'Vücudumuzu taşın altına sokacağız'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İzmir'in Akdeniz'in incisi olarak bugünkünden çok daha farklı bir yerde olabileceğini belirterek, ''Bir Başbakan olarak şunu hep söylüyorum, işin kolaycılığına kaçmayacağız. Vücudumuzu taşın altına sokacağız. Hiç kimse yaşanan sıkıntıları, problemleri sürekli Ankara'ya, hükümete, partizanlığa bağlamasın'' dedi.

Yayınlanma: 06.03.2011 - 14:09
Abone Ol google-news

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Konsey Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ESİAD'a ve tüm üyelerine 1992 yılından bu yana İzmir'in, Ege Bölgesi'nin kalkınmasına ve Türkiye ekonomisine katkılarından dolayı teşekkür etti. İzmir'in bugün sahip olduğu imkanların çok çok ötesinde, çok daha büyük potansiyele sahip olduğunu ifade eden Erdoğan, İzmir'in sadece Ege Bölgesi'nin değil Akdeniz'in, bütün Akdeniz havzasının dolayısıyla Avrupa'nın, Asya'nın, Afrika'nın bir merkez şehri, bir yıldız şehri olma potansiyelini barındırdığını söyledi.

Erdoğan, ''İskenderiye, Trablus, Tunus, Hayfa, Beyrut, Lazkiye. Bunlar jeopolitik olarak asla İzmir'le kıyaslanacak şehirler değil. Aynı şekilde Selanik, Atina, Napoli, Marsilya, Malaga gibi şehirler de konum ve potansiyel itibariyle İzmir'le kıyaslanacak şehirler değiller. Hani Nazım Hikmet diyor ya 'Dört nala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim' diye. İşte İzmir, Asya'nın Akdeniz'e uzandığı o muhteşem coğrafyada bir merkez, bir yıldız, bir inci olma özelliğini taşıyor'' diye konuştu.

İzmir'i önemli kılanın yalnızca jeopolitik ve jeostratejik konumu olmadığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: ''İzmir, halkıyla, çiftçisi, köylüsü, esnafıyla, sanayicisi, iş adamı, girişimcisiyle, dinamik nüfusuyla da büyük potansiyel barındırıyor. Tarihte yaşadığı acılar İzmir için bir engel, bir travma değil tam tersine tecrübe niteliği taşıyor.

Ben her zaman söyledim, bugün burada, İzmir'de bir kez daha ifade etmek istiyorum, Gazi Mustafa Kemal bir mareşaldi yani birçok cephede bizzat bulunmuş, bizzat savaşmış bir komutandı. Birinci Dünya Savaşı'nın neredeyse tüm cephelerini görmüş, Tobruk, Bingazi, Derne, Suriye, Çanakkale cephelerinde ordularına kumandanlık yapmıştı. Mustafa Kemal, Çanakkale'deki cehennemi de İstanbul'un işgalini de bizzat yaşamış, İzmir'in işgalini, Erzurum'un işgalini bütün acısıyla yüreğinde hissetmiş bir devlet adamıydı.

Daha da ileri gidiyorum, Gazi, 'Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz'dir' diyerek İzmir'e ulaştığında, belki de hayatının en acı manzarasıyla karşılaştı. Selanik'te doğmuş bir insan olarak Rumeli'den göçün acısını Mustafa Kemal kadar kim bilebilir? Evini, barkını, tarlasını bırakarak göç yollarına düşmenin sızısını ondan daha fazla kim hissedebilir? Trakya'nın, Anadolu'nun o günlerde arz ettiği manzarayı ondan daha derinlemesine kim görmüştür? Ancak, 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin ilanının ardından Gazi Mustafa Kemal dış politikayı da iç politikayı da asla ve asla kin üzerine, intikam üzerine, öfke, nefret üzerine tesis etmemiştir.

Burası son derece önemlidir, son derece anlamlıdır. Kendi kişisel tarihine, kişisel tarihiyle birlikte Osmanlı'nın çöküşüne, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna şahitlik etmiş biri olarak, bakın altını kalın çizgilerle çiziyorum, 1930 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos'u kabul etmiş, 1934 yılında da Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmiştir. Yaşadıklarını bir intikama, bir küslüğe dönüştürmüş olsaydı bugün böyle bir Türkiye'nin temelleri atılmazdı. Doğuda, batıda, kuzey ve güneyde Türkiye hangi ülkeyle ilişki tesis edebilir, hangi ülkeyle iş birliğine gidebilirdi?''

Erdoğan, korkunun insan hayatında da ülkelerin tarihinde de asla ve asla korunma yöntemi olmadığını, içe kapanmanın bir ülke için içten içe çürümekten başka bir şey olmadığını ifade etti. 8 yıldır vizyon kavramının üzerinde durduklarını, büyük düşünmekten bahsettiklerini, büyük Türkiye hayaliyle hareket ettiklerini söyleyen Erdoğan, ''Çevremize örülmüş duvarları bu büyük vizyonla, Büyük Türkiye hayaliyle yıkıyoruz. Çevre ülkelerle aramızdaki tamamıyla yapay sorunları tek tek ortadan kaldırıyor, dünyaya açıldıkça gündeme hükmeden bir Türkiye inşa ediyoruz. Şunu çok açık ve net söylüyorum, artık gündemi belirlenen bir Türkiye yok, dünyada gündem belirleyen bir Türkiye var, burası çok önemli. Tarih boyunca özelliğimiz buydu. Şimdi bunu yeniden yakaladık'' diye konuştu.
 

'Bekara karı boşamak kolay'

Türkiye'nin Libya'da yaşanan olayların ardından buradaki vatandaşlarını hızlı ve başarılı bir operasyonla tahliye ettiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Ama birileri farklı farklı yaklaşımlar ortaya koydu. Kusura bakmayın, bekara karı boşamak kolay arkadaşlar. Sorumluluk yok, mesuliyet yok. Bu ne getirir, ne götürür böyle bir dert yok. Söyledikleri 'Bak dünya ne söylüyor, bizim Başbakan susuyor'... Senin başbakanın ne zaman konuşacağını bilir. Ama orada benim 200'ü aşkın yatırımcım, girişimcim var, 30 bine yakın mimarım, mühendisim, işçim var. Bunlar oradan ülkeme nasıl gelecekler? Burada aileleri telefonlarla arıyoruz, 'Benim beyimin, oğlumun durumu ne olacak, bunları getirebilecek misiniz? Bunların durumu ne olacak?' bu endişelerin muhatabı bunlar değil ki. Rahatlar. Sadece onlar değil dünyanın 40'a yakın ülkesinden bizi telefonla arayanlar var. 'Acaba bizim vatandaşlarımızı da siz tahliye eder misiniz' diye.''

Libya'daki Türk vatandaşlarının tümünün, 10 bine yakın da yabancının tahliye edildiğini belirten Erdoğan, ''Gerçekleştirdiğimiz bu operasyon tüm dünyada yankı buldu, takdirle, övgüyle örnek gösterildi. Şunu görmek durumundayız değerli arkadaşlarım, Türkiye vizyonu içinde elbette tek tek 81 vilayet yerini alıyor. 81 vilayet, Büyük Türkiye hayaliyle çok hızlı şekilde gelişiyor ve dünyaya açılıyor'' dedi.

İleri demokrasi

Başbakan Erdoğan, 81 il içerisinde ihracat yapmayan tek il olan Muş'un da artık ihracat yaptığını, kendi ürettiği malları dünya pazarlarına ulaştırdığını ifade ederek, şunları söyledi:
''Ancak Ankara'nın vizyonu, Ankara'nın çabası, Ankara'nın tek başına çırpınması takdir edersiniz ki bu büyük vizyonu tam anlamıyla başarmak için yeterli değildir ve olamaz. Yerelde de bu vizyonun paylaşılması, yerel ölçekte de bu vizyon doğrultusunda gayret edilmesi büyük önem arz ediyor. Demokrasi yerelde başlar. Önce bir defa bunu hazmetmemiz lazım. Ben İstanbul'un belediye başkanlığını yapmış bir insan olarak bu noktada demokrasi mücadelesinin içinde çırpına çırpına adeta savaşarak geldim ama şunu çok iyi biliyorum, 1994'te söyledim şimdi de söylüyorum, demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır.

Bunu böyle bileceğiz, bilmek durumundayız. Ve tüm sistemler, tüm yönetim şekilleri, buna din de dahil hepsi tek amaca hizmet ederler, o da insanın mutluluğudur, insanın saadetidir, insanoğlunun huzuru, refahıdır, demokrasi bunun için vardır. Ve bakın biz şu anda yeni bir şey söylüyoruz, nedir o, 'ileri demokrasi' diyoruz. Artık demokrasi tecrübesini 50 yılı aşkın bir süredir içine sindirmiş bir Türkiye var. Şimdi bunu ileri taşımamız lazım. Bu ileri demokraside ne yapabiliriz, bunu toplumun tüm katmanlarına nasıl yayarız? Artık bakıyorsunuz ki İslam dünyası bir şey konuşuyor, nedir o, 'Demek ki' diyor, 'İslam ile demokrasi bir arada olabiliyormuş'.

Nerede bu, Türkiye'de. Onun için sürekli gelip 'Türkiye'de bu nasıl oluyor?' diye partimizin çalışmalarını yakından takip eden ülkeler var, partimizdeki eğitim çalışmalarına katılan siyasi partiler var. Bunu mutlulukla yapıyoruz. Hamdolsun buralara gelebildik. Bunun daha iyi olabileceğine inanıyorum. Çünkü demokratik parlamenter sistemi benimsemiş bir ülke olarak ve bunu artık hücrelerine kadar sindirmiş bir ülke olarak bunun adımlarını atacağız ama bunun istismarını yapmayacağız. Şu anda bunun da istismarını yapanlar var. Onlara da fırsat verilmemesi lazım.''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin ihracatının 8 yılda yaklaşık 3 kat artarak 36 milyar dolardan 114 milyar dolara ulaştığını söyledi. 2008 sonunda bu rakamın 132 milyar dolara kadar çıktığını ancak küresel kriz nedeniyle düşüş yaşandığını ifade eden Erdoğan, 2011 sonunda yeniden bu rakamın yakalanmasını umut ettiğini belirtti. Ekonomik rakamlardan örnekler vererek Türkiye'nin geldiği noktayı anlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu rakamlar, bu tablo içinde, açık söylüyorum, İzmir'in bugün arz ettiği manzaradan çok daha farklı bir yerde olmasını beklerim ve canı gönülden isterim. Bu saydığım başlıkların altyapısı burada yok mu, var. Turizm destinasyonu itibariyle İzmir bir merkez değil mi, merkez. Ama çalışacağız. İhracat mı?

İzmir bugünkünden çok daha fazlasını yapabilir. Doğrudan yatırım mı? İzmir bugünkünden çok daha fazlasını, kat kat fazlasını çekebilir. Turizm mi? İzmir Akdeniz'in incisi olarak bugünkünden çok daha farklı bir yerde olabilir. Tabii ben bir Başbakan olarak şunu hep söylüyorum, işin kolaycılığına kaçmayacağız. Vücudumuzu taşın altına sokacağız. Hiç kimse yaşanan sıkıntıları, problemleri sürekli Ankara'ya, hükümete, partizanlığa bağlamasın.''

AKP'nin 2007 yılı seçimlerinde Tunceli dışındaki tüm illerden milletvekili çıkardığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Sizlerden çok rica ediyorum, yolunuz düşerse lütfen Tunceli'ye gidin ve oradaki yatırımlarımızı görün'' dedi. Yapılan yolların, okulların, kamu binalarının, köylere kadar inşa edilen yol ve su şebekelerinin, üniversitenin ve çalışmalarının yerinde görülmesini isteyen Erdoğan, ''Mersin'de, Antalya'da, Diyarbakır'da nasıl yatırımlar yaptığımızı, bu illerin kamu yatırımlarıyla nasıl değiştiğini lütfen yolunuz düşerse inceleyin. Partizanlığa asla prim vermedik. Tunceli'de milletvekili çıkarmadık ama buna rağmen orası Türkiye, tabii ki yatırım yapacağız. Batıda ne varsa doğuda, güneydoğuda da o olacak. Kuzeyde ne varsa güneyde de o olacak'' dedi.



Erdoğan, AKP'nin yola çıkarken etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçilik yapmayacağını söylediğini hatırlatarak, etnik kökenin ayrı, anayasal vatandaşlığın ayrı bir konu olduğunu söyledi. ''Bu ülkede etnik kökenle anayasal vatandaşlığı birbirine karıştıran bir zihniyet, bir anlayış var. Bunu zorla halkımıza dayatmaya çalışan bir siyasi anlayış da var. Bu gerici bir anlayıştır'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Etnik köken dediğimiz zaman benim Kürt, Çerkez, Roman, Türk, aklınıza ne gelirse, Gürcüsüyle bütün bu insanlara saygı duyacaksınız. O onun etnik kökenidir. Ama bir de bizim anayasal bir vatandaşlığımız var. O da nedir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı. Burada 'Ben Türkiye milletinin bir mensubuyum' demek niçin birilerine rahatsız ediyor? Bunu anlamak da mümkün değil. Bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Amerika'da 'gerçek Amerikalı kim?' diye baktığınız zaman herhalde Kızılderili'yi görürsünüz. Zenci aslında gerçek bir Amerikalı değildir. Ama bakıyorsunuz o zenci atletimiz de rekorlar kırıyor, ondan sonra da gururla ülkesinin marşını dinliyor, dinlettiriyor. Bayrağını omzuna alıyor, bir tur atıyor. Bizdeki beylerin bazıları Türk bayrağını gönderde görmekten rahatsız oluyor. Kusura bakmasınlar, bunu kabullenmeye, bunu anlamaya da mecburdurlar. Özellikle benim Kürt kökenli vatandaşlarımın geneli asla böyle düşünmüyor. Kürt kökenli vatandaşlarımı istismar edenler böyle düşünüyor. Onlardır bu ülkede bu huzursuzluğu çıkaranlar. Yoksa Kürt kökenli vatandaşlarımın geneli bayrağına da vatanına da saygılıdır. Ve biz 'bu şehir bana oy verdi bu vermedi' gibi bir ayrımcılığa asla tevessül etmeyiz. 'Şunlar verdi, şunlar vermedi' asla böyle bir ayrımcılığa gitmedik. Çünkü biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir anlayışın temsilcisi, mensubu olarak bu yola koyulduk. Bundan sonra da böyle devam edeceğiz.''

'Hakkari'nin Yüksekovası'na havaalanı inşa edeceğiz, önümüzü kesiyorlar'

Başbakan Erdoğan, bölgesel milliyetçilik de yapmadıklarını, 'Yatırımları batıya yap; doğuya, güneydoğuya yapma' gibi bir anlayış içinde olmadıklarını belirterek, kendilerinden önce Doğuya, Güneydoğu'ya, Doğu Karadeniz'e, Orta Anadolu'nun bazı kesimlerine gerçekten devletin uğramadığını söyledi. Erdoğan, ''Bu samimi itirafı da yapalım. Bunu 81 vilayeti karış karış dolaşan bir başbakanınız olarak söylüyorum. Oraları ben dolaştım. Benim gitmediğim vilayet yok. Ama her gidişimizde bu vilayetlerin değiştiğini görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz Hakkari'nin Yüksekovası'na havaalanı inşa edeceğiz, önümüzü kesiyorlar. Birileri yakıyor, yıkıyor, biz oraya havaalanı inşa ediyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki havaalanı bir medeniyettir. Yol bir medeniyettir. Su bir medeniyettir. Ondan nasibini alma hakkına da benim Hakkari'deki vatandaşım da sahiptir. Onun için bunu yapıyoruz. İstesen de istemesen de biz onu yapacağız'' diye konuştu.

İzmir'e kamu yatırımlarının gelmediği yönünde eleştiriler olduğunu hatırlatan Erdoğan, bunun insaflı bir yaklaşım olmadığını söyledi. Erdoğan, İzmir'e 8 yılda her alanda yaptıkları yatırımları anlatan Erdoğan, ''İzmir'de yaşayıp da yaptığımız yatırımları görmemek insaflı bir yaklaşım olmasa gerek'' dedi.
 

'Balık bilmezse halik bilir'

Yapılan her şeyin İzmir için kazanım olduğunu, ancak bunun da istismar edilmeye çalışıldığını ifade eden Erdoğan, bugün İzmir Büyükşehir Belediyesine destek vererek yapılan Egeray'ın açılışının yapılacağını belirtti. Erdoğan, ''Geçenlerde anamuhalefetten biri çıkmış televizyonda 'İktidar kendi büyükşehirleriyle ortaklaşa raylı sistem yapıyor' diyor. Demek ki Türkiye'de neyin olup neyin bittiğinden haberi yok'' diye konuştu. AKP iktidarı döneminde İzmir'de de büyük yatırımlar yapıldığını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Kusura bakmayın dost acı söyler ama gerçeği söyler. Marifet iltifata tabidir. Ama biz onu bile düşünmüyoruz. Biz diyoruz ki 'At denize balık bilmezse Halik bilir'. Kızmıyoruz. Efendim, 'Siz laiklik karşıtısınız, siz şöylesiniz, siz böylesiniz'. Değerli kardeşlerim bakın, bizi anlayan anlamış. Anlamayan zaten anlamayacak. Tüzüğümüz, programımız, her şeyimiz ortada. Biz demokratik, laik parlamenter sistem içerisinde sosyal bir hukuk devleti olarak bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ve laikliği tüm inanç gruplarının bir güvencesi olarak gördük, böyle yaklaştık, böyle yaklaşıyoruz ama laikliği inançların yaşanmasına karşı veya inanç karşıtı olarak görmek isteyenler varsa kusura bakmasınlar onlar demek ki bu kavramı hala anlamamışlar. Açsınlar 1982 anayasasının gerekçesine baksınlar. Laiklik kavramının gerekçesinde ne var, onu orada görsünler. Bunu da tavsiye ederim. Biz onu aynen aldık, kendi programımıza koyduk. Bu süreci de böyle devam ettirdik.''
 

'Enerjimizi içeride birbirimizle uğraşmak suretiyle harcamayalım'

Dünyada Anglosakson yaklaşımın var olduğunu,. batılı anlamda yaklaşımın bulunduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bizde de birilerine göre, diyor ki 'Bizim de kendimize göre bir anlayışımız var'. Ama kardeşim tamam eyvallah da İzmir'in de kendine göre mi bir anlayışı var? Yani kavramların hele hele siyasi literatürde bir tanımı vardır ve o tanıma göre de yaklaşımınızı ortaya koyarsınız. Bu da böyle bir vakıadır. Bunu saptırmaya gerek yok. Eğer bunu saptırırsak ülkemize yazık ederiz. Birbirimize yazık ederiz. Biz enerjimizi içeride birbirimizle uğraşmak suretiyle harcamayalım. Enerjimizi dışarıya harcayalım ki Türkiye o beklediği sıçramasını yapsın. Ayrımcılığın olduğu yerde işte İzmir'de böyle eserler böyle yatırımlar yükselmezdi. Ama biz hiçbir zaman ayrımcılık yapmadık ve bu yatırımları yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Şunu samimiyetle ifade ediyorum, elbette yapacağız. Elbette İzmir'i yatırımlarla eserlerle buluşturmaya devam edeceğiz. Bu bizim vazifemiz, İzmir'e karşı yükümlülüğümüz. Ama, tek başına Hükümet'in, tek başına kamunun yatırımları yetmez. İzmirlinin, İzmir için daha fazla çalışmasını, daha fazla üretmesini, İzmir'in potansiyeline denk bir vizyonla geleceğe bakmasını bu süreçte biz olmazsa olmaz görüyoruz.''

İzmir'in marka bir şehir olmayı ziyadesiyle hak ettiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''İzmir, kabuğunu kırarak, Akdeniz'in incisi olmayı, yıldız şehri olmayı ziyadesiyle hak ediyor. Ben bunu başarabileceğimize, bunu tabii ki hep birlikte başarabileceğimize yürekten inanıyorum'' diye konuştu. İnsana ''homo ekonomicus olarak, bir ekonomik varlık olarak bakmadıklarını'' dile getiren Erdoğan, ''Biz, 'insan insanın kurdudur' gibi bir yaklaşımı asla benimsemiyoruz. Rakamların, göstergelerin, grafiklerin, ekonomik büyümenin her şey olmadığını çok iyi biliyoruz. İşte onun için, insanların korkuları, endişeleri, kaygıları bizim için ekonomik büyüme kadar, hatta daha fazla önemlidir. Kendi yaşam tarzını tehdit altında hisseden vatandaşımın bu tehdit algısı bizim için son derece önemlidir. Biz, bu korkuları bastırmak, bu tehdit algısına sırt dönmek, endişeleri, kaygıları görmezden gelmek gibi bir yöntemi asla benimsemeyiz, benimsemedik. Tersine, empati kurmak, hissedebilmek, anlayabilmek ve gereğini yapmak için yoğun çaba içindeyiz'' dedi.
 

'Mevcutla yetinen siyasi partiler'

Erdoğan, bugün, kitlelere ulaşamayan, bir kitle partisi olamayan siyasi partilerin, mevcutla yetinmek gibi bir siyaset belirlediklerini, mevcudu elde tutmak için korkutma ve tehdidi bir yöntem olarak kullandıklarını ifade ederek, şöyle konuştu: ''Doğu ve Güneydoğu'da bir parti, etnik kökenler üzerinden siyaset yürütüyor. Bakıyorsunuz, Batı'da, Güney'de siyasi partiler, terör korkusuyla, bölünme, ayrışma korkusuyla kitleleri kendilerine bağlamaya çalışıyorlar. Bu kışkırtıcı ve tahrik edici söylem, ne siyasete, ne Türkiye'nin kalkınmasına, ne de birlik ve beraberliğe hizmet eder. Son 15 yıldır, her seçim öncesinde şahit olduğumuz bir yöntem var: Etnik kökenler üzerinden siyaset yapan partiler, seçim öncesinde birbirlerini ve kitlelerini kışkırtarak, buradan oy elde etmek gibi gerçekten basit ve gerçekten acı bir fırsatçılık içine giriyorlar. Doğu'da bir siyasi parti kışkırtıcı konuşuyor, kışkırtıcı açıklamalar, eylemler yapıyor; bakıyorsunuz Batı'daki kitleler buna tepki veriyor. Şehit cenazeleri istismar ediliyor, ayrımcı, aşağılayıcı beyanatlar veriliyor; bakıyorsunuz bu sefer de Doğu'daki kitleler buna tepki veriyor. İşte ben, İzmir;in de, tüm Türkiye'nin de, sahillerin de iç bölgelerin de bu oyunu, bu tahterevalli oyununu görmelerini istiyorum. Herkes samimiyetle elini vicdanına koysun ve lütfen bu oyunu, bu tezgahı sorgulasın. Sandıktan çıkacak oy uğruna gençleri ölüme teşvik etmek; sandıktan çıkacak oy uğruna şehit cenazelerinin yolunu gözlemek insanlığa da, vicdana da sığmaz. Sandıktan oy almak uğruna ülkenin hassas meselelerini bir korku, bir tehdit aracına döndürmek de insanlığa ve vicdana sığmaz.''
 

'Partiler kitleleri şekillendirmesin, kitleler artık partileri şekillendirsin'

Daha fazla birlik diline, daha fazla gönül diline, kardeşlik ve dayanışma diline ihtiyaç olduğunu belirten Erdoğan, ''Onun için Milli Birlik, Kardeşlik dedik. Projenin adını böyle koyduk'' dedi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Milli Birlik, bu kavram size neyi ifade ediyor, Allah aşkına? Kardeşlik dedik bu kavram size neyi ifade ediyor? Bu iki kavramda düşmanlık olabilir mi? Birlik, kardeşlik kavramında ayrışma olabilir mi? Biz bunu talep ediyoruz ama birileri çıkıyor, 'bu ayrımcılık' diyor. Bu nasıl bir yaklaşım tarzı, nasıl bir anlayış? Bunu acaba Türk dilinin lügatinin içerisinde mi buldun? Nereden buldun? Veya hangi ansiklopedide böyle bir ayrımcılık ifadesi, milli birlik veya kardeşliğin böyle bir anlama geldiğini ifade ediyor. Bizim artık belli kitlelere hitap eden, belli kitleleri, onların korkularını istismar eden değil, 74 milyona seslenen, gelecek vizyonu olan bir muhalefet anlayışına ihtiyacımız var. Onun için diyorum ki, partiler kitleleri şekillendirmesin, kitleler artık partileri şekillendirsin. Bugün nasıl ki Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da, Bahreyn'de, Cezayir'de diğer bazı ülkelerde halk ayağa kalkıp, tepeden inmeci yaklaşımlara, toplum mühendisliğine itiraz ediyorsa, bizde de artık kitleler siyasi partilerin, siyasetin istikametini bizzat kendileri çizsin.''

AKP tüzüğü gereği üç dönem milletvekili olanların dördünce kez olamayacağını, beş defa genel başkan seçilenlerin de altıncı kez genel başkan adayı olamayacağını anımsatan Erdoğan, hiçbir konfederasyon, siyasi parti, dernek ve vakıfta ''kendilerinin yiğitçe koyduğu'' böyle bir maddenin bulunmadığını söyledi. Erdoğan, siyasetin bir tek parlamentoda veya genel başkanlık makamında yapılmayacağını da vurgulayarak, ''Gel, partin sana hangi görevi veriyorsa onu yap'' dedi. Tüzük gereği son kez milletvekili aday adayı olacağını belirten Erdoğan, ''Son kez... Ondan sonra ara vermek durumundayım. Çünkü ilkelerimize önce biz uyacağız ve biz, bu partinin, bu kardeşiniz AK Parti'nin hem anasıdır, hem babasıdır. İşin içinde bu var'' dedi. Konuşmasında, Türkiye'nin 2023 hedeflerini de anlatan Erdoğan, ''üç çocuk'' tavsiyesini yineledi. İş adamlarından kentsel dönüşüm, değişim projesi için destek isteyen Erdoğan, ''Gelin bize destek verin, şu ucubelerden İzmir'imizi kurtaralım'' diye konuştu.

 

Erdoğan, Türk Kızılayı Ege Kan Merkezi'nin açılış törenine katıldı

Erdoğan, Türk Kızılayı Ege Kan Merkezi'nin açılışında yaptığı konuşmada, merkezin İzmir'e ve bölge illere hayırlı olmasını diledi. Kanın tek kaynağının insan olduğunu, geçmişte kan bağışı konusunda yeterli hassasiyetin oluşmadığını, yeterli altyapının olmadığı için büyük sıkıntılar yaşandığını anlatan Başbakan Erdoğan, Sağlık Bakanlığı'nın reformları, Kızılay'ın gayretleriyle kan bağışı temini noktasında Türkiye'nin, artık bugün çok farklı bir konuma yükseldiğini kaydetti. 2004'te 300 bin ünite civarında olan kan bağışının, geçen yıl 1 milyon üniteyi aştığını dile getiren Erdoğan, ''59 ilde, 15 bölge kan merkeziyle hizmet veren Kızılay'ımız 2011 yılında ülkemizin kan ihtiyacının yüzde 75'ini karşılayacak seviyeye ulaştı. İnşallah 2012 yılı sonu hedefi, ülkemizin yıllık ihtiyacı olan 1 milyon 800 bin ünite kanın tamamını karşılamak. Kızılayımızın bu hedefe ulaşacağını da görüyorum, buna inanıyorum'' diye konuştu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sevgili İzmirliler, biz köklü bir tarihin, köklü bir medeniyetin, zengin bir kültürün mensuplarıyız. Her zaman söylüyorum, bize küçük düşünmek yakışmaz, biz küçük düşünemeyiz. Küçük hedeflerle yetinemeyiz. İçimize kapanıp kalamayız. 8 yıl önce önümüze çok büyük hedefler koyduk. O gün bu hedeflere, 'Hayal' diyenler çıktı. 'Bu hedeflere ulaşılamaz' dediler, 'Bunlar rüya görüyor' dediler ama biz azmettik, kararlı davrandık, gece demedik, gündüz demedik, çalıştık ve 8 yılın sonunda hayal gibi görünen tüm o hedeflere yaklaştık. O hedeflerin birçoğunu şu an itibarıyla yakaladık. Burada şunu görmemiz gerekiyor, biz bir yandan Hakkari'nin, Iğdır'ın, Van'ın, Ağrı'nın, Çankırı'nın, Yozgat'ın köylerine kadar su sorunuyla ilgilenirken, aynı zamanda dünyanın en ücra köşelerine ulaşmanın mücadelesini veriyoruz.''

Mikro politikalara yoğunlaşırken, makro politikaları asla ıskalamadıklarını, Türkiye'nin her alanda büyümesinin mücadelesi içinde olduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, Türkiye'yi ekonomisiyle dış politikasıyla demokrasisiyle büyütmenin mücadelesi içinde olduklarını bildirdi. Türkiye'yi 81 vilayetiyle büyütmenin mücadelesi içinde olduklarını dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bakın, 8 yıl önce Ankara'dan başını uzatamayan bir Türkiye vardı. 8 yıl önce Ankara'nın ötesinde dertleri bilmeyen, sıkıntıları dinlemeyen, feryatları duymayan bir Türkiye vardı. 8 yıl önce yanı başındaki, hemen yanı başındaki depreme ulaşamayan bir Türkiye vardı. Bugün Melbourne'deki, Toronto'daki vatandaşına, Kosova'daki kardeşine, Almanya'daki akrabalarına ulaşan, onların dertlerini dinleyen bir Türkiye var. Bugün artık Libya'daki 30 bine yakın işçisini her hangi bir sıkıntıya düçar olmadan tahliye edebilen bir Türkiye var. 'Siz kendi işçilerinizi tahliye ettiniz, bizim vatandaşımızı da tahliye eder misiniz?' diyen 40 ülkeden 10 bine yakın insanı tahliye eden bir Türkiye var. Artık gündemi belirlenen bir Türkiye yok, dünyada gündem belirleyen bir Türkiye var. Sadece şu Libya'dan 822 Suriye vatandaşını tahliye ettik. 130'un üzerinde bebek ve çocuk ile bazı hamile kadınlar da bunların içindeydi. Suriye'nin Ankara Büyükelçisi, önceki gün açıklama yapıyor, 'Türk yetkililer mükemmel bir iş çıkardılar'. Libya'daki Suriye ve Türk vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Burada ve Suriye'de bir takımmış gibi çalıştık. 'Suriye hükümeti ve halkı adına kalpten teşekkür ediyorum' diyor. İşte Türkiye bu.'' Başbakan Erdoğan, konuşması sırasında ikindi ezanının okunması üzerine bir süre ezanının bitmesini bekledi.

Erdoğan, Türkiye'nin gücü, etkinliği artarken, bazı kurumların da bu vizyona uygun biçimde adından söz ettirdiğini ifade etti. Gittiği her ülkede, TRT'den, TRT Avaz gibi uluslararası yayınlardan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin (TİKA) faaliyetlerinden, çalışmalarından övgüyle söz edildiğini duyduğunu kaydeden Erdoğan şöyle konuştu: ''Bundan da milletim, ülkem adına gurur duyuyorum. Ancak bu, tüm kurumlar arasında Kızılayımız müstesna bir yere sahip. Niçin, Haiti'de Kızılay var, Şili'de Kızılay var, Pakistan'da Kızılay var. Filistin başta olmak üzere Açe'de, Sri Lanka'da Kızılay var. Kızılay'ın faaliyetleri milletçe göğsümüzü kabarttı. Bizi gururlandırmaya devam ediyor. Kızılay, Türkiye'nin artık alan el değil, veren, yardım eden bir el olduğunu somut olarak dünyaya gösteriyor. Tacikistan'da toprak kayması nedeniyle evlerinden olan ailelerin ellerinden biz tuttuk. Güney Asya'yı yerle bir eden tsunami felaketinden sonra Endonezya'da 15 bin kişiye yardım ulaştırmakla kalmadık pek çok kalıcı tesis de inşa ettik. Sri Lanka'da evlerini kaybeden aileler, tamamı Müslüman değildi bunların içinde Budistler de vardı. Biz orada Budistlere de TOKİ ile konutlar yaptık. Bu bizim hoşgörü anlayışımızı gösteriyor. Bu bizim farklı dinlere mensup olanlara da yaklaşımımızı gösteriyor.''
 

2003'ten beri 151 ülkeye yardım

Başbakan Erdoğan, Sudan'da 2006'dan beri yaklaşık 500 bin kişiye sağlık hizmeti ve ilaç verildiğini, Kızılay ile Sağlık Bakanlığının Darfur'da bu çalışmayı müşterek yürüttüğünü belirterek, şöyle devam etti: ''Kırım'daki ihtiyaç sahiplerine el uzattık. Şili'de depremden sonra yine yardım için oradaydık. Haiti depreminden sonra pek çok bölge ülkesinden önce oraya ulaşarak binlerce kişiye yardım eli uzattık. Filistinli kardeşlerimizin daima yanında olduk. Gazze saldırılarından sonra oraya binlerce ton yardım malzemesi gönderdik. Zarar gören su, altyapısını onarmak için harekete geçtik. Lübnan'daki olayların ardından ülkesinden kaçmak zorunda kalanların ihtiyaçlarını karşıladık. 37 prefabrik ve 5 çocuk parkı inşa ettik.''

Kırgızistan'da meydana gelen çatışmalardan sonra da Kızılay'ın ihtiyaç sahiplerine her türlü yardımı ulaştırmak için ''canla başla çalıştığını'' anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Pakistan'a depremin, sel felaketinin hemen ardından ulaştık. 2005 depremi sonrası Kızılay yaklaşık 2 milyon kişinin ihtiyacını karşıladı. 2008 depreminden sonra da 12 bin kişinin gıda ve barınma ihtiyacını karşıladık. Pakistan'da yürüttüğümüz bir diğer önemli yardım operasyonu da geçtiğimiz yıl yaşanan o büyük sel felaketi sonrası gerçekleşti. Gıda yardımlarının yanında sağlıktan, eğitime her alanda hizmet verildi. Sonuç olarak Türkiye dışında 2003 yılında yaklaşık 2 milyon dolarlık bir harcamayla 209 bin kişiye ulaşan Kızılayımız, 2010 yılında 41 milyon doları aşkın harcamayla 4 milyon insanın imdadına yetişti. Kızılayın 2003'den beri yardım ulaştırdığı ülke sayısı 151. Toplam yardım miktarı yaklaşık 185 milyon dolar ve yardım ulaştırılan kişi sayısı da 18 milyon 480 bin kişiye ulaştı.''
 

'İzmir Ege'nin incisi'

Başbakan Erdoğan, Kızılay'ın sadece yurt dışına dönük faaliyet yürüten bir kuruluş olmadığını yurt içindeki yardım kapasitesini de ''kat be kat artırdığını'' belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Elazığ depreminden, Balıkesir'deki grizu patlamasına kadar ihtiyaç duyulan her yerde Kızılayımız çok hızlı şekilde vatandaşlarımıza elini uzattı. Kardan dolayı yolda kalanların yanına hemen Kızılay koştu. Yurt içi ve yurt dışında insanlık adına iftihar verici çalışmalar gerçekleştiren Kızılayın tüm mensuplarını bu vesileyle bir kez daha kutluyor ve milletçe iftihar ettiğimiz bu başarıların artarak devamını diliyorum.''

Türkiye'nin 81 vilayetiyle büyürken dünyada da saygın bir konuma yükseldiğini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi: ''İşte Türkiye böyle bir ülke oldu. İşte Türkiye bu seviyelere ulaştı. İşte Türkiye'de Kızılay'ımız böyle bir bölge merkezine kavuştu. İzmir Ege'nin incisi. İzmir'e 8 yılda büyük yatırımlar yaptık ve değerli kardeşlerim 6 bin 278 dersliğin yapımını tamamladık. Okullarımıza 38 bin 257 adet bilgisayar gönderdik. Sağlıkta aynı şekilde. Adalette başta İzmir Adalet Sarayı olmak üzere 5 adalet sarayını tamamladık. Çevre yollarını bitirdik. Bildiniz gibi şimdi İstanbul-İzmir otoyolunu yapıyoruz. Temellerini attık. Bugün Egeray'ın açılışını yapacağız. Gördes Barajı'ndan İzmir'e suyu biz getirdik. Beydağ Barajı'nı bitirdik. Daha yapacağımız çok işler var. Ve bunlar siz bizlere inandığınız, güvendiğiniz sürece evvelallah bu süreç aynen devam edecektir. Ben tekrar Kızılay'ımızın bu bölge merkezinin hayırlı olmasını diliyorum.''

Açılış sırasında vatandaşlara kan verme çağrısında bulunan Erdoğan, ''Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. Kan kaynağı sizsiniz. Onun için kan vermeyi ihmal etmeyin. Kızılay her zaman emrinizde. Her zaman yanınızda. Ama siz de şöyle senede bir kere buraya uğrarsanız bilesiniz ki çok vatandaşlarımızın imdadına yetişmiş olacaksınız. Biz de sizleri çok seviyoruz. Allah için çok seviyoruz. Her şey insan için diyoruz. Her şey Türkiye için diyoruz ve kurdeleyi bu temenniyle kesiyoruz. Ya Allah Bismillah'' diyerek kurdeleyi kesti. Binanın yapımını sağlayan Ziraat Bankasına, emeği geçenlere teşekkür eden Başbakan Erdoğan, mimarından mühendisine kadar emek harcayanları kutladığını ifade etti. Tören alanında çocukları seven Başbakan Erdoğan, çocukların hediye ettiği gülleri yurttaşlara verdi ve açılıştan sonra merkezi gezerek kan veren yurttaşlarla sohbet etti. Açılışa Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcıları Nükhet Hotar, Hüseyin Tanrıverdi, AKP İzmir milletvekilleri, İzmir Valisi Cahit Kıraç ve davetliler katıldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler