"Toplumu devlet zehirledi, panzehiri de devlet bulsun"
HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, "30 yıldır Kürt hareketini, PKK'yi bastırmak için kullanılmadık yöntem kalmadı. Devlet bakımından barışçıl çözüm dışındaki bütün seçenekler tükendi" diyor. Bozyel'e göre, barışçıl çözüm doğrultusunda toplumu hazırlamak görevi, 'toplumu zehirleyen' devlete düşüyor
Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Bayram Bozyel, BDP’nin desteklediği adayların başarı elde ettiği son seçimleri, Kürtlerin demokratik zeminde çözüm isteklerinin işareti olarak görüyor. Kendilerinin her zaman barışçıl çözümde ısrar ettiklerini vurgulayan Bozyel, 12 Eylül süreci aşıldıkça, şiddet dilinden vazgeçileceğini düşünüyor. Bozyel’le, Diyarbakır’daki parti genel merkezinde Hatip Dicle krizini, Kürt sorununun çözümüne giden yolu, Türk sosyalistleri ile Kürt hareketinin buluşup buluşamayacağını ve Barzani’nin ev sahipliğinde düzenlenecek Kürt konferansını konuştuk.
- Hatip Dicle kararı hukuki mi değil mi, hukukçular bile görüş birliğine varamıyor. Sizce karar siyasi mi?
Bir kere 12 Eylül Anayasası, yasaklar üzerine kurulmuş bir anayasa. Burada hem Kürtleri hem muhafelefeti siyasetten ve parlamentodan uzaklaştırmak gibi bir anlayış var. Toplumsal gelişmeler bu anayasayı ve düzeni her yerinden zorluyor.
Herkes seçim sonuçlarını Türkiye’nin normalleşmesi açısından önemli bir gelişme olarak nitelendiriyordu. BDP’nin desteklediği bağımsız adayların güçlü bir biçimde parlamentoya yansıması, dünden bugüne yaşanan temsil eksikliğini gideren bir adım olarak görülüyordu. Şimdi bu kararla bütün bu beklentilerin üstüne bomba atılmış oldu. Karar kesinlikle siyasidir. Henüz Türkiye’nin farklılıkları kucaklamaya hazır olmadığını gösteriyor bu karar. Biraz da Kürtlere karşı tarihten gelen tahammülsüzlüğün göstergesi olarak nitelendirilebilir. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte karşılaşabileceği sorunları aşma konusunda ciddi bir iradeye sahip olmadığını göstermesi bakımından da son derece olumsuz tabii. Parlamento isterse toplanır, krize yol açan yasal çarpıklıkları giderir, Dicle’nin önünü açabilir.
Değişimi değişimci olmayan bir parti yürütüyor
- Açılımla başlayan AKP şimdi sizce geri adım mı atıyor?
Türkiye içeriden ve dışarıdan değişim ihtiyacı ile karşı karşıya. AKP, kendisi gerçekten demokrat değişimci olan, uygulamak zorunda kaldığı açılım politikasını benimsemiş bir parti değil. Biraz mesele oradan kaynaklanıyor, değişim sürecinin değişimci olmayan bir parti tarafından yönetiliyor olmasından. Türkiye’de zemin değişim bakımından hâlâ mayınlı. Öyle olunca sık sık krizler yaşanıyor, duraklamalar oluyor. Yine de inancım o ki, Türkiye eninde sonunda toplumsal değişim dinamikleri önündeki engelleri aşarak yoluna devam eder.
‘Problem siyaset sınıfında’
- Kürtlere karşı tarihsel tahammülsüzlükten söz ettiniz. Bireyleri mi kurumları mı ifade ediyorsunuz?
Ben halklar arasında sorun görmüyorum. Mesele kurumsaldır. 21’den 24’e kadar henüz devlet kurumsallaşmadığı için çoğulcu bir siyaset izleniyordu. Mustafa Kemal, kurulacak devletin sadece Türk etnisitesinin devleti olmadığını söylüyordu; ama Lozan’ın imzalanmasından, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bunun tersi bir siyaset izlenmeye başlandı. Kürtler, diğer etnisiteler yok sayıldı, tek partili, militarist bir sistem ve toplum mühendisliğiyle buna uygun bir toplum oluşturuldu. Üniversiteler, eğitim kuruluşları, velhasıl bütün olanaklar toplumun bu ırkçı tekçi temelde şekillendirilmesi için seferber edildi. Türkiye artık eski alışkanlıklarıyla bu yeni dünyada yaşayamaz. Bunun bir nedeni AB sürecidir. İkincisi hemen yanı başımızda Irak’ta Kürtler federal bir statüye kavuşmuş. Sınırın ötesinde 5-6 milyon Kürt bütün haklarını savunurken siz burada, Kürt yoktur diyemezsiniz. Üstelik Türkiye güneydeki federal hükümetle ilişkiler kuruyor. Sayın Talabani’yi ağırlıyor, Başbakan ziyarete gitti, konsolosluk açtı.
Son 30 yılda Kürt hareketini, PKK’yi bastırmak için kullanılmadık yöntem kalmadı. Köy boşaltmalar, toplu göçler, faili meçhuller, işkenceler... Barışçıl demokratik çözüm dışındaki bütün seçenekler tükendi devlet bakımından. O zaman bu yeni politika doğrultusunda toplumu hazırlamak gerekiyor. Dün devlet toplumu zehirledi, şimdi toplumu bu sürece hazırlamak da...
- Panzehiri de devlet bulacak....
Öyle tabii. Eğitim müfredatını değiştirerek, medyayı, üniversiteleri, aydınları devreye sokarak toplumu değişime hazırlaması gerekiyor. Öcalan’la ilgili idam cezası kaldırıldı, toplum çok şartlandırılmıştı bu konuda, neredeyse MHP siyaseti bunun üzerine kuruluydu, 2001’de sanırım, ceza kalktı, toplum buna reaksiyon göstermedi. Yarın anadilde eğitim gelse, bunun Türklere ne zararı olabilir? Ya da genel af... Problem toplumda değil, siyaset sınıfında. Toplumsal değişim dinamiği siyasileri kendilerini gözden geçirmek zorunda bırakacak. CHP’deki arayışların sebebi biraz budur. MHP’nin güç kaybı biraz da bu sürece ayak uydurmamasından kaynaklanıyor. Kürtlerin BDP’ye verdiği oylar, artık savaştan yorulduklarını ve demokratik zeminde çözüm istediklerinin işareti olarak düşünülmelidir.
İnanıyoruz ki artık Türkiye değişmek zorunda, 12 Eylül aşılmak zorunda, bu değişime paralel olarak Kürtlerin silaha olan ihtiyacı azalacak, Kürt hareketi legal demokratik bir zeminde güçlenecek. Bu son seçim sonuçlarını böyle değerlendiriyoruz.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!