda açısından çok iyi bir fikir, çünkü o bir efsane, Nâzım Hikmet gibi, hem sanatçı hem de politik aktivist olarak. İkincisi ise diğer tüm partilerde var olan hayvan figürlerini boşa çıkarmış oluyor insan kullanarak, onları anlamsızlaştırıyor. Ayrıca dünya sol parti işaretlerinde hiç görülmemiş yaratıcı bir çalışma yapılmış.   
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler