Toplumsal Bağlaşma...

Toplumsal Bağlaşma...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.02.2011 - 07:04

Türkiye yakın tarihinin belkide en ilginç ve önemli bir genel seçimini yaşayacak bu yıl. Çünkü AKP 2011 genel seçimini de kazanır ve yeniden siyasal erkin tepesine oturursa, hiç kuşkunuz olmasın, Cumhuriyetin yönü ve rengi daha da değişecektir. Değişmekten de öte Türkiye tüm yetkilerin bir kişinin elinde toplandığı totaliter bir rejimin anaforuna sürüklenecektir.

Bunu görmek için falcı olmaya da gerek yok. İki dönem üst üste siyasal erki elinde tutan AKP’nin bu süre içinde yaptıklarına ve uygulamalarına bakmak bu saptamamızı haklı çıkaracak örneklerle doludur. Yasama ve yürütmeyi zaten elinde bulunduran, yargıyı da büyük ölçüde eline geçiren, medya ve iletişim organlarını denetimi altında tutan AKP, artık bunlarla da yetinmiyor. Bütün yetkilerin tek adamın, tek kişinin istencine bağlanmasını sağlayacak ve ne olduğunu kendilerinin de bilmediği bir başkanlık dizgesine geçilmesi özlemlerini, son günlerde geveleyip duruyorlar.

Bu olabilir mi, diye sormayın sakın. Çünkü Cumhuriyet Türkiyesi’nde olmaz dediğimiz ne varsa AKP’nin 8 yıllık iktidar döneminde hepsi bir bir gerçekleşti. Ama hiç olmasa bundan sonrakilerin olmasını istemiyorsak önümüzde tarihsel bir fırsat bulunuyor. O da 2011 genel seçimlerinde -ayını söyleyemiyoruz, çünkü bunun da hangi günde olacağı kuşkulu- AKP’yi sandıkta alaşağı etmek.

Pekiyi, içinde yaşadığımız siyasal ve toplumsal ortama bakarak seçimlerde bu partiyi siyasal erkten uzaklaştırmak olası mı? Verili koşullara göre, parçalara ayrılmış bugünkü muhalefet yapısıyla ve siyasal örgüt dokusuyla bu da pek olası gözükmüyor.

Gözükmüyor çünkü, sonuçta seçimler kullanılan oyların aritmetik toplamıyla kazanılıyor.

O zaman ne yapmalı?

Tek çıkar yol, tüm muhalefet güçlerini ortak bir paydada bir araya getirip sandığa tek bir yumruk olarak gitmek. Bunu siyaset diliyle biçimlendirirsek adına “toplumsal bağlaşma” da diyebiliriz. Ayrıca sağlanacak bir bağlaşma ortamının seçmen üzerinde yaratacağı olumlu etkileri ve moral değerleri de hesaba katarsak, geometrik bir sıçramayla sonuca ulaşmak öyle pek zor da görünmüyor.

Yazımıza da başlık olarak seçtiğimiz toplumsal bağlaşmayı biraz açmamız gerekecek. Önce belirtmek gerekirse toplumsal bağlaşmanın, öznel niyetin bir çabası olmanın çok ötesinde nesnel koşulların dayattığı bir politik yeğleme olduğu bilinmelidir. Böylesi durumlarda partiler ya da toplumun değişik sınıf ya da katmanları kendi özgün izlencelerini dayatmak yerine seçtikleri ortak hedefe karşı güç ve eylem birliği ekseninde birlikte davranma özverisinde bulunmak durumundadırlar.

Toplumsal bağlaşma konusunda tarih çok zengin örneklerle doludur. Örneğin bizde Mustafa Kemal devinmesi buna en yakın örnektir. Mustafa Kemal devinmesinin başarısında da gerek ulusal ve gerekse evrensel ölçekte böylesi bir bağlaşmayı yaşama geçirebilmiş olmasının yadsınmaz bir payı vardır. Mustafa Kemal, içte işgal güçlerine karşı toplumun tüm antiemperyalist güçlerini anayurttan temizlenmesi amacında nasıl birleştirebilmiş ise, dışta da yeni kurulmuş Sovyetler Birliği ile rejimin renklerine bakmadan dostluk ve dayanışma kurmayı gerçekleştirmiştir.

Buna dışımızdan da örnekler vermek gerekirse, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı koşullarında Bulgaristan’da Vatan Cephesi, Yunanistan’da Birleşik Cephe, Yugoslavya’da Yurtsever Cephe gibi bağlaşıklar oluşturularak faşizme ve düşman işgaline karşı içlerinde komünistlerin, solun değişik kesimlerinin ve tüm yurtsever güçlerin yer aldığı ortaklıklar gösterilebilir. Bu örnekler bu Balkan ülkeleriyle de sınırlı değildir. Hatta Sovyetler Birliği ve ABD siyasal olarak birbiriyle taban tabana zıt kutuplarda olmalarına karşın bu savaş süresince yer yer birlikte davranmasını bilmişlerdir.

Toplumsal bağlaşmaya en çarpıcı örneklerden biri de Çin’den verilebilir. Çin’in devrimci önderi Mao, Çin’in sağcı önderi Çan Kay Şek’e karşı yürüttüğü iç savaş sürecinde Çin Japonlar tarafından istilaya uğrayınca ortak düşmana karşı birleşmişlerdir.

Vermeye çalıştığımız bu tarihsel gerçeklerden de anlaşılacağı gibi, toplumsal bağlaşmalar sınıfsal olmaktan çok siyasal bir tutumu anlatan birlikteliklerdir. Bu tıpkı bir toplu taşıma aracında yapılan yolculuğa benzer. İstediğiniz bir toplu taşıma aracını seçme özgürlüğünüz vardır, ama birlikte yolculuk yapacağınız kişileri seçme lüksünüz yoktur. Amaçlanan yere topluca varıldıktan sonra herkes valizini alır istediği adrese yönelir.

Evet, önümüzdeki seçimlerde toplumun değişik kesimleriyle birlikte yolculuk yapmak gibi tarihsel bir sorumluluğu, hatta zorunluluğu var.

Bu yolculuğun sağlıklı ve başarılı olabilmesi için biz istesek de istemesek de dümenin başında CHP’nin olacağını kabul etmemizi, biz söylemiyoruz, yaşam dayatmaktadır. Yine buna koşut olarak CHP, bu siyasal yolculukta, araca binmek isteyen yolcuların tümünü almadan hareket etmesi durumunda da başarılı bir yolculuk yapma şansı bulunmamaktadır.

İleride dizimizi dövmemek için artık bu gerçeği tüm Türkiye’nin görmesi gerekiyor. Kişisel beklentiler, dar parti ve grup çıkarları bir tarafa bırakılıp vurgulamaya çalıştığımız toplumsal bağlaşma için kollar sıvanmalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon