Sözde Yargı Reformu...
Daha önce, kesin bir ifade ile, milletvekili genel seçiminden önce “Anayasa değişikliği yok” diyen iktidar partisi, referandumu ve bunun muhtemel siyasi sonuçlarını da göze alarak hangi nedenle yeni bir anayasa paketini gündeme getirmiştir?
Yargı reformu, yapılacak yasal ve idari yeni düzenlemelerle, yargıda aksayan, sorun yaratan ve yolunda gitmeyen her konuda iyileştirmeyi amaçlayan bir işlemler bütünüdür. Eğer yargıda gerçek anlamda ve kalıcı bir reform isteniyorsa öncelikle kuruluş, işleyiş, görevler, ihtiyaçlar, hizmetin kalitesi vb. yönlerden yargının güncel sorunlarının ve bunların nedenlerinin ayrıntılı olarak saptanması; çözüm önerilerinin geniş katılımlı bir ön kurul tarafından değerlendirilerek reformun kapsamının ve ilkelerinin belirlenmesi; daha sonra da saptamalarla uyumlu düzenlemelerin yapılması gerekir. Bu sorunlardan sadece bir kısmını öne çıkararak veya sahte sorunlar yaratarak yargı reformu yapılamaz.
Yargının güncel sorunlarının neler olduğunu ve bunların boyutlarını kavrayabilmek için yüksek mahkeme başkanlarının adli yıl başında veya kuruluş günlerinde yaptıkları konuşmaların dikkatle incelenmesi yararlı olacaktır. Görülecektir ki senelerden beri dile getirilen bu sorunların çözülmesinde kayda değer bir ilerleme elde edilememiştir.
Kanımca bugün yargının en önemli sorunlarının içinde, yürütülen kamu hizmetini doğrudan olumsuz yönde etkilemeleri nedeniyle, yetersiz “meslek öncesi ve meslek içi eğitim” ve mevcut kadro ile yargının altından kalkması mümkün olmayan ağırlıktaki “iş yükü” ön sıralarda yer almaktadır.
Eğitim yetersiz
Adalet kamu hizmetini yürütecek olan hâkim, savcı ve avukatları yetiştiren hukuk fakültelerinde verilen eğitimin yetersizliği konusunda hemen hemen her kesimde ortak bir kanaat oluşmuştur. Bu yazının amacı dışında kalmakla beraber bu görüşler; öğretim süresinin, hukuk fakültelerinde verilen öğrenimin algılanabilmesi için gerekli lise altyapısının, uygulamalı derslerin ve seminerlerin, nicel olarak öğretim üyelerinin yetersizliğine dayanmaktadır.
Mahkemelerin hemen hemen tümünde sayılarla ifade edildiğinde herkesi ürküten bir iş yükünün varlığı gözlenmektedir. Sorumlu bir yargıç ve savcının normal çalışma saatleri içinde elindeki davalarla baş edebilmesi mümkün değildir. Yine bu nedenle yargı mensupları inceleme ve araştırma için yeterli zamanı bulamamaktadır. Yargıç ve savcılar mesleklerinin başında böylesine yoğun bir çalışma ortamına girmekte, yorgun, bıkkın, sağlıklarından çok şeyi kaybetmiş ve birçok hastalığı kazanmış bir durumda emeklilik yaşamına başlamaktadırlar. Bugün yüksek mahkemelerin elinde mevcut dava sayısı, yabancı ülkelerdeki emsal mahkemelerin elindekilerle kıyaslanamayacak kadar çoktur. Oransal olarak ifade etmek gerekirse, yargı düzenine göre değişmekle birlikte, on beş ila iki yüz misli dava fazlalığından söz etmek abartma sayılmamalıdır. Uluslararası temaslarda bu sayılardan söz edildiğinde, muhatabınız böyle bir iş yükü ile üretilen yargı hizmetinin kalitesini haklı olarak sorgulamaktadır.
Kuşkusuz yargının sorunları bunlardan ibaret değildir. Ben, kamuya yeterince sunulmadığı ve orada tartışılmadığı için önemsenmeyen ve bilinmeyen çok sayıdaki yargı sorunlarından sadece ikisinden söz ettim. Yargıda öngörülen iyileştirmenin sağlanabilmesi için, sorunların tamamını kapsayan, bu sorunları birlikte ve eşzamanlı olarak çözüme ulaştıracak bir çalışmanın yapılması gerekir.
AKP’nin dayatmacı tavrı
Yargı reformu konusu AKP’nin parti programında yer almış; parti iktidara geldikten hemen sonra milletvekillerinden biri “yargıya güvenmediklerini” ifade etmek suretiyle yargıda yeni düzenlemelere gideceklerinin işaretini vermiş, bunların yönünü de göstermiştir. Ne var ki, sekiz seneye yakın bir zamandan bu yana, konu sık aralıklarla ülke gündemine girmiş olmasına karşın, olumlu hiçbir adım atılmamış ve sonuca ulaşılamamıştır. Bunun nedeni, bir yandan AKP’nin belli konularda ısrarlı ve dayatmacı davranması, uzlaşmayı sağlayacak bir esneklik gösterememesi; öte yandan hazırlanan taslak ve önerilerin gerek hukuka uygunluk, gerek yerindelik yönünden toplumdan yeterince destek alamamasıdır.
Siyaseten uygun değil
Uzun süren bir çalışma sonunda hazırlandığı anlaşılan ve yargı ile ilgili geniş bir alanı kapsayan “2009 Yargı Reformu Stratejisi” ve bununla ilgili “Eylem Planı” Ağustos 2009 tarihinde kamuya sunulmuştur. Bu raporlarda yer alan önemli, güncel ve tartışmalı birçok konu (Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nin kuruluşu, görevleri, adalet müfettişlerinin HSYK bünyesine alınması) anayasa değişikliğini gerektirmektedir. Oysa Sayın Başbakan Yargı Reformu Stratejisi’nin kamuya sunulması ile eşzamanlı olarak milletvekili genel seçimlerinden önce anayasa değişikliği yapılmayacağını açık, kesin ve bağlayıcı bir şekilde ifade etmiştir. Söz konusu raporları sadece bu nedenle, ciddi ve uygulanabilir bir tasarım olarak kabul etmek mümkün değildir. Esasen bu rapor unutulmuş, sorun sadece Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nin kuruluşuna indirgenmiştir. Kaldı ki AKP’nin 2011 senesi ikinci yarısında yapılacak milletvekili genel seçimlerinden sonra TBMM’de hangi oranda temsil edileceği ve anayasayı değiştirme gücünün ne olacağı belli olmadan, önemli konularda sadece kendi görüşlerini içeren böyle bir raporu kamuya sunması siyaseten de uygun değildir. Yargı Reformu Stratejisi’nin, AB Komisyonu uzmanlarının istişare ziyaret raporlarının zoru ile ve bu raporlardaki eleştirilerin bir kısmını karşılamak amacı ile hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Daha önce, kesin bir ifade ile, milletvekili genel seçiminden önce “Anayasa değişikliği yok” diyen iktidar partisi, referandumu ve bunun muhtemel siyasi sonuçlarını da göze alarak hangi nedenle yeni bir anayasa paketini gündeme getirmiştir? AKP birkaç noktada sıkışmış durumdadır, çözüm arayışı içindedir ve bu nedenle de kısa zaman aralıkları ile birbirinden farklı ve çelişkili davranışlar sergilemektedir: İktidarı döneminde kendisini destekleyen seçmenin belli bir kısmının beklentilerini karşılayamamıştır. Bu kesim için yapmış olduğu yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesi’nden; Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK eliyle yapılan düzenlemeler de Danıştay’dan hukuka aykırılıkları nedeniyle dön-müştür.
Öte yandan “…de-mokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline” geldiği Anayasa Mahkemesi kararı ile kesin hükme bağlanan partinin, karardaki nitelendirme kapsamı içinde değerlendirilebilecek yeni eylem, işlem ve söylemlerden kaçınması zorunluluğu elini kolunu bağlı hale getirmiştir. AKP’nin bu kışkaçtan kurtulması ve gerçek programını uygulayabilmesi için, siyasi partilerin kapatılması yöntemi değiştirilmeli; kapatma davasının açılabilmesi TBMM kararına bağlanmalı, böylece tıkanmış olan yollar açılmalıdır. Seçmen önümüzdeki seçimlerde, artık kanıksadığı “mağdur”, “mazlum” görüntülerine “biraz daha bekleyin, sabırlı olun” telkinlerine iltifat etmeyebilir; onun beklentilerine suskunlukla değil, eylemle cevap vermek gerekir. Üçüncü ve önemli neden ise iktidar partisinin geleceğe yönelik olarak kendisi için güvenli bir hukuki ortam yaratma isteğidir. Eğer yüksek mahkemelerin ve HSYK’nin yapısı değiştirilebilirse yüksek mahkemelerde kadrolaşma için önemli bir zaman kazanılmış olacaktır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı