Yargıda Fırtına...

Yargıda Fırtına...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.02.2010 - 06:36

HSYK, 12 Eylül sonrası ilkin yasayla kurulmuş, sonra 1982 Anayasası yapılınca anayasal temele oturtulmuş bir kurumdur. HSYK ülkemizde yargıç ve savcıların bağlı oldukları, bu meslek mensuplarıyla ilgili işlemleri yapmak yetkisine sahiptir. Bu çerçevede, HSYK savcıları ve yargıçları görevden alabilir. Bu işlem için yetkisi vardır.

Türkçede ne güzel özdeyişler var. Ortalık yangın yerine döndü derler. Bu söz geçen hafta yargıda yaşananlara pek yaraştı. En kısa özet: O kadar çok ses çıktı ki. Peki, bunların ne kadarı doğruydu, ne kadarı yanlış.

Bu yazıyı bir değerlendirme yapmak için yazdım. Açıkçası biraz da bekledim, taşlar yerine otursun diye.

Olay nasıl başladı? Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığında bir soruşturma yürütülüyordu. Basında çıkan haberlere göre, bu soruşturma bir tarikatın mensuplarının eylemleriyle ilgiliydi. Bazı çevrelerce bu hoş karşılanmadı denildi. Öte yandan Erzurumda da bir soruşturma yürütülüyordu. Bu soruşturmada Erzincan C. Başsavcısı da şüpheliler arasındaydı.

Bu çerçevede Erzurum Başsavcılığı, Erzincan Başsavcısının evinde ve ofisinde arama yapılması gerektiği kanaatine vardı. Ayrıca başsavcının ifadesinin de alınması gerekiyordu; gözaltına alındı. Arama yapıldı; başsavcı Erzuruma getirildi; ifadesi, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde görev yapan savcılar tarafından alındı, başsavcı mahkemeye sevk edildi ve tutuklandı.

Sonra fırtına koptu. HSYK hemen toplandı; bu savcıları görevden aldı. Bunun anlamı şudur: CMKnin 250. maddesinde yer alan suçlar için özel görevli ağır ceza mahkemeleri kurulmuştur. Buraya atanan yargıçlar başka mahkemede görev yapamazlar. Savcılar da bu mahkemeler nezdinde görev yapmak için atanırlar. Bu savcılar da başka işlerde hizmet görmezler.

Doğruları aramak

HSYK bu savcıları görevden alınca, ortalık karıştı. Bu noktada hukuku süzerek doğruları aramak uygun olur. Bu çerçevede ilk söylenmesi gereken şey şudur: HSYK, 12 Eylül sonrası ilkin yasayla kurulmuş, sonra 1982 Anayasası yapılınca anayasal temele oturtulmuş bir kurumdur. HSYK ülkemizde yargıç ve savcıların bağlı oldukları, bu meslek mensuplarıyla ilgili işlemleri yapmak yetkisine sahiptir. Bu çerçevede, HSYK savcıları ve yargıçları görevden alabilir. Bu işlem için yetkisi vardır. Bu işlem bir yargılama önlemidir. Her önlemde olduğu gibi, bir olayda soruşturma ve yargılamanın amaca uygun yürütülmesi için başvurulması kaçınılmazdır. Mekanizma şöyle işler: İlkin bir olayla ilgili soruşturma açılması gündeme geldiğinde, Adalet Bakanlığı soruşturma izni verir, müfettişler soruşturmayı yürütürler ve rapora bağlarlar. Daha sonra HSYK devreye girer ve görevden alma işlemine gerek olup olmadığını değerlendirir.

Bu noktada bu mekanizma içinde söz konusu olan bir aksaklığı belirtmem uygun olur. Anayasanın 144. maddesi müfettişlerin Adalet Bakanlığına bağlı olduklarını ve bakanın gözetim ve denetiminde çalışmalarını öngörür. Oysa ülkemizde savcı ve yargıçlar HSYKye bağlıdırlar. Denetim göre-vinin de HSYK bünyesinde gerçekleşmesi şarttır. Anayasanın 144. maddesi kaldırılmalıdır.

Olayın çekirdek noktasına dönersek, şu noktalar öne çıkar.

İlkin bazı tespitler:

CMKnin 250/3. maddesinde (olayla sınırlı kalarak) Yargıtayda yargılanacak olan kişiler bu mahkemelerde yargılanmazlar istisnası yer alır. Olaydaki başsavcı bu kapsamdadır.

CMKnin 250. maddesindeki suçları soruşturma görevi bu savcılarındır. Ceza yargılamasının iddia görevi kapsamında yapılacak her işlem bu savcılarca yapılır.

Olayda Erzurumda görev yapan özel yetkili savcılar işlemleri yapmışlar, Erzincan Başsavcısını Erzurum ÖACye sevk etmişlerdir. Savcı burada tutuklanmıştır.

Ortaya çıkan sorun

Bu noktada ortaya bir sorun çıkmıştır. O sorun şudur: Yargıtayda yargılanması öngörülmüş olan bir il başsavcısı hakkında CMKnin 250. maddesi kapsamındaki bir eylemden ötürü yürütülen soruşturma Erzurumdaki ÖACnin yetkili savcılarınca yürütülebilir mi; yoksa bu konuda CMKnin 250/3. maddesindeki istisnayı soruşturma devresini de kapsayan bir hüküm olarak kabul ederek, Hâkimler Kanununun öngördüğü mekanizmayı mı işletmek gerekir?

Soruya cevap ararken iki tez var:

Biri şöyle özetlenebilir: Yargıtayda yargılanacak olan kişi için CMKnin 250/3. maddesinin istisna getirdiği doğrudur. Ancak bu istisna yalnızca son soruşturmayı kapsar. Bunun anlamı şudur: Bir olayda bu kapsamdaki bir kişi için önsoruşturma yapılır; şayet kamu davası açılır ise, bu kişi sanık sıfatını aldıktan sonra Yargıtayın görevli dairesinin önünde yargılanır. Başka bir deyişle, 250/3. maddedeki istisna önsoruşturmayı kapsamaz. Olay yönünden sonuç: Başsavcı için Erzurumdaki ÖAC nezdinde görevli savcıların soruşturmayı yürütmüş olmalarında hukuka aykırılık yoktur.

İkinci tezin özü şudur: Yargıtayda yargılanacak olan kişiye CMKnin 250/3. maddesinin istisna getirdiği doğrudur. Bu istisna önsoruşturmayı ve son soruşturmayı kapsar. Bunun anlamı şudur: Bir olayda bu kapsamdaki bir kişi için önsoruşturma yapılır; bu soruşturma CMKnin 250. maddesi kapsamındaki bir eyleme dayansa bile, soruşturma Hâkimler Kanununun hükümlerine göre yürütülür. Şayet kamu davası açılır ise, bu kişi sanık sıfatını aldıktan sonra Yargıtayın görevli dairesinin önünde yargılanır. Olay yönünden sonuç: Başsavcı için Erzurumdaki ÖAC nezdinde görevli savcıların soruşturmayı yürütmüş olmaları hukuka aykırıdır.

Bu konudaki kanaatim şudur: 250/3. maddede istisna konulurken kullanılan terim yargılamadır. Yargılama, kendi içinde üç erki barındırır; iddia, savunma ve yargı. Bu çerçevede, bir olayda yürütülen önsoruşturma, istisnai işlemler hariç (bir yargıç kararına gerek duyma) iddianın ağır bastığı bir devredir. Bu devrenin amacı son soruşturmayı hazırlamaktır. Bu nedenle, yargılamanın bir bütün olduğu dikkate alındığında, istisnanın tam olarak uygulanmasını sağlamak amacıyla, yargılamanın önsoruşturma ve son soruşturma aşamalarının bütünlük göstermesi gerektiğinin kabulü uygun olur.

Yetki gaspı var mı?

Bu konuda, CMKnin 251. maddesinde soruşturma devresinde uygulanacak olan ilkeler ve hükümlere yer verildiği, bunlar içinde, 250/3. maddede öngörülen istisna çerçevesinde ÖACnin görev alanı dışına çıkarılmış kişilerle ilgili bir istisnanın yer almadığı da belirtilmiştir. Yasa koyucu kanımca ÖAClerin görevini belirlerken 250/3. maddede tercihini koymuştur. Bir sonraki maddede bunun tekrarına gerek yoktur.

Olaya bir başka açıdan daha bakmak uygun olacaktır:

Bazı düşüncelerin aksine, olayda özel yetkili savcıların yetki gaspı yaptıkları iddiası doğru değildir. Yargı erki içinde yetki gaspı kavramını kullanırken çok dikkatli olmak gerekir. Yetki gaspı, adalet sisteminin yapılanması içinde, sistemi çökerten, kabul edilemez derecede ağır sonuçlar doğuran işlemler ve kararlar için kullanılır. Hukuk fakültelerinde bunun örneği, askeri mahkemenin boşanmaya hükmetmesi ile verilir. Bu nedenle, Erzincan-Erzurum eksenindeki olayda savcılar açısından yetki gaspından söz edilemez. Savcıların tavır ve işlemlerinde hukuku ve yasayı kanımca yanlış yorumlamak vardır.

HSYKnin çok süratli tavrı ülkedeki uygulama dikkate alındığında, alışılmış tavrın dışındadır. Bu olay, hukuki süreç içinde elbette değerlendirilecektir. Bu bağlamda görevli kurum ve kurullar yasalar çerçevesinde gerçeği ve doğruyu bulacaklardır.

Bu olay vesilesiyle HSYK açısından bir tespiti yapmak isterim: Bundan sonra HSYK başka olaylarda da aynı etkin ve süratli tavrı sergileyecek midir? Belirtmek isterim ki, ülkemizde güncel olan tek olay, son yaşanan olay değildir.

Sonuç

Ülke sorunları ile ilgilenen vatandaşlar şu soruyu da soruyorlar: HSYK tutuklama kararı veren yargıçları neden görevden almadı? Bu kurulun tercihidir. Fakat şu kadarını söylemek gerekir. HSYKnin anayasal ve yasal statüsü içinde yargıçlarla savcılar arasında fark yoktur.

Bu olay bir konuyu yeniden gündeme taşıdı; ülkede yargı reformu yapılması. Türkiye uzun süredir bu konuda çaba harcıyor. O kadar ki, bu iş 1992’de CMUK değişikliği ile başladı ve halen sürüyor. Hangi Batı ülkesi ceza mevzuatını kökten yeniden yapmaya cesaret edebildi ki. Türkiye bu konuda çalışmalarını sürdürüyor ve sürdürmeli. Bunu, Türk insanı daha iyi bir hukuka, hukuk güvencesine layık olduğu için yapmalı.

Son sözüm şudur: Yeter ki istensin, Türk hukukçusu bunları yaratacak bilgiye ve beyin gücüne elbette sahiptir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler