Yeni Eğitim Öğretim Yılı Yakıcı Sorunlarla Geliyor

Yeni Eğitim Öğretim Yılı Yakıcı Sorunlarla Geliyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.09.2012 - 05:58

“4+4+4” adıyla anılan yasanın uygulanması ertelenmeli, bu yıl için bir ya da birkaç ilçede pilot uygulama yapılarak yasanın aksayan yönleri saptanmalı, yasa bütün yönleriyle ve ilgili bütün taraflarca yeniden tartışılarak gözden geçirilmelidir.

Kamuoyunda bütün yönleriyle tartışılmadan, pilot uygulama yapılmadan, yangından mal kaçırma anlayışıyla yasalaştırılan “4+4+4”ün yeni öğretim yılında yaratacağı sorunlar, yasaya karşı çıkanları haklı çıkaran biçimde kartopu gibi büyüyerek geliyor. Başta Milli Eğitim Bakanı, İstanbul Milli Eğitim Müdürü olmak üzere yetkililer karşı karşıya kaldıkları sorunları nasıl çözeceklerini bilememenin şaşkınlığı ve çaresizliği içinde açıklamalar yapıyor.

Gazeteler, birinci sınıfa başlayacak öğrencilerin sayısının önceki yılların bir buçuk katına ulaştığını, derslik ve okul sayısının yetersizliği nedeniyle büyük kentlerde ikili öğretim yapacak okulların oranının şimdiden yüzde 70’e çıktığını, alelacele hazırlanan haftalık ders çizelgeleri doğrultusunda ikili eğitimin sabah 7.30’da derse başlansa bile akşam ancak 19.30’da bitebileceğini, daha erken paydos için teneffüslerin kısaltılabileceğini, sınıflardaki öğrenci sayısının 70’e, 80’e çıkacağını yetkililerin ağzından aktarıyor.

Bütün bu sorunları gören ve küçücük çocuğunu korumak için yollar ararken yetkililerin yönlendirmesiyle rapor almak yoluna giden anneleri, Başbakan çocuklarına ihanet etmekle, Milli Eğitim Bakanı da terör örgütü yanlısı olmakla itham ediyor.

Büyük kentlerde, çoğunluğu yurttaşların yaptırdığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na, çalışan anne-babaların çocukları için bağışlanmış etüt ve beslenmeli okulların tümünün bu özelliği kaldırıldı. Onlar da ikili öğretim için kullanıma hazırlandı. Çalışan annelerin çaresizliği ve bağışçının duyguları kimsenin umurunda değil.

Başta ÇYDD olmak üzere, devletin okullarında okulöncesi eğitim için sivil toplum örgütlerince donatılmış anasınıflarının, anaokullarının akıbeti meçhul. Kütüphaneler sınıfa dönüştürüldü. Aynı durum, yaşadığı yerde lise olmayan kız çocuklarının liselere devamını sağlamak için yaptırılmış yurtlar için de söz konusu; çünkü bahçesine yurt yaptırılan liselerin imam hatibe dönüştürüldüğü haberleri gelmeye başladı bile.

Görünüşe göre, yaptırdığımız yurtlar da imam hatip yurdu olmaya aday. Zaten yasanın gerçek amacının ne olduğunu “Elimize, bütün okulları imam hatibe dönüştürmek için tarihi bir fırsat geçti” diyen iktidar milletvekilinin ağzından da duyduk. Yasayı çıkaranlar artık gerçek amaçlarını saklamak gereğini duymuyor. Birileri imam hatip lise ve ortaokullarına kayıt yaptıracak öğrencilere ücretsiz yemek ve servis sözü veriyor. İmam hatiplere kayıtlar camiler aracılığıyla teşvik ediliyor. Adrese bağlı kayıt sistemiyle öğrenciler, ailelerinin isteği dikkate alınmaksızın imam hatip okullarına otomatik olarak kaydediliyor.

Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası’na karşın yeraltında eğitim yapan “medreseler” artık kendilerini gizleme gereğini duymuyor; kentlerin duvarlarına, metrolara astıkları afişlerle duyurdukları “icazet” törenleri yapıyor. Okulöncesi eğitimi zorunlu eğitim kapsamına almamakta direnen Milli Eğitim, minicik çocukların beynini yıkama girişimi olan “sıbyan mektepleri”ni görmezden geliyor.

Çocuklarımız “seçimlik” adı altında “seçtirmeli dersler” aracılığıyla haftalık 38 saatin sekizinde Kuran ve “Hazreti Muhammet’in Hayatı” nı ezberleyecek. Dinsel inancı farklı olsa bile çocuğuna ve kendisine zarar geleceği kaygısıyla ailelerin buna karşı çıkma olasılığı çok düşük.

Öğretmenler tedirgin. Birinci sınıflarda ilköğretime başlamaya hazır çocuklarla anasınıflarına gitmesi gereken çocukları bir arada tutmak zorundalar. Üç ay, normal programa başlayamayacaklar. Öğrenmeye hazır olan çocuklar sıkılacak, küçükler bunalacak. Bu çocuklar ayrı sınıflara alındığında da gelecek yıl, çok farklı bir uygulamadan geçerek ikinci sınıfa gelen öğrenciler olacak. Gelecek yılların sorunları, bu yılınkinden daha ağır olacak.

Öğretmenlerin sorunları bundan ibaret değil: Atanmayı bekleyenler, eşlerinden ayrı yerde çalışmak zorunda olanlar, düşük gelir, salt ana başlığı belli, ama içeriği belirsiz ders programları, göstermelik hizmet içi eğitimler, güvenli olmayan ortamlar, “ücretli, sözleşmeli, kadrolu” gibi yapay ayrımlarla aynı işi yaptıkları halde farklı statülerde çalışmak zorunda kalmalar... Bunlar, ders yılının başında, geleceğimiz olan çocuklarımızı emanet edeceğimiz öğretmenlerimizin taşımak zorunda kaldığı ağır yükün en yüzeysel, en sıradan örnekleridir. Öğretmenine sahip çıkmayan, onu mutlu etmeyen bir toplum, mutlu bir gelecek bekleyemez.

Bütün bu sorunlara yeni ders yılında nasıl uygulanacağı belirsiz ve artık güvenilirliğini yitirmiş liseye ve üniversiteye giriş sınavları, üniversitelerde birinci öğretim öğrencilerinden alınmayacağı açıklanan, ama ikinci öğretim öğrencilerinin ödeyeceği üniversite katkı payının yarattığı -zaten toplumda var olan- gerginliği artıran uygulamalar, yurttaşlar olarak duyduğumuz kaygıları çoğaltmakta, yalnızca ücretsiz eğitim istediği için cezaevlerini dolduran üniversite öğrencilerinin varlığı da ironik, trajik bir durum oluşturmaktadır.

Sonuç

“4+4+4” adıyla anılan yasanın uygulanması ertelenmeli, bu yıl için bir ya da birkaç ilçede pilot uygulama yapılarak yasanın aksayan yönleri saptanmalı, yasa bütün yönleriyle ve ilgili bütün taraflarca yeniden tartışılarak gözden geçirilmelidir.

Tersi durumda, eğitimde yaşanacak karmaşa, toplumumuzda onarılması güç yaralar açacak, toplumumuz bunun bedelini ağır biçimde ödeyecektir.

Yurttaşlar olarak yaftalanma tehditlerine boyun eğmemeli, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmalıyız.

Gülsün Kaya/Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Merkez Yön. Kur. Üyesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon