"Yurttaş varlık içinde yokluk çekiyor"
Partisinin Denizli'de düzenlenen mitinginde, meydanları dolduran yurttaşlara "Çiftçinin boynu niye bükük" diye soran CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kalkınmanın bir bütün olduğunu ve bu bütünün temelinin tarım olduğunu belirtti. Daha önce hiçbir hükümetin bu kadar para bolluğu içinde olmadığını açıklayan Baykal, yurttaşın varlık içinde yokluk çektiğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin Özay Gönlüm Meydanı'ndaki mitinginde yaptığı konuşmada, yurttaşların alana, ''sadece dinlemeye değil, birilerinin kulağına bir şeyler fısıldamaya'' geldiğini ifade etti.
Kimsenin Denizli'yi, Türkiye'yi sahipsiz sanmaması gerektiğini söyleyen Baykal, şöyle konuştu:
''Buraya böyle güçlü bir şekilde katılmış olmanızın eminim bir amacı vardır. Siz buraya sadece dinlemeye değil, bana öyle geliyor ki birilerinin kulağına bir şeyler söylemeye geldiniz. Dile getirmek istediğiniz bir şeyler var. Bir derdiniz, bir bekleyişiniz, bir umudunuz var. Öyle mi? Merak etmeyin sizi çok iyi anlıyorum. Sizler bu meydanları böyle doldurarak aslında Denizli'ye sahip çıkıyorsunuz. Onun ötesinde Türkiye'ye sahip çıkıyorsunuz.''
Baykal, Denizli'nin gönlünde çok özel bir yeri olduğunu anlatarak şunları kaydetti:
''Denizli Anadolumuzun içinden kalkınma mücadelesini kendi imkanlarıyla büyük başarıyla vermiş, sanayileşmesini, ekonomik ilerlemesini, tarımda atılım yapmasını, turizmde atılım yapmasını, ulaştırma sektöründe atılım yapmasını kendi çabalarıyla gerçekleştirmiş, her yere örnek olan, hepimizin iftihar ettiği, göğsümüzü kabartan bir kentimiz.''
Denizli'nin yetiştirdiği insanlarla ve başarılarıyla Türkiye'ye, dünyaya örnek bir yer olduğunu anlatan Baykal, şöyle devam etti:
''Denizli Anadolu kaplanlarının öncüsü. Ege'nin kaplanı Denizli. Buraya, Türkiye Denizli gibi olacak, Orta Anadolu böyle olacak. Bizim insanımız bunu başarıyor duyguları içinde geldik. Bu anlayışla buradayım. Ama size de sormak istiyorum. Ben böyle görüyorum da. Acaba siz nasılsınız, iyi misiniz? Haliniz nasıl, gidişat nasıl gidişat? Keyfiniz nasıl, kazancınız yolunda mı? Masrafınız, geliriniz birbirini tutuyor mu? Ay sonunda, yıl sonunda bütçeyi denkleştirebiliyor musunuz? Borçlar ödeniyor mu... Nasıl olur, burası Denizli. Yani en verimli ovalar burada, pamuk burada. İncir burada, üzüm burada, zeytin burada, kestane burada. Buğday burada, pancar, tütün burada. Yok mu artık?''
Baykal, Ege'nin Anadolu'nun en bereketli, verimli topraklarının, en çalışkan çiftçisinin burada olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
''Allah buraya her nimeti vermiş. Yani böyle bereketli topraklar üstünde, Denizli'de çiftçinin boynu bükük mü? O da mı şikayetçi? Niye öyle oldu, Denizli'nin bereketi mi kaçtı? Toprağımız verimli olmaktan çıkımıverdi? Mümbit toprak olmaktan mı çıktı, ne oldu? Yoksa siz işi tembelliğe mi vurmaya başladınız? Hafif tembellik mi başladı? Yani tarlayı unutmaya mı başladınız, toprağa sırtınızı mı döndünüz? Biraz keyfe mi vurdunuz, ne oldu? Yok öyle de değil... O zaman ne oldu Denizli'ye bereketine, verimliliğine, zenginliğine ne oldu o zaman? Gerçekten bu anlaşılması güç bir manzara. Böyle bir büyük zenginlik diyarında bu şikayeti almak çok düşündürücü.''
Tekstil sanayisinin de kentte gelişmiş olduğunu ifade eden Baykal şöyle konuştu:
''Ne oldu o pamuğa, pamuk ekmiyor musunuz artık? Niye ekmiyorsunuz? Bu sene pamuğu kaça verdiniz, 650'ye verdiniz. Geçen sene kaça verdiniz, 800'e öyle mi? Güzel, işte pamuğu ucuzlatmışsınız, şikayetiniz mi var? Pamuk inmiş herhalde gübre de inmiştir değil mi? İnmedi mi? Mazot inmiştir o zaman. O da mı inmedi? İlaç inmiştir, yani ne oldu? Gübre, mazot, ilaç fiyatları arttı ancak pamuk fiyatı düştü. Mazot, ilaç arttı, pamuk indi öyle mi? Yanlış asansöre mi binmişler? Pamuk inen asansöre, gübre çıkan asansöre binmiş. Sonuç ne? Pamuk yetiştiren Denizlili çiftçinin boynu bükük öyle mi?''
"Pamuk üretilmezse tekstil tehlikeye girer"
Deniz Baykal, çiftçilerin pamuk ekemediğini ancak Yunanistan'dan pamuk ithal edildiğini ifade ederek, şunları söyledi:
''Pamuk ekmiyorsunuz ama ne oluyor? Yunanistan'dan Türkiye pamuk ithal ediyor değil mi? Şimdi size soruyorum. Yunanistan'ın toprağı daha mı bereketli, çiftçisi daha mı iyi biliyor? Sen Denizli'nin ovasında yetiştirip niye satamıyorsun niye? Yoksa Yunan hükümeti, Yunan çiftçisini destekliyor da Türk hükümeti Türk çiftçisini desteklemiyor mu? Peki akılsızlığından mı destekliyor Yunan hükümeti? Yani neyin doğru olduğunu bilmediği için mi destekliyor? Bizimki çok bildiğinden mi desteklemiyor? Bizimki niye desteklemiyor? Bizimki Türk çiftçisini desteklemiyor da Yunan çiftçisini mi destekliyor yoksa, değil mi? O anlama mı geliyor, şimdi bu iyi bir politika mı? Bu Türkiye'yi kalkındırır mı? Çiftçiyi, pamuğu, Denizli'yi bıraktım, 70 milyonun yararına bir politika mı bu? 70 milyon bundan refah, kalkınma elde eder mi? Dünyada iddialı bir tekstil ülkesiyiz. Tekstilimizin pamuğunu kendi topraklarımızdan üretemezsek tekstil üretimimizi de tehlikeye atmış olmaz mıyız? Bunun neresi doğru?''
"Kalkınmanın temeli tarım"
Deniz Baykal, kalkınmanın bir bütün olduğunu ve temelden başladığını belirterek, şunları söyledi:
''Bina yaparken de temelden başlar, temel sağlam olacak. Temel ne? Temel bankacılık mı, sanayi mi? Temel ticaret mi, hayır, temel ne, tarım, çiftçilik, toprak, köylü köylü, Anadolu. Kalkınma tarıma dayanırsa, toprağa dayanırsa... Türkiye gibi büyük bir ülke, dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Burada toprağı çökerterek, tarımı ihmal ederek, çiftçiyi yok sayarak kalkınma olur mu?''
Buğdayın da ithal edildiğini söyleyen Baykal, şöyle devam etti:
''Rusya'dan, Bulgaristan'dan ithal ediyoruz. Girdi fiyatları katlanarak artıyor, mahsul fiyatları yerinde sayıyor hatta düşüveriyor. Prim vereceklerdi, doğrudan gelir desteği kalktı. Bu sene bunu azalttılar. 16 lira veriyorlardı onu azalttılar. Şimdi bir de yüzde 10-15'ini keserek veriyorlar. Çiftçiye verilen pamuk, üzüm priminin yüzde 10'unu keserek veriyorlar.
Nereye gidiyor diye sorduğunuzda da inandırıcı cevap vermiyorlar. Çiftçimiz taban gübresini atamadı. Şimdi üst gübreyi de atamıyor. Böyle tarımı desteklemek olur mu? Tarıma verilen desteği azalttın. Çiftçimize gerekli barajları yapmıyor, bitirmiyor, sulama imkanı vermiyorsun. Çiftçimiz de elektrik tüketerek kuyu kazıyor buradan suluyor ama çiftçinin kullandığı elektriğe kilovatsaat başına uygulanan fiyat sanayiye uygulanandan daha fazla. Sanayiye destek veriyorsun buraya vermiyorsun.''
Tedbir paketleri
Deniz Baykal, hükümetin açıkladığı tedbir paketlerini eleştirerek, şunları kaydetti:
''Paketler açılıyor, 'can suyu' diyorlar. Sıfır faizli KOBİ kredisi. Onlar da bunu kullanamıyorlar ya Bağ-Kur'a, SSK'ya borcu var. Başka takıntıları var. Başka şartlar aranıyor. KOBİ'ye 'ihracat yapacaksın' diyor. İhracatı yapanı var, yapamayanı var. Yapamayan krediyi alabilir mi? Orası için bir şeyler düşünmüşler ama çiftçi için can suyu lazım değil mi? Sıfır faizli kredi lazım değil mi?Onlara bunları düşünüyorsun. Buraya niye düşünmüyorsun? Şimdi tablo bu.''
Esnafın da durumunun iyi olmadığını ifade eden Baykal, şunları söyledi:
''İşsizlik rakamları var. 'Kapanmayanları çalışıyor zannetme' diyorsunuz değil mi? 'Dostlar alışverişte görsün, işime gidip geleyim diye açıyor ama giren çıkan bir şey yok' diyorsunuz değil mi? O zaman emeklilerin durumu iyidir. Bilhassa Bağ-Kur'luların. Niye şikayet ediyorsunuz, yüzde 4 zam verdiler. Yani diyeceksiniz ki 'eskiden emekli parasını aldığı zaman eşiyle birlikte ay sonunu bulmaya çalışırdı şimdi oğlu işten atıldı'. Çocuklara okullarda yakacak parası istiyorlar, temizlik parası istiyorlar. 'Yükümüz arttı' diyeceksiniz gibime geliyor. Avrupa'daki emekliler atlıyor uçağa dünyayı geziyor, siz gitmiyorsunuz. 'Siz geziyi bırakın' diyorsunuz 'Biz kahveye çıkamıyoruz kahveye'...''
Dünyada işsizlikte ikinciyiz
Konuşmasında işsizliğe değinen Baykal, Denizli'de işsiz yurttaş olup olmadığını sorarak, şunları kaydetti:
''Peki başbakan bunlara diyor ki 'Kriz yok, tutturmuşlar konuşuyorlar' diyor. 'Kriz yok' diyor, 'Bu boş laf' diyor. Dünyada işsizlikte ikinciyiz. Sanayinin çökmesi en çok bizde. Birinci ya da ikinciyiz. Tarım zaten perişan. Başbakan 'Kriz yok, teğet geçti' diyor. Geçenlerde bir köylü arkadaşımız bana dedi ki 'Bu teğet dediğin ne, ben bilmiyorum' dedi. Ben sana kriz ne yaptı anlatayım. Böğrümüzden girdiler, sırtımızdan çıktılar. Öyle mi oldu?''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Kriz yok'' dediğini ve tedbir almadığını ifade eden Baykal, şöyle konuştu:
''Tedbir alınmaz mı? Bütün dünya tedbir alıyor. Bunu her yerde söylüyorum. İşsizlik, ekonomik sıkıntı. Geçenlerde bana 'Bir çare biliyorsan söyle' dedi. 'Uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm' dedi. 'Siyasi hayatını bitir' diyen yok. Kriz var ama benim de kafamda çözüm var. İster uygularsın, ister uygulamazsın. O senin bileceğin iş. Şimdi bunu böyle söyleyince ben ertesi günü 7 tane madde söyledim. 'Al sana çare' dedim. Bir gün sustu, ertesi gün bir kızgın çıktı ortaya. Bana veriyor, veriştiriyor. En ağır ifadelerle hakaret ediyor. 'Git ehlinden öğren' diyor. Kendisi biliyor da biz bilmiyoruz. 'Sen iktidar değilsin, 40 fırın ekmek yemen lazım' diyor. 'Sen işine bak' diyor. Benim işim bu. Kaba bir üslupla, ağır ifadelerle konuşunca ertesi gün çıktım ağzının payını verdim. 2 hafta sustu, 3'üncü hafta benim 7 önerinin içinden 2'sini seçti, uygulamaya başladı. Uygulayacaksan kardeşim niye bu kadar gecikiyorsun? Sen bunu sormadan, 2008'in eylülünde söyledim. Krize girdiğini gördük Türkiye'nin, tedbir alması gerektiğini söyledim. 7 ay geçti benimle laf dalaşı yaparak, 'Kendin söyle' diyor. Söyleyince de kavga çıkarıyor.''
Söyledikleri tedbirlerin 2 hafta sonra uygulandığını belirten Deniz Baykal, ''Bunun ampulü geç yanıyor, geç. Onun ampulü yanıncaya kadar olan millete oluyor. İş yerleri kapanıyor, insanlar işsiz kalıyor. Esnaf bunalıyor. Kardeşim, piyasayı hareketlendir. Bizim önerilerimizi uyguladılar da piyasa hareketlendi. Onları da uygula, esnafın da yüzü gülsün, çitçinin de yüzü gülsün, kredi kartı borçlularının da yüzü gülsün. Hepsine yönelik teklif yaptık ortada, al uygulama. Biz söyledik diye kenarda duruyor, bir süre sonra uygulamaya başlıyor. Kardeşim, gecikme, ampulün hızlı yanıversin. Bak söylüyoruz hemen gereğini yapıver'' dedi.
"Varlık içinde yokluk"
Baykal, ekonomik krizi başından beri anlattıklarını, çarelerini ifade ettiklerini kaydederek, yurttaşın yokluğunun varlık içinde yokluk olduğunu belirtti.
''Sizde yokluk var da hükümette varlık var, varlık. Yani hükümet varlık içinde, hükümette para çok. Büyük para harcıyorlar öyle değil mi?'' diyen Baykal, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir hükümetin bu kadar para bolluğu içinde olmadığını söyledi.
Baykal, ''Bu hükümet 7 yılda, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetlerinin 80 küsur yılda aldıklarından daha fazla borç para almıştır. Borç para kimin borcu? Milletin borcu. Milletin sırtından borç aldın. Ne kadar borç aldın? Atatürk'ün, İnönü'nün, Celal Bayar'ın, Menderes'in, Demirel'in, Özal'ın, Erbakan'ın, aradaki hükümetlerin tümümün 80 küsur yılda hep beraber aldıkları borçtan daha fazla borcu, 7 yılda tek başına bu hükümet aldı'' dedi.
2002 yılında Türkiye'nin borcunun 220 milyar dolar, şimdi ise 500 milyar dolar olduğunu ifade eden Baykal, şunları kaydetti:
''Aradaki fark 280 milyar dolar. 220'yi 80 yıllık bütün hükümetler kullanmış. 280'i bunlar kullanmış. Şimdi düşünün bakalım. 220 milyar doları kullanan gelmiş geçmiş hükümetler neler yaptı bu Türkiye'ye? Devraldıkları Türkiye'nin yolu, asfaltı, demir yolu, limanı, fabrikası, şekeri, çimentosu, ipliği, dokuması, iğnesi, demiri, çeliği, otomobili yok, bir şeyi yok. Sadece bağımsızlığını kurtarmış bir Türkiye. Anadolu'yu düşmandan temizlemiş bir Türkiye, o kadar. O Türkiye'yi aldılar üstelik de çoğu kez borç para bulmadan yollar, limanlar, santraller yaptılar. Keban'ı, Atatürk Barajı'nı yaptılar. Demir çelik fabrikalarını, Karabük'ü, Ereğli'yi, İskenderun'u yaptılar. Rafinerileri, petrokimya tesislerini yaptılar. TÜPRAŞ'ı yaptılar. Türkiye'de ne varsa aklınıza gelen, uçaklarımızdan silahlı kuvvetlerimizden donanmamıza, üniversitemize kadar bütün Türkiye'yi yaptılar. Ne kadar borca sebep oldular? 220 milyar dolar borç.''
"Küçülen Türkiye dönemi geldi"
''Bunlar 7 yılda 280 milyar dolar borç yaptılar, peki bunlar ne yaptılar?'' diye soran Baykal, şöyle devam etti:
''Demir çelik fabrikalarının yanlarına bir tane eklediler mi? Bir tane rafineri koydular mı, bir petrokimya tesisi koydular mı? İş verecek fabrikalar, sanayiler, işletmeler kurdular mı? Bacaları tüttürdüler mi? Ne yaptılar? Türkiye kalkınan Türkiye'ydi. Şimdi küçülen Türkiye dönemi geldi. Şimdi fabrikalar kapanıyor. O borcu aldılar, sadece o mu, eldekileri avuçtakileri de sattılar. Atatürk'ün, İnönü'nün, Celal Bayar'ın yaptığı fabrikaları satmadılar mı? Onu da satıp harcadılar. Yani bu yokluk var ya sizin bahsettiğiniz, darlık, bir yerde de bolluk var, bolluk. Bir yerde de varlık var. Orada varlık ve bolluk, burada darlık ve yokluk. Tamam mı, olay bu. Bir de ayrıca bunlar hep yanlış yönetimin sonucu değil mi? Bu kadar parayı bunlar alıp da gösterişe, lükse, yolsuzluğa kaptırmasalardı da gerçekten memleketin ekonomik kalkınması, sanayileşmesi, tarımın genişlemesi, barajın yapılması, sulamaların genişlemesi için harcansaydı bugün Türkiye bambaşka bir ülke olurdu. Bu kadar para halk için, kalkınma için harcansaydı bugün bambaşka Türkiye olurdu. Şimdi manzara bu.''
Yolsuzluk
Türkiye'de yolsuzluk olduğunu, şimdi Türkiye'de bulunan yolsuzluğun tarihin hiçbir döneminde yaşanmadığını söyleyen Baykal, eskiden yolsuzluk yapan kişilerin mahcubiyet içinde olduğunu kaydetti.
Eskiden yolsuzluğu bireylerin yaptığını bildiren Deniz Baykal, şunları kaydetti:
''Eskiden yolsuzluğu kişiler yapardı ve yaptığı işin ayıp olduğunu da bilirdi. Onun mahcubiyeti, suçluluğu, ezikliği içinde olurdu, pek ortalığa çıkmazdı. Şimdi Türkiye yolsuzlukta çağ atladı, çağ. Çiftçimiz, esnafımız, emeklilimiz, ekonomimiz çağ atlamadı ama yolsuzlukta çağ atladık maşallah. Yolsuzluk artık ferdi, kişisel bir olay değil. Yolsuzluk artık cemaatle yapılıyor, topluca yapılıyor. Yani 40-50 kişi bir araya geliyor, bir başkan, muhasebeci seçiyorlar, kurye seçiyorlar, teşkilat kuruyorlar. Şimdi yolsuzluk teşkilatlı, yolsuzluk şirketleşmiş, yolsuzluk dernekleşmiş. Şimdi yolsuzluk mevzuatla, yönetmelikle, tüzükle yapılıyor, kanunla yapılıyor, iktidar himayesinde yapılıyor.''
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerle ilgili sözlerine tepki göstererek, ''Borcunu ödeyemeyen insanlara 'dürüst değilsin' demek Başbakanın görevi değil. Onlara çare bulmak görevi'' dedi.
Deniz Feneri soruşturmasına yayın yasağı konulması
Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili mahkemece konulan yayın yasağını eleştiren Baykal, şunları kaydetti:
''Şimdi bir de yayın yasağı koydular. Deniz Feneri'yle ilgili konuşmak yasak. Çünkü mahkeme başlamış. Mahkeme tarafsız, etkilenmesin kimse bunu konuşmasın diyorlar. İyi, peki doğrudur, konuşmayalım da bak sen bir süre önce bir sürü insanı tutukladın. 11 ay içeride tuttun. O insanlar neyle suçlandıklarını bilmeden cezaevinde kaldılar. Onların hakkında yalan yanlış, ruh hastalarının hezeyanlarını her gün televizyonda, gazetelerde yayınladık. Yayın yasağı koymak o zaman aklına gelmedi mi senin?''
''Müslüman olarak fitre ve zekat vecibesini yolsuzluğa alet etmekten çekinmiyorlar'' diyen Baykal, sadece insanların değil, inançlarının da aldatılmaya çalışıldığını öne sürdü.
Hükümetin yaptığı bazı özelleştirmeleri de eleştiren Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Telekom'un satışı yapıldı evlere şenlik. Yani Telekom'u satın alanlar, yıllık karıyla taksitlerini ödediler, ceplerinde de para kaldı. Aldıklarında KDV yüzde 10 indirildi. Bu para kimin cebine girdi, neye dönüştü bilen yok. Hariri ailesine satıldı, sonra yüzde 10 KDV indirildi. O para onun ödemesi gereken para, gerçekten ödenmedi, onun cebinde mi kaldı, yoksa başka birinin cebine mi girdi, hisseye mi dönüştü, bunları bilmiyoruz. Tüpraş'ın yüzde 14.75'ini kimseye duyurmadan, habersiz önce otellerde buluşarak bir Musevi aileye sattılar, mahkeme el koydu, iptal etti. Ama iş işten geçti, adam aldığını satmıştı bile. 750 milyon dolar Türkiye'nin zararı. Bu yolsuzlukların hesabı sorulmayacak mı? Bugün sen sormuyorsun, ama hiçbir hesap boşlukta kalmaz. Yarın CHP gelecek, bütün bu hesapları soracak.''
Arkamdan konuşma
Başbakan Erdoğan'a seslenen ve arkasından konuşmamasını isteyen Baykal, ''Ne biliyorsam onu söylüyorum, sana hakaret etmeye çalışmıyorum, küfretmiyorum, aşağılamaya çalışmıyorum. Somut olayları dile getiriyorum. Bu benim görevim'' dedi.
Başbakan ile televizyona çıkma teklifini yineleyen Baykal, şunları ifade etti:
''Arkamdan hakaret etme, gel birlikte televizyona çıkalım. Bak kimi istersen çağıralım o yönetsin. İstersen Uğur Dündar yönetsin, 'Uğur Dündar olmaz bir defa yönetti başımıza iş açtı. Kılıçdaroğlu, Gökçek'i perişan etti' diyorsan, o zaman diğerlerinden birini bulalım, kimi istersen. Hangi televizyonda istersen konuşalım. İstersen damadının başında bulunduğu şirkete ait olan televizyonda konuşalım. ATV'de. İstersen o Deniz Feneri paralarıyla alınmış olan kanalda konuşalım. Biz açığız, gel konuşalım, gel. Bunlara girmiyor. Ben diyorum peki gel Meclis'te 550 milletvekili var. Bunların tümünü bırakalım, iki kişinin, Baykal ile Erdoğan'ın dokunulmazlığını kaldırıverelim. Yargının önünü açalım, ne biliyorsan söyle benim hakkımda yargı kararını versin. Bırak ben de söyleyeyim, var mısın? Orada da yok. Peki Başbakana kaçmak yakışır mı? Bir Başbakana korkmak yakışır mı? Bu söylediğim sözlerin altında kalmak yakışır mı bir Başbakana? Bu lafları bana hakaret ederek, kapatabilir misin? Başbakanın içi yanmış, içindeki yangını bize saldırarak söndürmek istiyor. Olmuyor, başkasına saldırıyor.''
