Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor...

Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.11.2010 - 07:40

Ekono-İslamcılık Avrupa taraftarı geleneksel Türk dış politikasından uzakta bir evreni temsil ediyor. Bu yeni dış politika eğiliminde Türkiye NATO’daki uzlaşıdan uzak kalıyor, Rusya ile yakınlaşıyor ve Sudan ve İran konusunda Avrupa ile ters düşüyor. Bu eğilim Batı’da artık, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmadığını gösteriyor. Vaşington da artık bunu sesli olarak söylemeye başladı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı üst düzey görevlilerinden Philip Gordon, 18 Ekim 2010 tarihinde DEIK/Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ve American-Turkish Council (ATC) ortaklığında gerçekleşen yıllık konferans sırasında yaptığı konuşmada, ilk defa, ABD hükümeti adına, Türkiyenin İran politikasına gönderme yaparak, Türkiye eğer Doğuya yaklaşıyorsa bu ikili ilişkiler açısından sorundurdedi.

Türk dış politikası gerçekten giderek Avrupadan ve Batıdan uzaklaşıyor. Yerine para ile dini-siyasal dünya görüşünü birleştiren Ekono-İslamcılık Ankaraya hâkim.

2002 yılında iktidara geldiğinden bu yana Rusya, Sudan ve İranla yakınlaşma yoluna giden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hamasla da yakın bir ilişki kurdu. Bir süre öncesine kadar, Batıdaki analistler ve devlet adamları, Türk dış politikasının bu yaklaşımlarını Avrupa-Atlantik toplumunun da lehine olduğu düşünülen sekülerYeni-Osmanlıcılık akımına bağlı görüyorlardı. Fakat bu anlayış artık değişiyor. Karikatür Kriziile Müslümanları kızdıran Danimarkalı Başbakan Anders Fogh Rasmussenin 2009 yılının nisan ayında NATO Genel Sekreteri olarak atanmasına AKP itiraz etmişti. Yine 2009 yılının şubat ayında, AKPnin Taksimde Batı karşıtı bir karikatür sergisi düzenlediğini düşününce ortaya çelişki çıkıyor. Eski bir ABD Büyükelçisi şöyle diyor: Rasmussen ve karikatür olayı anlatıyor ki, AKP kendini Batının Müslüman elçisi olarak görmektense, Müslüman dünyasının, bu dünyaya hükmetme gayretinde olan elçisi olarak görüyor.

AKPnin Ekono-İslamcı dış politikası Müslümanlardan ziyade dinci ve Batı karşıtı rejimlerle empati kurmakta. Örneğin, partinin Gazze ve Darfura bakışını karşılaştırınca bu gerçek açıkça su yüzüne çıkıyor. 2008 yılında, İsviçrenin Davos kentindeki Dünya Ekonomi Forumunda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perese, Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü biliyorum. Laf öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz diye çıkışan Erdoğan, Davostan Ankaraya döndüğünde kendi vatandaşlarını katleden Sudanın Cumhurbaşkan Yardımcısını kabul etti. Gazzedekiler de, Darfurdakiler de Müslüman değil mi?

Bu durum, İslamcı rejimler, Müslüman olmayanları hedef aldığı zaman, AKPnin onlara karşı duyarsız kaldığını gösteriyor. Erdoğan, bir yandan Gazze savaşı sırasında Hamas roketlerinin İsrailde zayiata neden olmadığını savunurken, diğer yandan, 2009 yılı kasım ayında Sudan lideri El Beşirin Müslüman olduğunu ve Müslümanların soykırım yapmadığınısavundu.

Oysa El Beşir, yakın tarihteki bir Birleşmiş Milletler (BM) raporunda 300 bin Sudanlıyı öldürmekten sorumlu tutuldu. Aynı zamanda, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından tutukluluğu istenmekte. Nedendir ki AKP, El Beşirin kurbanları Müslüman olsa da El Beşir ve suçlarının hâlâ savunucusu durumunda. Demek ki AKPnin tutkusu Müslümanlar değil dinciler. AKPnin her ne koşulda olursa olsun Batı karşıtı rejimleri destekleyen bu tutumu Batı karşıtı. Vaşingtonda artık pek çok kanaat önderi bunu konuşuyor.

AKPnin bu tutumundan dolayı, Türkiyenin Vaşington dahil olmak üzere Batılı müttefikleriyle ilişkileri büyük ölçüde zedelendi. 2005te tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasına kadar AB üyeliği için çabalayan AKPnin enerjisi, partinin Türkiyenin geleceğinde Avrupayı görmek istememesi sebebiyle bir anda sona erdi. AKPnin dış politikası, dinci ve Batı karşıtı rejimleri desteklemekte. Bundan dolayı parti, İranın nükleer girişimlerini eleştirmekten kaçınıyor ve Hamas liderlerini Ankaraya davet ediyor, bununla birlikte Katarla yakın ilişkiler geliştiriyor.

2008 Gazze savaşı sırasında, AKPnin bu aktörlerle kesişmesi ilgi odağı oldu. 2009 yılı ocak ayında, Gazzedeki çatışmayı sona erdirmek için toplanan Mısır ve Kuveyt gibi ılımlı Arap ülkelerine katılmaktansa, Başbakan Erdoğanın yetkilileri, İran, Sudan ve Katar liderleriyle buluşarak bu ılımlı girişimi hiçe saydı.

Parasal ilişkiler de AKPnin dış politikasını şekillendirmekte. Türkiyede artan Katar yatırımları ve Suriye ile gelişen ticari ilişkiler partinin dış politikasını da etkiliyor.

AKPnin dış politikası bir yandan da AKP yanlısı işadamlarına İran, Sudan ve Rusyada büyük enerji anlaşmaları ve iş ilişkileri sağlamakta. AKP iktidara geldiğinde Batı, Türk ticaretinin üçte ikisine hâkimken, Rusya Türkiyenin sekizinci büyük ticari ortağıydı.

2008 yılında Batının Türk ticaretindeki payı ilk defa yüzde 50nin altına düşerken, Rusya Almanyayı geçerek Türkiyenin birinci ticaret ortağı oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Başbakan Erdoğanın kişisel bağları bu durumun payandası oldu ve Türk-Rus ilişkilerinde 15. yüzyıldan beri süregelen cepheleşmeyi de bitirdi. Sonuçta, 2008 Gürcistan-Rusya savaşında Moskova Gürcistana saldırdığında, Türkiye Rusyanın destekçisi olmuştu.

Ekono-İslamcılık Avrupa taraftarı geleneksel Türk dış politikasından uzakta bir evreni temsil ediyor. Bu yeni dış politika eğiliminde Türkiye NATOdaki uzlaşıdan uzak kalıyor, Rusya ile yakınlaşıyor ve Sudan ve İran konusunda Avrupa ile ters düşüyor. Bu eğilim Batıda artık, Türkiyenin Avrupanın bir parçası olmadığını gösteriyor. Vaşington da artık bunu sesli olarak söylemeye başladı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler