Türkiye'de Ulusal Sayılmlarda 'Etnisite'sizlik
“Etnisite” bilgisi siyasetin bir parçasıdır. İnsanlar kendilerini tanımladıkları için bir etnik kategorinin üyeleri olarak davranırlar ve başkaları tarafından bu etnik kategorilerle tanımlanabilirler. Ekonomik ve politik amaçlar da gerçekleştirildikleri ölçüde etnisitenin gelişmesini etkilerler.
Gerçekte etnisite kavram olarak dünyanın her yerinde sayım ve araştırmalarda tanımlamaya, yaklaşıma, algıya, anlamaya ve veriyi işlemeye yönelik çelişkiler taşımaktadır.
Etnisite, “benimsedikleri soy, dil, din ve sahip oldukları kültür itibarıyla diğer gruplardan farklı olan grupların etnik olarak değerlendirilmesi”dir ve “kendine bakış” ve “etniklik” olgusunun kültür ortamındaki değişime bağlı olarak değişebilirliğini öne süren görüşe bağlılık esastır(1).
İlksellik ve durumculuk unsurlarını içine alan yere konduğunda ve etnik grupların kültürelliğinden ziyade sınırların önemi göz önüne alındığında, etnisitenin sınırsal bileşeni, toplum ve kültür değişirken sabit kalır. Değişen şartlar karşısında sınırları aşan bireyler kendileri için kullanılabilir etnik kimlikleri seçerler(2).
Bireyin kimliği edinme yoluna odaklanılırken yöntemsel birey-selcilik yaklaşımının sınırlılığı da açıktır: Genellikle sosyal yapılar insanların seçimlerini yansıtır ve insanların kimlik seçimlerini yaparken karşılaştıkları sıkıntılar, baskılar yeterince analiz edilebilir değildir.
Temel yaklaşım, insanların kendilerini tanımlamalarına izin vermektir. Fakat Türkiye’de sayımlarda “etnisite”ye dair bilgi analizinin temel değişkeni “anadil”di(r).
“Anadil” soruları, yarattığı algı farklılaşabilen sorulardır. Vatandaşlarımızca “annenin konuştuğu dil”, “evde konuşulan dil”, “çevrede konuşulan dil” gibi farklı algılarla beyan edilmektedir.
Bu kadar dolaylılıkla “etnisite” anlaşılmaya çalışılırken, Türkiye’de 1985 Nüfus Sayımı sonrasında dil soruları sayım soru kâğıtlarından kaldırılmıştır. Var olan toplam etnik nüfusun üzerinde bir nüfus değeri elde edilmektedir.
Türkiye’de Türkçe dışında bir dil konuşuluyor olması konuşanın mutlaka başka bir etnik kimliğe sahip olduğu anlamına gelmediği gibi, anadil olarak Türkçe konuşuyor olması da başka bir etnik kimliğe sahip olmadığı anlamına gelmemektedir.
Devlet, sayımlarda vatandaşlarının kendilerini etnik olarak nasıl tanımladıklarını -doğrudan- kimseye sormadı. “Aşağıdakilerden hangisi etnik kökeninizi tanımlamaktadır?”
Çekinceler dünyanın her yerinde aynıdır: 1)Herhangi bir “etnisite” bilgisi vermekten hoşlanmamak, 2) Şıklardan hangisinin kendisine uygun olduğundan emin olamamak, 3) Devletin neden kendisine “etnik kökenini” sorduğunu merak etmek. Türkiye de bu kategoriler için gerekli sosyopolitik ortama sahiptir.
Fakat gerçek etniklik düzeyini sayımla açıklamak gerekmektedir. Ayrıca “kendini tanımlama” ilkesine odaklı bir sayım sorusu kullanılır ise, Türkiye’de belli kesimlerin savunduğu kadar yüksek, “etnik mozaik” teşkil edecek bir nüfusun ortaya çıkmayacağı da sosyal bilimcilerin öngörüsüdür.
Türkiye’de kişinin kendi beyanına bağlı olarak “etnik köken” bilgisinin alındığı araştırmalardan biri KONDA Araştırması’dır. İstanbul’un etnik yapısını belirlemek için 1993 yılında yapılmıştır.
Ülke nüfusunun beşte birinin yaşadığı İstanbul’da, kendini “Türklük” dışında tanımlayan “etnik nüfus” yüzde 5.6’dır. Başkent Üniversitesi’nin 2009 yılında yaptığı araştırmaya göre Kürt olduğunu söyleyen 10 kişiden 7’si eşleriyle Türkçe konuşmaktadır.
Çocuklarla Türkçe konuşma oranı ise yüzde 87’dir. Yani gündelik konuşma dili aile içerisinde Türkçedir. Ayrıca bu araştırma “Kürt sorunu” olarak yaklaşılan sorunun gerçekte ne kadar “marjinal kimlikli bir sorun olduğunu ve etnik kimlik arayışı olmadığını”, durumun sosyoekonomik nedenlerle açıklanabileceğini göstermektedir.
“Etnisite” bilgisi siyasetin bir parçasıdır. İnsanlar kendilerini tanımladıkları için bir etnik kategorinin üyeleri olarak davranırlar ve başkaları tarafından bu etnik kategorilerle tanımlanabilirler. Ekonomik ve politik amaçlar da gerçekleştirildikleri ölçüde etnisitenin gelişmesini etkilerler(3). Kişi, kendini kabul ettiği gibi bir sosyal aktördür.
Seçimleri, eylemleri, sosyal ihtiyaçları ve beklentileri ona göredir. Beyana bağlı olarak etnik kimlik bilgisi almanın ve sahada bu yönteme izin vermenin yegâne sonucu vatandaşlarını tanımaktır. İhtiyaçlarını ve sorunlarını bilmektir. İdeal olan da, istenilen de bu değil midir?
Kaynakça: 1.Tayyar, Önder Ali, 2010, Türkiye’nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Kripto Yayınları, 50. Baskı. Ankara. 2. Barth F, 1969, Ethnic Groups and Boundaries, London: Allen and Unwin. 3. Cohen A, 1969, Introduction. Urban Ethnicity (ed.) A. Cohen, London: Tavistock.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke