Yasanın Gözü(*)
“Yasanın gözü” metaforuyla hukuk tarihinin ve devlet felsefesinin başlıca sorunlarını günümüze armağan eden bu başeseri bir gazete köşesinde tanıtıp değerlendirmek hiç kolay değil. İyisi mi siz, benim gibi geç kalmayın, eserin çevirisini okuyun ve hazır olun: Dünya görüşünüz, anayasal demokrasiye güveniniz yıkılmasa bile sarsılabilir; ülke sorunlarına bakış açınız ve çözüm önerileriniz değişime uğrayabilir.
Korkutamaz gece kimseyi
Yasanın gözü nöbettedir.
F. Schiller, 1800
Vergi ve Yargı Reformları: Bu yıl Cumhuriyet ve Atatürk’ü birlikte anmak için gelir dağılımı, vergi ve yargı reformları üzerinde bir yazı tasarlarken, Sayın Başbakanımızın son ÖTV düzenlemesiyle ilgili yorumu geldi gündeme. Küreselleşen dünyayı sarsan ekonomik bunalımları teğet geçmek kolay değildi. İleriyi gören hükümet elbet önlem almalıydı. Yoksa, Allah göstermesin, Yunanistan gibi iflas çukuruna düşebilirdik. “İçenin parası, içmeyenin sağlığı” denirdi. Söylemler zamanla değişse de, sorunlar Cumhuriyetin kuruluşuna değin uzanıyor. “Bir Çağdaşlaşma Modeli” olarak Atatürk Devrimi (1982) eserinde Suna Kili, devrimlerin üç temel aşaması üzerinde duruyordu: 1) Birliğin korunması, 2) Tüzel yetkinin kurulması, 3) Toplumsal- ekonomik eşitliğin sağlanması. Toprak reformunu yapamayan, gelir dağılımını düzenleyemeyen ve yurttaşlarının hak ve görev eşitliğini sağlayamayan Cumhuriyet, üçüncü aşamada bir hayli zorlanmış; TSK’nin onarım girişimleri de kalıcı olamamıştı. Son yıllardaki başarılı büyüme modelinin danışman-tasarımcısı Kemal Derviş, ülkemizdeki son gelişmeleri yorumlarken, gelir dağılımı, vergi adaleti ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması üzerinde durdu. Yeni anayasa, ülke gündeminde tartışılırken açıklanan uzman görüşüyle ekonomik sorunlar, yasa ve anayasaya (mı?) havale ediliyordu? Yazımdan vaz mı geçsem derken, kitaplığımda sıra ve ilgi bekleyen Yasanın Gözü adlı çevirinin bana göz kırptığını fark ettim. Acaba çözüm yasalarda mıydı?
Ünlü Hukuk Tarihi ve Kamu Hukuku Profesörü Michael Stolleis’in, 60 sayfalık özgün araştırması, Montesquieu’nün Yasaların Ruhu’na rakip olabilecek nadir bir hazine. Kaynakçada, çoğunu benim duymadığım 90 eser; yazılı tarih boyunca yasaların ruhuna yön veren 50 kadar “Göz” belgesi yer alıyor. “Her şeyi bilen, gören ve insanlığı sakınan O Göz”: Mısır’ın adalet Tanrısı Osiris’ten, kitabi dinlerin peygamberlerine, antik, orta, yeni ve yakın çağ filozoflarına, Aydınlanma yüzyılına, ulus ve demokrasi devrimlerine uzanan medeniyet tarihi boyunca, “yapılan ve uygulanan çoğu yasaların dayandığı evrensel simge olmuştur.” Nazar boncuğumuzdaki aynı gözdür.
Bir hukuk tarihçisinin zengin dilini Türkçeye özenle kazandıran çeviriyi okumaya başladım ve elimden bırakamadım. Her şeyi gören ve bilen, Tanrıyı ya da Tanrının mutlak gücünü simgeleyen göz; imparatorlukları ve krallıkları yöneten hükümdarların dayandığı, Cumhuriyet yasalarını besleyen bu güç, Tanrılardan hükümdarlara, yasama meclislerinden yasalara geçerek günümüze kadar iktidarda kalmış; ülkemizin de kaderini çizmiştir.
Modern ve modern sonrası çağlarda halk hükümranlığını temsil eden parti temsilcilerinin, demokratik parlamenter uzlaşma yöntemiyle çıkardığı yasaların, “halkın sesi / hakkın sesi” olduğu söylenir; oysa, halkın zamanla değişen görüşleri “Tanrı’nın her şeyi bilen ve geleceği gören gözü” olabildi mi? Sosyal değişim süreci yürürlükteki yasaları sarsmaya başlayınca bunalımlar yayıldı. Yasaların üstünde anayasa denetimlerine ihtiyaç duyuldu. Demokrasi kuramının öngördüğü yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılması ilkesi, yargıçlar ve yargı kararları sorgulandı, denetlendi.
Siyasal erklerin eşgüdümünde çıkan yetki çatışmaları, birliği tehdit etmeye başlayınca, her şeyi ve geleceği bilen, emir veren ve emirlerini dinleten buyurganlar, yasaları aşan kararnamelerle “Göz”ün yerini almaya kalkıştılar. İki savaş arası dönemin yarattığı diktatörlükler kalıcı olamadı. Günümüzde, Tanrı Gözü’ne rakip olacak teknolojik-medyatik bilgi sistemleri kuruluyor, lider adayları aranıyor. Amaç, toplum varlığının temelindeki adalet ve özlemi duyulan huzur, refah ve barış!
Sonuç
Deneme, beklenmeyen, çarpıcı bir uyarıyla sona eriyor:
“Tanrının ışıyan gözü, korku içinde yaşayan ve hukukun
[yasaların] yardımıyla felaketlerden korunmaya çalışan
güçsüz insanların hayal ürününden ibarettir.”
Oysa, Hegel’in Hukuk Felsefesine yazdığı eleştiride, Marx şöyle diyordu:
Mutluluğun önşartı gibi gösterilen hayallerden kurtulma dileğimiz,
biz insanları hayallere tutsak eden hayallerden kurtulma dileğidir.
“Yasanın gözü” metaforuyla hukuk tarihinin ve devlet felsefesinin başlıca sorunlarını günümüze armağan eden bu başeseri bir gazete köşesinde tanıtıp değerlendirmek hiç kolay değil. İyisi mi siz, benim gibi geç kalmayın, eserin çevirisini okuyun ve hazır olun: Dünya görüşünüz, anayasal demokrasiye güveniniz yıkılmasa bile sarsılabilir; ülke sorunlarına bakış açınız ve çözüm önerileriniz değişime uğrayabilir.
“Yasanın gözü nöbette” değilse artık, bizim gözümüz yasaların üstünde olmalı.
*Stolleis, Michael (2004) Yasanın Gözü (Çeviri: Arif Çağlar). Kitap 2010.
En Çok Okunan Haberler
- Cinsel içerikli videolar çeken karı-koca tutuklandı
- İstanbul'da berber ücretlerine dev zam!
- 'Hukuki başvurular yapılacaktır'
- Kılıçdaroğlu’ndan videolu mesaj
- Özgür Özel, Erdoğan'a seslendi
- Anlattığı anlar ortaya çıktı!
- Kayak merkezinde korkunç anlar... 17’si ağır 30 yaralı!
- Erdoğan'dan Özel'in 'savaş ilanı' sözlerine yanıt
- 9 aydır raporluydu...
- Akaryakıt tankeri patladı!