Yılanlar değil yalanlar ve yarınlar korkutur...

Farsça 'Mar' yılan demekmiş. Yılan kadar zehirli olan sevgisizliği, yalnızlığı ve yarınsızlığı anlatıyor bu film. Anadolu'nun çorak kırsalında ya kaçağa çıkacaksın, ya da yağmur yağınca salyangoz, güneş açınca da yılan toplayarak yaşamını sürdüreceksin. Yoksulluk büyük, yoksunluk çok... Üç erkek düşünün biri çocuk, diğeri yetişkin ve en sonuncusu ihtiyar, ilki anne özleminde, ikincisi aşk, üçüncüsü ise hayatını çekip çevirecek bir eş...

Yılanlar değil yalanlar ve yarınlar korkutur...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.04.2012 - 14:17

Genç yönetmen Caner Erzincan, hep yazıp hem de çektiği bu ilk filmiyle, artık kabak tadı veren ötekileşme mevzusunu kanırtmadan, insana, coğrafyaya, sıkışmışlığa ve çıkışsızlığa dair çok katmanlı bir öyküyü kurguluyor. Caner'in eksikleri elbette var, sonuçta bir ilk film bu, hatalar sinema yolculuğunu sürdükçe, o ustalaştıkça atılacak, ve zamanla daha iyi filmler gelecek, hiç kuşkusuz.

Evet, ben ona inanıyorum. Niye mi? Çünkü Caner'in filmi öncelikle dürüst, yapmacıklık yok, sanatsal hamleler var, hile ve hurda kesinlikle yok. Özetle bu yapım, basit, öz ve görece özgün. Caner, beyezperde adına gelecek vaat ediyor. Malatya Film Festivali'nde Serdar Akbıyık, Ali Hakan ve ben, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisindeydik, yarışan filmlerden hiçbirini tam olarak beğenmediğimizi ancak meselesini anlatma kararlılığı ve sinema adına çabası nedeniyle ödülü Mar'a vermiştik.


Bunun dışında Mar'ın hem görüntü yönetimi, hem de sanat yönetimi, sınıfını geçiyor.

Filmin oyunculuk yükünü Volga Sorgu (Yılmaz), Begüm Kütük (Bahar), Güray Kip (Memduh Rahim), Mahmut Gökgöz(Dişçi Nedim) ve Yılmaz Şerif (Hacı Halil) sırtlıyor. Volga Sorgu, Malatya Film Festivali'nde en iyi erkek oyurcu ödülünü kazanmıştı Mar ile, diş ağrısı çekme sahnelerinde biraz abartı var, ancak aşık halleri tam 12'den vuruyor, gayet başarılı. Filmde oyunculuk adına döktüren ise yıllar sonra sinemaya dönen Yeşilçam emekçisi Yılmaz Şerif, öyle duru ve etkileyici oynuyor ki, evrensel oyunculuk denilen matematiğine yatkın, al oradan İsviçre Alpler'ine ver, Heidi'nin dedesi olsun, o denli iyi... Yılmaz ağabey hep oynasın bizler de izleyim isterim. Begüm Kütük'ün rolü kısa ama akılda kalıcı, taşrada çalışan uzun boylu güzel şehirli kadın, Volga Sorgu'nun canlandırdığı Yılmaz'ın anında aklını alıyor, tek kelimeyle mantıklı. Çocuk oyuncu ile tiyatro kökenli aktörler ise filmin yumuşak karnı, orada bir problem var.


Kuşak farklıları, doğanın hayatlar üstündeki gücü, köy hayatı, gelenekler, batıl itikatlar, sanayileşme, kırsal alanda ekmek parası kazanmanın zorlukları, zenginlik, fakirlik, üretici ile tüketici arasındaki asalaklar, zalimlik, iyilik, kötülük, yalnızlık ve ille de aşk. Bu film, pek çok şeyi karıştırmadan anlatıyor, şüphesiz haftanın en iyisi, kaçırmayın derim.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler