Yeni Bir İşçi Konfederasyonu mu?
Türk sendikacılığındaki gelişmeler uluslararası kurumların da merceği altındadır. Türk-İş kesinlikle tutumu ve sendikacılık anlayışını değiştirmek zorundadır. Eyyamcı sendikacılık anlayışı Türk işçi hareketini bir kez daha yol ayrımına getirebilir.
2821 sayılı Sendikalar Yasası’nın 2. maddesinin son fıkrası, konfederasyonu değişik işkollarında en az beş sendikanın bir araya gelmesi suretiyle meydana getirdikleri, tüzelkişiliğe sahip üst kuruluş olarak tanımlamaktadır. Ülkemizde 28 işkoluna kurulu 504 bin aidat ödeyen işçiyi temsil eden 90 işçi sendikası ve bunların üst kuruluşu olarak üç tane işçi konfederasyonu bulunmaktadır. Bu konfederasyonların içinde, 1952’de kurulmuş olan Türk-İş en eski ve en çok üyeyi temsil eden işçi konfederasyonudur. Yanlış bir sendikacılık anlayışı üzerine bina edilmiş olan Türk-İş, en güçlü dönemini 1960-70’li yıllarda Seyfi Demirsoy’un başkanlığı ve Halil Tunç’un genel sekreterliği döneminde yaşamış ama uyguladığı politikalarda değişim öngörmediğinden önce 1967’de DİSK’in doğumuna, sonra 1972’de önce dörtlü, sonra on iki sendikalı sosyal demokrat sendikacılık anlayışının kabulünü isteyen bir ayaklanmaya tanıklık etmiştir. Sonraki yıllarda tutumunu değiştirmeyen Türk-İş hem gücünü hem de bağımsızlık anlayışını yitirmiş ve son zamanlarda siyasal iktidarın güdümünde “biat sendikacılığının” tartışılmaz örneklerini vermeye başlamıştır.
Sermayenin ve siyasal iktidarın ikili baskısı altında sorunları dağ gibi büyüyen işçi sınıfının ayakta kalabilen örgütleri bu sınıfın eritilmeye çalışılan onurunu, yok sayılan önemini yeniden kazandırmak ve demokratik yapılanma içinde etkili olabilmek için Türk-İş içinde yeni ve çok anlamlı bir mücadelenin bayrağını açmışlardır.
Genel merkezleri İstanbul’da bulunan on sendikanın 1 Temmuz’da Taksim’de açıkladığı “Yeni Sendikal Hareket Bildirgesi” çok doğru, çok haklı tespitlerde bulunuyor. Sendikal hareketin toplumsal ağırlığının azalmasından, Türk-İş yönetiminin sorunların çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksun oluşundan, Türk-İş’in baştan savma eylemlerle, ikircikli tavırla, suskunlukla iktidarın sorumluluğuna ortak oluşundan, temsil ettiği kesimden giderek uzaklaşmasından söz edilerek demokratik bir sınıf mücadelesine dayalı yeni bir sendikal hareket yaratmak için yola çıkıldığı vurgulanıyor.
İşçi sınıfının ve işçi sendikalarının sorunları giderek büyümektedir. Güvencesiz istihdam, kuralsızlaştırma, özelleştirme politikaları işçilerin geleceğini karartmaktadır. Sendikalar toplusözleşme yetkisi konusunda Çalışma Bakanlığı’nın vesayeti altında ve keyfi tutumunun hedefindedir. İş yasalarında, sendikal yasalarda ILO’nun öngördüğü değişiklikleri yapmaktan ısrarla kaçınan iktidar sadece güdümlü sendikalar yaratma peşindedir.
İşçilerin ve sendikaların bu sorunlar yumağına dolanmış olmasında elbette başta Türk-İş olmak üzere sendikaların ciddi payı vardır. Yıllardır politikadan uzak durmaları “partiler üstü politika” anlayışı gereği öğütlenen işçiler ve sendikalar şimdi bu tarihi hatalarının bedelini ödemektedirler. Siyasi partiler emeğe ve emek örgütlerine uzaktır, sendikaların da siyasette söz sahibi olma kararlılığı ve gücü yoktur.
Bu nedenle on yedi milyon yoksulluk sınırında insan, altı milyon işsiz yaratan, işçi yararına hiçbir yasal iyileştirme yapmayan bir siyasal iktidara oy veren işçi ve sendikacı garabetini de anlamak mümkün değildir. Özellikle CHP emek ilişkileri konusundaki tutumunu gözden geçirmeli, sendikalar da emek eksenli bir politika uygulama ve politik ortamda aktif olarak var olma sürecini başlatmalıdır.
Türk-İş’e üye on sendikanın başlattığı yeni bir sendikal hareket eylemi, biraz geç kalınmış olsa da, çok anlamlı ve çok doğru bir girişimdir. Bu eylemi başlatanlar bu eylemin nasıl sonuçlanması gerektiği konusunu da iyi düşünmelidirler. Türk-İş kamuda örgütlü sendikaların çoğunlukta olduğu bir yapıya sahiptir. Bu sendikaların yöneticileri siyasi iktidarın aktörleri ile yakın ilişki içindedir ve asla bu iktidara karşı bir oluşuma destek vermezler. Bu demektir ki başlatılan bu yeni ve haklı eylemin Türk-İş Genel Kurulu’nda başarılı olma şansı zayıftır. Bu girişim Türk-İş yönetimine karşı bir ayaklanmadır ve Türk-İş yöneticileri kendilerini ve geleceklerini korumak için öne çıkan örgütlere karşı disiplin hükümlerini uygulamaya koyabilirler.
Türk sendikacılığındaki gelişmeler uluslararası kurumların da merceği altındadır. Türk-İş kesinlikle tutumu ve sendikacılık anlayışını değiştirmek zorundadır. Eyyamcı sendikacılık anlayışı Türk işçi hareketini bir kez daha yol ayrımına getirebilir.
Yrd. Doç. Dr. Engin Ünsal - Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği