Ulusal Çıkarlarımıza Ters Düşen Dış Politika

Ulusal Çıkarlarımıza Ters Düşen Dış Politika
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.09.2012 - 06:01

ABD’nin Ortadoğu politikasında hedef, İran dahil, petrol kaynaklarının tümünü kontrol edebilmektir. ABD’nin bölgedeki eyaleti durumundaki İsrail bu kontrolü sağlarken, Türkiye’nin PKK terörüyle didişmeyi sürdürmesi öteden beri öngörülen ABD politikasıdır.

Mart 2001’de ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından hazırlanan ve “Cheney Raporu” adı verilen araştırma, Saddam Hüseyin’i devirmeye götüren savaşın gerçek gerekçesiydi. ABD’nin enerji gereksinimini araştıran bu raporda, ülke petrol ihtiyacının 2020 yılında büyük ölçüde artacağı, bu gereksinimin karşılanmaması durumunda ABD ekonomisinin ciddi bir sarsıntıya gireceği vurgulanıyordu. Raporda, dünya petrol kaynakları değerlendiriliyor ve özellikle de Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve Irak petrol rezervlerine geniş yer veriliyordu. Irak’ta Saddam Hüsseyin’in yerine, Batı taraftarı bir hükümetin gelmesi önemle belirtiliyordu. Bu politika, dünya petrol kaynaklarını kontrol etmeye yönelik ABD’nin askeri doktrini haline geliyordu.

20 Mart 2003’te ABD Irak’a karşı üçüncü savaşını başlatıyordu. Irak’ta kimyasal, hatta atom silahları olduğu ve bunun Batı’yı tehdit ettiği gibi yalan olduğu kanıtlanmış bir iddia, savaşın gerekçesi olarak gösteriliyordu.

ABD, Irak savaşına rağmen, Irak’ın kuzeyindeki Kürt federe bölgesi hariç, ülke petrolünün tamamını denetimi altına alamamıştır. Hatta görevdeki Irak merkezi hükümeti, ABD’nin başdüşmanı Şii İran’la da artan bir yakınlaşma içerisindedir. Şimdi hedefte İran’ı da kapsayacak yeni bir atılım, yeni bir serüven bulunuyor. ABD’nin bölgede gerçekte eyaleti konumundaki İsrail için en büyük sorun olan Suriye ve İran, artık kontrol edilebilir duruma getirilmek isteniyor.

Suriye’de, hiçbir inandırıcı ve haklı gerekçesi olmaksızın başlatılan iç savaş, gerçekte orta ve uzun vadede bölgedeki tüm petrol kaynaklarının kontrolünü sağlamayı amaçlamaktadır. Bunun için ABD ve İsrail kontrolünde ve güdümünde bir Kürt devletinin kurulması, Sünni-Şii gibi mezhepsel ve etnik çatışmalarla da bölge ülkelerinin zayıflatılarak, tamamen kontrol edilebilir duruma gelmelerinin sağlanması planlanmış bulunmaktadır.

Türkiye’ye verilen ABD adına savaşma görevi

ABD ekonomisi ve kamuoyu, gerçekte başarısızlıkla sonuçlanmış Irak ve başarısızlıkla sonuçlanacağı bilinen Afganistan savaşlarının büyük yükü altında, son derece ciddi bir sarsıntı yaşamaktadır. ABD’nin bu nedenle Suriye’ye veya İran’a karşı bir sıcak savaşa girmesi, özellikle de bu yıl kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri nedeniyle, beklenemez. Bundan ötürü ABD, ısrarla Suriye’ye karşı sürekli olarak Türkiye’nin sırtını sıvazlamakta ve hatta son aşamada savaşa sokmaya hazırlamaktadır. Yani Türkiye, ABD ve İsrail çıkarları için, komşusu Suriye’ye karşı savaşa sokulmaya çalışılmakta ve belki de İran’la artan gerginliğin daha da tırmanmasına büyük önem verilmektedir.

Türkiye’de izlenmekte olan bu dış politikayı anlamak olası değildir. 30 yılı aşkın bir süredir, ABD’nin, PKK terörüne karşı Türkiye’ye destek olmadığı gibi, uzun yıllardan beri PKK’yi desteklediği, son yıllarda da en azından PKK terörüne göz yumduğu bilinmektedir. Bu konuda Türkiye’nin yanında olduğu söylemleri ise sadece boş sözlerden ibarettir.

ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile sık sık terör konusunu da görüştüğünü belirten Başbakan Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, bu görüşmelerinde ABD’den PKK’ye karşı hangi desteği alabilmişlerdir? Kuzey Irak’ta gerçek yetki ABD ve onun güdümündeki Barzani yönetiminde değil midir? Peki Obama ve Clinton’dan, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yıllardır yapılan PKK saldırılarının önlenmesi neden ısrarla istenmiyor? Ama ABD, ülkemiz çıkarlarının tam aksine olduğu halde, Türkiye’nin ABD’nin yanında olmasını isteyebilmektedir? Bu durum gerçek müttefiklik olarak görülebilir mi? Kandil’de ve Kuzey Irak’ın Türkiye sınırına yakın yerlerinde, Barzani yönetiminin desteği ve ABD’nin hoşgörüsüyle yerleşim birimleri bulunan PKK konusunda, Türkiye yönetimi, müttefikliğin önkoşulu olarak, terörün bu bölgede sona erdirilmesini neden istemiyor? Ya da en azından bunu uluslararası hukukun bir gereği olarak Türkiye’nin yapabileceğini vurgalanıyor ve hatta niçin yapmıyor? ABD Başkanı’na, niçin “Siz Usame bin Ladin’e defalarca saldırı girişimlerinde bulunduktan sonra, hem de Pakistan’da öldürme hakkını kendinizde görüyorsunuz da, on yıllardır komşu ülke sınırlarından gelen PKK terörüne karşı Türkiye’nin gerekli operasyonlarda bulunma hakkına neden karşı çıkıyorsunuz” denmiyor? Deniyorsa bu konuda neden gerekli sonuç alınamıyor?

AKP iktidarı, ABD karşısında ne yazık ki artan ölçüde teslimiyetçi bir politika izlemektedir. “Biz hükümet olarak ABD ile sürtüşürsek bu sonumuz olur” fikri AKP’lilerde yaygın bir kanıdır. Hatta Ortadoğu’da kendi ulusal çıkarlarımızla çelişse bile, ABD’nin isteklerine karşı çıkılmaması, AKP’nin adeta mutat politikası olmuşa benziyor.

Gerçek odur ki, Türkiye’nin ulusal çıkarları, tüm komşu ülkelerle, başta İran, Irak, Suriye ve Rusya olmak üzere, iyi komşuluk ilişkilerini zorunlu kılmaktadır. Yine gerçek odur ki, bölgede barışın korunabilmesi için, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den koparılacak parçalardan oluşacak ABD ve İsrail güdümlü bir Kürt devleti, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin çıkarlarıyla tamamen çelişecektir. Oysa ABD ve İsrail, tam aksine bunu istemekte ve bu hedefe yönelik politikalar izlemektedirler.

Tüm zor koşullara ve yokluklara karşın, dünyanın çok sayıda ülkesine örnek olan bir Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı kazanmış olan; yine ABD’nin ısrarla karşı çıkmasına rağmen, Kıbrıs Türklerinin yanında yer almış olan Türkiye’nin, özgüvenle, ABD’ye rağmen kendi ulusal çıkarlarına uygun politikalar izlemesi en doğal hakkıdır. Ve de Türkiye bunu yapacak güçtedir. Yeter ki ülkenin ulusal çıkarları, parti ve kişisel çıkarların üstünde görülsün ve buna uygun politikalar izlensin.

Prof. Dr. Hakkı Keskin/Siyasal Bilimci


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler