Türkiye'nin dünyadaki yeri
Türkiye'nin bulunduğu bölgede sağlam bir dış politika yürütmenin zorluğu ortada... Buna karşın Türkiye'nin gelenekleri ve tarihi birikiminin de yeterince değerlendirilebildiği söylenemez. Dış politikadaki çok başlılık içerde tam algılanmasa da dışarıda gözden kaçmıyor.
Yine, İran'ın nükleer güç olma yolundaki ısrarı eğer bir gün gerçekleşirse bölgedeki dengelerin değişecek olması da Türk dış politikasının gelecekte değişmesine yol açabileceği gibi, Türkiye'nin askeri politikası ve gücünün yeniden düzenlenmesi gereğini ortaya çıkaracaktır. Türkiye, esasen şimdiden satın almayı planladığı uzun menzilli füzesavar sistemlerini bir an önce realize etmek durumuna gireceği gibi, denge sağlamak açısından yine caydırıcı olarak nükleer güce sahip olma seçeneğini de ele almak durumunda kalacaktır.
Türkiye-AB ilişkileri
Türkiye'nin bir zamanlar dilinden düşürmediği ve iktidarın işine geldiğince ele aldığı AB üyeliği konusunda hiç şüphesiz en önemli kilit unsur Kıbrıs ve Yunanistan ilişkileridir. Bu günlerde Yunanistan'ın her ne pahasına olursa olsun dış politika açısından rahatsız edilmemesi hususu AB ile ilişkilerimizin önemli bir unsurudur. Çünkü AB'nin iki şımarık üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan, yüzde yüz haklı olduğumuz konularda bile şantajla AB'yi baskı altına alarak istediklerini alıyorlar. AB ile ilişkilerimizin belirsizliği ve geleceksizliği birliğin kendi içerisindeki çelişkilerin ve sorunların giderek artması ile daha da önem kazanmaktadır. Ayakta tutulması gittikçe zorlaşan çok üyeli bir örgüt olan AB, artık önemli hiçbir konuda karar alabilme olanağına sahip olmadığından AB ile ilişkilerimizin acilen gözden geçirilmesi ve uğradığımız haksızlıkların giderilmesi gerekir. Üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerimizde ayağımıza takılmış bir pranga misali engel teşkil eden AB'ye olan bağımlılığımız, vize konusunda Türk insanının çektiği çile, tarım politikamızda AB'nin çıkarlarımızın tam aksine yaptığı yönlendirici baskılar, yasalarımıza ve iç işlerimize müdahaleler artık hiçbir beklentimiz olmayan ve boş bir kutu haline gelmiş olan AB'ye üyelik hedefi bağlamında kabul etmememiz gereken hususlardır. Yine AB'nin Ermenistan'a karşı yaklaşımı ve AB ülkelerinin sözde soykırım iddiaları konusundaki tutumları Türkiye'nin bu örgüt ve üyesi ülkelere karşı daha aktif bir dış politika izlemesi gereğini ortaya açıkça koyar.
AB ile olan ilişkilerimizde Türkiye'nin elinde bir NATO kozu olduğunun Türk dış politikasınca unutulmaması gereği de elimizdeki -sayısı kimilerine göre çok, kimilerine göre az- kartlardan biridir. Türkiye bugüne kadar, AB'nin "Avrupa Ordusu ve Güvenlik" gibi konularda oynamak istediği rolün karşısına çıkmamakla birlikte NATO'nun da rolünün azalmamasına özen göstermiştir. Çünkü özellikle Yunanistan'ın Avrupa bölgesindeki savunma konusunda etken olabilecek girişimlerine ve hatta bu ülkenin NATO üzerinden kriz dönemlerinde AB'ye aktarılabilecek askeri yardımlardan Türkiye'yi rahatsız edebilecek şekilde yararlanmasına bu şekilde engel olunması sağlanabilecektir. Yine AB'nin önemli üyesi Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına dönmesinde Türkiye'nin elinde kullanabileceği önemli bir dış politika kozu olduğu unutulmamalıdır.
ABD ile ilişkiler
Pragmatik bir yaklaşım ile düşünürsek Türkiye-ABD ilişkilerinde, artık Sovyetler gibi bir tehdidin ortada kalkmış olması, nasıl ABD açısından geçerli ise bizim açımızdan da geçerlidir. Yani Türkiye artık bu noktada ABD'ye muhtaç değildir. Hatta ABD'nin bölgedeki proje ve hevesleri Türkiye için olumsuz ilişkileri ve durumları yaratacak, Türkiye'nin geleneksel bölge ilişkilerini bozacak olması nedeniyle de tehdit unsuru olarak görülmelidir. Çünkü Türkiye'nin özellikle PKK terör örgütüne karşı mücadelede komşu ülkelerle işbirliğine ihtiyacı vardır. Bu konuda, ABD'nin son zamanlardaki PKK'ya karşı görünürde Türkiye ile işbirliğine girdiği izlenimi veren yaklaşımlarının çok da samimi olmadığını bazı komutanlarımız bizzat dile getirmişlerdir. Genelkurmay Başkanımızın "Geçmişte PKK'ya katır sırtında giden yardımların bugün kamyonlarla taşındığı" söylemi bir gerçeği ifade etmektedir. Kaldı ki ABD'nin askeri işbirliği tam olsaydı Türkiye bugün kara harekatı sayesinde PKK'ya daha kalıcı bir darbe vurabilirdi. Bu hususlar göz önüne alındığında şimdilik güneydoğu komşumuz olan ABD'nin bir gün bu bölgeden gideceği varsayımından hareketle Suriye ve İran gibi komşularımız ile iyi geçinip, ortak bir tehdit olan PKK'ya karşı mücadelede onların desteğini almaya çalışmak daha gerçekçi ve hatta konjonktürel olarak elzem bir yaklaşım olacaktır. Bölgesel ilişkilerde söz konusu ülkelerle oluşabilecek gerginliklerde sözde müttefiklerimizin bizi nasıl yalnız bırakabileceklerinin örneğini 1991 Irak Savaşı'nda gördük. O dönemde Türkiye NATO'dan Irak'ın olası füze saldırılarına karşı füzesavar ve benzeri askeri destek istediğinde, sözde müttefiklerimizin gerçek yüzünü gösterip uzun süre Türkiye'yi oyaladıklarını unutmamak gerekir.
Gündelik dış politika
Dünyadaki en sorunlu bölgenin tam ortasında, birçoğu açık ya da örtülü tehdit oluşturan komşular ile çevrili ülkemizin dış politikasını yürütmenin zorluğu bellidir. Böylesine bir konum ve durumda olan bir ülkenin gündelik veya dış etkenlerle yön alan reflektif bir dış politika izleme lüksü kesinlikle yoktur. Komşularımıza olan enerji bağımlılığımız ve komşularımızın hemen tamamının zaman zaman veya halen PKK terörünü destekleme gerçeği de hesaba katılması gereken gerçeklerdir. Türkiye kırılgan ve tehditlerle dolu çevresi, bağlı bulunduğu NATO gibi örgütler ve sözde müttefikleriyle ilişkilerinde, geçmişten bu yana halen süregelen sorunlarında, gereğinde nasıl yalnız bırakıldığını her daim hatırında tutmalı ve bu yanılgılardan ders almalıdır. Kıbrıs ile ilgili Johnson mektubu veya ABD'nin bize Sovyet tehdidine rağmen ambargo uygulamasından ders almış olmamız gerekir(di). Siyasilerimizin zaman zaman ortaya çıkıp ABD ve İngiltere'ye stratejik ortak gibi yakıştırmalar yapmaları ise biz Türkler gibi dünya imparatorlukları kurmuş bir millete yakışmaz. Bu olsa olsa ancak sömürge idaresinden yeni kurtulmuş Afrika ya da manda idaresinden henüz çıkmış Ortadoğu ülkelerinin dış politikası olabilir.
Ali Külebi (TUSAM Ulusal Güvenlik StratejileriAraştırma Merkezi Başkanvekili)
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği