Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor...
Ekono-İslamcılık Avrupa taraftarı geleneksel Türk dış politikasından uzakta bir evreni temsil ediyor. Bu yeni dış politika eğiliminde Türkiye NATO’daki uzlaşıdan uzak kalıyor, Rusya ile yakınlaşıyor ve Sudan ve İran konusunda Avrupa ile ters düşüyor. Bu eğilim Batı’da artık, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmadığını gösteriyor. Vaşington da artık bunu sesli olarak söylemeye başladı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı üst düzey görevlilerinden Philip Gordon, 18 Ekim 2010 tarihinde DEIK/Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ve American-Turkish Council (ATC) ortaklığında gerçekleşen yıllık konferans sırasında yaptığı konuşmada, ilk defa, ABD hükümeti adına, Türkiye’nin İran politikasına gönderme yaparak, “Türkiye eğer Doğu’ya yaklaşıyorsa bu ikili ilişkiler açısından sorundur” dedi.
Türk dış politikası gerçekten giderek Avrupa’dan ve Batı’dan uzaklaşıyor. Yerine para ile dini-siyasal dünya görüşünü birleştiren Ekono-İslamcılık Ankara’ya hâkim.
2002 yılında iktidara geldiğinden bu yana Rusya, Sudan ve İran’la yakınlaşma yoluna giden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hamas’la da yakın bir ilişki kurdu. Bir süre öncesine kadar, Batı’daki analistler ve devlet adamları, Türk dış politikasının bu yaklaşımlarını Avrupa-Atlantik toplumunun da lehine olduğu düşünülen “seküler” Yeni-Osmanlıcılık akımına bağlı görüyorlardı. Fakat bu anlayış artık değişiyor. “Karikatür Krizi” ile Müslümanları kızdıran Danimarkalı Başbakan Anders Fogh Rasmussen’in 2009 yılının nisan ayında NATO Genel Sekreteri olarak atanmasına AKP itiraz etmişti. Yine 2009 yılının şubat ayında, AKP’nin Taksim’de Batı karşıtı bir karikatür sergisi düzenlediğini düşününce ortaya çelişki çıkıyor. Eski bir ABD Büyükelçisi şöyle diyor: “Rasmussen ve karikatür olayı anlatıyor ki, AKP kendini Batı’nın Müslüman elçisi olarak görmektense, Müslüman dünyasının, bu dünyaya hükmetme gayretinde olan elçisi olarak görüyor.”
AKP’nin Ekono-İslamcı dış politikası Müslümanlardan ziyade dinci ve Batı karşıtı rejimlerle empati kurmakta. Örneğin, partinin Gazze ve Darfur’a bakışını karşılaştırınca bu gerçek açıkça su yüzüne çıkıyor. 2008 yılında, İsviçre’nin Davos kentindeki Dünya Ekonomi Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e, “Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü biliyorum. Laf öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz” diye çıkışan Erdoğan, Davos’tan Ankara’ya döndüğünde kendi vatandaşlarını katleden Sudan’ın Cumhurbaşkan Yardımcısı’nı kabul etti. Gazze’dekiler de, Darfur’dakiler de Müslüman değil mi?
Bu durum, İslamcı rejimler, Müslüman olmayanları hedef aldığı zaman, AKP’nin onlara karşı duyarsız kaldığını gösteriyor. Erdoğan, bir yandan Gazze savaşı sırasında Hamas roketlerinin İsrail’de zayiata neden olmadığını savunurken, diğer yandan, 2009 yılı kasım ayında Sudan lideri El Beşir’in “Müslüman olduğunu ve Müslümanların soykırım yapmadığını” savundu.
Oysa El Beşir, yakın tarihteki bir Birleşmiş Milletler (BM) raporunda 300 bin Sudanlıyı öldürmekten sorumlu tutuldu. Aynı zamanda, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından tutukluluğu istenmekte. Nedendir ki AKP, El Beşir’in kurbanları Müslüman olsa da El Beşir ve suçlarının hâlâ savunucusu durumunda. Demek ki AKP’nin tutkusu Müslümanlar değil dinciler. AKP’nin her ne koşulda olursa olsun Batı karşıtı rejimleri destekleyen bu tutumu Batı karşıtı. Vaşington’da artık pek çok kanaat önderi bunu konuşuyor.
AKP’nin bu tutumundan dolayı, Türkiye’nin Vaşington dahil olmak üzere Batılı müttefikleriyle ilişkileri büyük ölçüde zedelendi. 2005’te tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasına kadar AB üyeliği için çabalayan AKP’nin enerjisi, partinin Türkiye’nin geleceğinde Avrupa’yı görmek istememesi sebebiyle bir anda sona erdi. AKP’nin dış politikası, dinci ve Batı karşıtı rejimleri desteklemekte. Bundan dolayı parti, İran’ın nükleer girişimlerini eleştirmekten kaçınıyor ve Hamas liderlerini Ankara’ya davet ediyor, bununla birlikte Katar’la yakın ilişkiler geliştiriyor.
2008 Gazze savaşı sırasında, AKP’nin bu aktörlerle kesişmesi ilgi odağı oldu. 2009 yılı ocak ayında, Gazze’deki çatışmayı sona erdirmek için toplanan Mısır ve Kuveyt gibi ılımlı Arap ülkelerine katılmaktansa, Başbakan Erdoğan’ın yetkilileri, İran, Sudan ve Katar liderleriyle buluşarak bu ılımlı girişimi hiçe saydı.
Parasal ilişkiler de AKP’nin dış politikasını şekillendirmekte. Türkiye’de artan Katar yatırımları ve Suriye ile gelişen ticari ilişkiler partinin dış politikasını da etkiliyor.
AKP’nin dış politikası bir yandan da AKP yanlısı işadamlarına İran, Sudan ve Rusya’da büyük enerji anlaşmaları ve iş ilişkileri sağlamakta. AKP iktidara geldiğinde Batı, Türk ticaretinin üçte ikisine hâkimken, Rusya Türkiye’nin sekizinci büyük ticari ortağıydı.
2008 yılında Batı’nın Türk ticaretindeki payı ilk defa yüzde 50’nin altına düşerken, Rusya Almanya’yı geçerek Türkiye’nin birinci ticaret ortağı oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Başbakan Erdoğan’ın kişisel bağları bu durumun payandası oldu ve Türk-Rus ilişkilerinde 15. yüzyıldan beri süregelen cepheleşmeyi de bitirdi. Sonuçta, 2008 Gürcistan-Rusya savaşında Moskova Gürcistan’a saldırdığında, Türkiye Rusya’nın destekçisi olmuştu.
Ekono-İslamcılık Avrupa taraftarı geleneksel Türk dış politikasından uzakta bir evreni temsil ediyor. Bu yeni dış politika eğiliminde Türkiye NATO’daki uzlaşıdan uzak kalıyor, Rusya ile yakınlaşıyor ve Sudan ve İran konusunda Avrupa ile ters düşüyor. Bu eğilim Batı’da artık, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmadığını gösteriyor. Vaşington da artık bunu sesli olarak söylemeye başladı.
En Çok Okunan Haberler
- Cinsel içerikli videolar çeken karı-koca tutuklandı
- İstanbul'da berber ücretlerine dev zam!
- Kılıçdaroğlu’ndan videolu mesaj
- 'Hukuki başvurular yapılacaktır'
- Özgür Özel, Erdoğan'a seslendi
- Anlattığı anlar ortaya çıktı!
- Ölü ve yaralılar var!
- Kayak merkezinde korkunç anlar... 17’si ağır 30 yaralı!
- Erdoğan'dan Özel'in 'savaş ilanı' sözlerine yanıt
- Cem Yılmaz'ın yeni evi dudak uçuklattı!