Kapanan fabrikalar
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın kapanan fabrikalarla ilgili sözlerini de eleştirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Başbakan bugün de bir laf etmiş; 'O kapanan fabrikalar var ya' demiş, 'Onlar beceriksiz de ondan kapandı' demiş. Yani yıllarca fabrikayı kurup çalıştıran, bugünlere getirenler şimdi krizde fabrikanın kapanması zorunluluğu ortaya çıkınca beceriksiz olacak. Ortada bir beceriksiz var da sen fabrikayı kurana bakıp da beceriksizi arama, sen kendine bir bak, aynaya bak. Sen beceriksiz arıyorsan aynaya bak aynaya. Türkiye'yi bu hale sen getirdin. Kapatıyorlar tesislerini, Avrupa şampiyonu tesislerini, beceriksizliklerinden kapatmıyorlar. Kendi beceriksizliğinden değil, ülkeyi yönetenlerin beceriksizliğinden kapatıyorlar.''
Tunceli'deki yardım
''Deniz Baykal'a verip veriştirerek, İnönü'ye verip veriştirerek, Atatürk'ün önünde fren yaparak bu içindeki ateşi, yangını sen söndürebilir misin? Olmaz, işini yapacaksın'' diyen Baykal, şunları kaydetti:
''Tunceli'de olanlara ne diyorsunuz? Vali seferber etmişler. Tunceli'de vali buzdolabı, çamaşır makinesi, 3'lü koltuk, çek yat dağıtacak. Ne zaman? Seçimden 3 hafta önce. Dünyanın neresinde böyle bir uygulama var. Türkiye'nin tarihinde ne zaman böyle bir iş oldu, niye bunu yapıyorsun?
Efendim 'yoksullukla mücadele ediyoruz'. Dünyanın hangi ülkesinde böyle yoksullukla mücadele edilmiştir. Oradaki insanlar senden bunu mu istiyor? Tunceli'de seçim öncesinde bunları dağıtacaksın.''
"Başbakanın tatlı belası Kamer Genç"
Baykal, Tunceli'deki uygulamanın yoksullukla mücadele amacını taşımadığını savunarak şöyle devam etti:
''Yoksullukla mücadele için yapılıyorsa Denizli'de de yoksulluk var. Gel burada da dağıt. Niye dağıtmıyorsun burada? Eşitlik, hukuk, adalet yok mu? Yoksulluk varsa burada da var. Gel de dağıt, hayır. Seçime girerken 'İzmir'i alacağım, Çankaya'yı alacağım dedi'. İzmir de alınabilir gibi değil, Çankaya da alınabilir gibi değil. 'Acaba Tunceli'yi alırsak şöyle bir mutluluk yaşar mıyız'... Üstelik Tunceli'de de İstanbul'da fırtına gibi esen bir Kemal Kılıçdaroğlu var. Bir de Başbakanının tatlı belası Kamer Genç var. 'Şunlara bir ders verebilir miyim' diye orada bunları yapacak. Bunlar yanlış işler, bunlarla bir yere varılmaz. Bunu herkesin aklına koyması lazım.''
Konuşmasında, ''milletin gönlünü görevini yaparak kazanırsın'' diyen Baykal, şunları kaydetti:
''Otobüse doldurmuş oyuncakları, çocuklara oyuncak dağıtacak. Onlara oyuncak vereceğine babalarına iş ver. Babaları çocuklarına oyuncak çikolata, kitap almanın mutluluğunu yaşayabilsinler. Babanın mutluluğunu çalmaya kalkma. Sen işini yap. Araya girme sen. Bunlar her yöntemi deniyorlar. 'Bize oy yoksa hizmet de yok'. Bu noktaya geldiler. Yani milleti tehdit etmeye başladılar. Bu yollarla bir yere varamazlar. Bakın herkes aklını başına alsın. Türkiye bir hukuk, demokrasi devletidir.
İktidarlar bugün var, yarın yok. İktidarlar başbakanlar gelir geçer ama devletin görevlileri sorumluluklarını bilmeli ve gereğini yapmalıdırlar. Devletin görevlileri Başbakana, hükümete sırtını dayayarak bir yere varamaz. Devletin görevlileri sırtını Anayasaya, hukuka dayayacak.''
"Sandığa gidin"
Deniz Baykal, yurttaşların pazar günü tarihi bir görev yerine getireceklerini ifade etti. TC kimlik numarası uygulamasıyla oy kullanacaklara zorluk çıkarıldığını savunan Baykal, şöyle dedi:
''Nüfus kimliğiniz işlenmiş mi işlenmemiş mi bir bakın. Dün bakmışsınızdır, bugün bir daha bakın. Belli olmaz, bunların gece gündüz ne yapacakları belli olmaz. Biri silmiş olabilir. Bir oyun yapmış olabilir, tekrar bakın.
Şimdi bakın bir defa saçmalık. Öyle bir tablo var ki. Seçime gidiyoruz yıllardır aynı sandıkta oy kullanmışsınız. Kütükte adınız yazılı, adresiniz belli, cebinizde kimlik kartınız, nüfus cüzdanınız var. Kütüğü de zamanında kontrol etmişsiniz. Gideceksiniz pazar günü oy kullanmaya belki size diyecekler ki 'oy kullanamazsın'. Niye, çünkü nüfus cüzdanının üzerinde TC kimlik numaran yazılı değil. Böyle bir seçim yapılabilir mi? 3.5 milyon insan var diyordu İçişleri Bakanı. Bunun ne kadarı yapacak, ne kadarı yapamayacak belli değil. Yalan yanlış işler. Hepiniz dikkatli olun.''
Yerel seçimlerden önce saatlerin ileriye alınacak olmasını da eleştiren Baykal, şunları kaydetti:
''İkinci engel daha çıkardılar. Saatleri 1 saat ileriye alacaklar. İyi güzel ne zaman alıyorsun, cumartesi gecesi. Ya şu işi pazar günü yapıversene. Niye cumartesi yapıyorsun? Yani işler tam karışacak seçimin olacağı gün. Onun için bakın cumartesi akşamı hepiniz şunu mutlaka yapın. Saatlerinizi 12'yi beklemeden erkenden yatmadan önce ileriye alın ki sabah ona göre kalkın. ikincisi, yatmadan önce ampulü söndürüverin, israf etmeyin. Çünkü sabah ampule ihtiyaç yok artık sabah güneş doğacak.''
Baykal yurttaşlardan ailece sandık başına gitmelerini isteyerek konuşmasını şöyle tamamladı:
''Sabahleyin eşinizi, oy kullanacak çocuklar varsa onları, kardeşleriniz varsa onları, babanızı ve bilhassa ve mutlaka ananızı da yanınıza alarak sandığa gidin. Ananıza da deyin ki 'Anacığım senin yüzünü görmek isteyen biri varmış. Yüzümüzü gel bir gösteriverelim' deyin ve gösterin.
Bu seçim anaların seçimi, anaların. Yani çocuğunuz olsa da olmasa da... Şimdiki anaların, geleceğin analarının, geçmişin analarının seçimi. Kadınların seçimi. Birine haddini bildirin. Terbiye, nezaket takınmasını istediğiniz kişi varsa haddini bildirin. Ananızı da dedenizi, ninenizi de yanınıza alın sandığa gidin. Hayırlı olsun.''
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!