Ukrayna kozağı Gogol’ün ‘Taras Bulba’sından çıkan dünya! Dr. Sabri Gürses’in yazısı...

Aniden patlak veren bir savaşın içinde Gogol ismi bir kez daha, yepyeni bir önem kazandı. Savaşın tarafları, Rusya ve Ukrayna daha onun adını anmış değil savaşın içinde. Onun ismi bir barış, bir buluşma noktasının simgesi olarak anılmış değil -fakat eninde sonunda onları, kavga etseler de barışsalar da, birbirine bağlayan isim bu. Karmaşık bir şekilde, Ukrayna’nın Gogol döneminde başlayan uluslaşma sürecinin son dönemeci olabilir bu savaş. Çar’ın bütün fetihlerinde öncülük eden Ukrayna Kozaklarından bir ailede, Rusya’nın 1709’da Poltava Savaşı’nda İsveçlileri topraklarından püskürttüğü bölgede bu zaferin yüzüncü yılında doğan Gogol garip bir mucizedir, Rus edebiyatının daha en başında, sanki sırf onun varlığının iç çelişkilerle dolu yapısını sergilemek, onun tutarlılığını bozmak, ona yeniden şekil vermek üzere ortaya çıkmış gibidir.

Ukrayna kozağı Gogol’ün ‘Taras Bulba’sından çıkan dünya! Dr. Sabri Gürses’in yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.03.2022 - 00:03

Resim: F. Moller / 1840 - Tretyakov Gallery

UKRAYNA’NIN GOGOL DÖNEMİNDE BAŞLAYAN ULUSLAŞMA SÜRECİNİN SON DÖNEMECİ OLABİLİR BU SAVAŞ!

Aniden patlak veren bir savaşın içinde Gogol ismi bir kez daha, yepyeni bir önem kazandı. Savaşın tarafları, Rusya ve Ukrayna daha onun adını anmış değil savaşın içinde.

Onun ismi bir barış, bir buluşma noktasının simgesi olarak anılmış değil -fakat eninde sonunda onları, kavga etseler de barışsalar da, birbirine bağlayan isim bu. Karmaşık bir şekilde, Ukrayna’nın Gogol döneminde başlayan uluslaşma sürecinin son dönemeci olabilir bu savaş.

Gogol garip bir mucizedir, garip bir varlıktır, Rus edebiyatının daha en başında, sanki sırf onun varlığının iç çelişkilerle dolu yapısını sergilemek, onun tutarlılığını bozmak, ona yeniden şekil vermek üzere ortaya çıkmış gibidir.

Puşkin (solda – Resim: Orest Kiprensky) / Gogol (sağda)

İKİ ‘RUS OLMAYAN RUS’; PUŞKİN VE GOGOL!

Rus edebiyatının eşsiz kurucusu, ilk dehası Puşkin de bir çelişki yumağıydı; Habeş kökeniyle ve muzipliğiyle edebiyatın köküne bir melezlik tohumu ekmiş, onu bu edebiyatın sürekli çevresinde döneceği bir özgürlük, bağımsızlık arayışıyla damgalamıştı.

Fakat hemen arkasından gelen Gogol bu arayışa kendine has gülünç ikircikliliğini kattı ve sıradan insanın küçük hesaplarıyla özgürlük arayışlarını nasıl boğduğunu ortaya koydu.

Rus edebiyatını bu iki “Rus olmayan Rus” yazarın iç diyaloğunu takip etmeden anlamak zor. Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy… bugün klasikleşmiş olan Rus edebiyatını yaratmadan önce bu ikili vardı.

Gogol’ü tanıyanlar onun gençliğinde içine kapalı, kaprisli, vesveseli, ayrıksı bir yapısı olduğunu söylüyor. Kısa boyu, düz saçları, sivri uzun burnuyla bir sorun yumağıydı ve belli ki daha sonraki grotesk tarzını bu fiziksel özelliklerden gelen sürekli farkındalık hissi belirlemişti.

RESİM: İLYA REPİN-Türk Sultanına Mektup Yazan Zaporojyalılar

UKRAYNA KOZAĞI GOGOL!

Ukrayna Kozaklarından bir ailede, Rusya’nın 1709’da Poltava Savaşı’nda İsveçlileri topraklarından püskürttüğü bölgede, bu zaferin yüzüncü yılında doğdu.

Ukrayna Kozakları çarın bütün fetihlerinde öncülük eden, hatta 1900’lere kadar şehir içindeki isyanları bastırmada rol alan sert bir halk olarak tanınır.

Rus ressam Repin’in 1880 yılında yaptığı Türk Sultanına Mektup Yazan Zaporojyalılar tablosu, tam da bu Ukrayna Kozaklarını tasvir etmektedir.

Gogol bu tabloyu görebilse, ortadaki yazıcı figürünün kendisine benzediğini, hatta bu düşünceyle yapıldığını öne sürebilirdi muhtemelen.

AKTÖR OLMAK İSTERKEN MEMUR OLDU!

Gogol hiçbir zaman sert bir karakter sergilemedi; sanat eğilimini hem Ukrayna hem Rus dillerinde şiir ve tiyatro eserleri yazan babasından aldığı, evdeki amatör tiyatro sahnelemelerinden etkilenerek aktör olmayı düşündüğü anlatılıyor.

Rus savaş uçaklarının Mart 2022 başında bombaladığı Çernihiv bölgesindeki Nijin şehrinde liseyi bitirdikten sonra, 1828’de Petersburg’a gitti. Aktörlük girişimleri boşa çıktı, bakanlıkta en küçük rütbeli memur olarak çalışmaya başladı.

İlk başarısız edebiyat girişimleri sırasında bir ay Almanya’ya gitti, Amerika’ya gitmeyi hayal etti -kaçıp gitme arzusuyla doluydu.

Derken, Ukrayna öykülerinin dönemin romantik edebiyatında ilgi göreceğine inandı, annesine mektup yazarak Ukrayna folkloruna dair ne aktarabilirse aktarmasını istedi ve 1831’den itibaren Çernihiv’den biraz uzaktaki Dikanka’da geçen öyküleri onu hızla şöhrete kavuşturdu.

PUŞKİN: “‘DİKANKA CİVARINDA AKŞAMLAR’I İLE BENİ SERSEME ÇEVİRDİ!

Puşkin okur okumaz etkilenmişti: “Dikanka Civarında Akşamlar’ı okudum şimdi. Beni serseme çevirdi. İşte gerçek, samimi, yapmacıksız, kırılıp bükülmeden, sahtelikten uzak bir neşe. Yer yer nasıl bir şiir var! Nasıl bir hassasiyet! Bütün bunlar günümüz edebiyatında o kadar beklenmedik ki, hâlâ kendime gelemedim…”

Şöhret Gogol’ün çevresinin genişlemesine, Rusların kökeninin Normanlar olduğunu savunan tarihçi ve yazar Mihail Pogonin gibi, Ukraynalı filolog ve botanikçi Mihail Maksimoviç gibi kimselerle arkadaşlığını ilerletmesine, Moskova çevresine girmesine yardımcı oldu.

Derken 1833’te kurulan Kiev Üniversitesi’nin tarih kürsüsünün başına geçmek hevesine kapıldı. Bunun yerine ona 1834’te Petersburg Üniversitesi’ndeki tarih kürsüsünü verdiler fakat o dönemde öğrencisi olan Turgenyev’in dediğine göre, derslerini anlatamıyordu, yeterince bilgisi de yoktu. 1835’te, birtakım tarih makaleleri yazdıktan sonra işi bıraktı.

PORTRE, NEVA BULVARI, VİY, İVAN İVANOVİÇ’LE İVAN NİKİFOROVİÇ’İN TARTIŞMASI VE TARAS BULBA!

Ama bu dönemde Portre, Neva Bulvarı, Viy, İvan İvanoviç’le İvan Nikiforoviç’in Tartışması, Taras Bulba gibi öyküleri de kaleme aldı.

Gogol’ün tarih bölümünün başına geçme hevesi tesadüfi değildi; lisede hayranlık duyduğu ve artık desteğini aldığı Puşkin 1831’de Rusya’nın resmi tarihçisi olarak atanmış ve çarlık arşivlerinde araştırma yapmaya başlamıştı. Gogol de kendine böyle bir konumu uygun görmüş olmalı.

Diğer yandan, bu tam da aydınların halkların tarihine ilgi gösterdiği ve ulusal bağımsızlık arzularını desteklediği bir dönemdi.

DİKANKA’NIN HAYATI VE MASALLARIYLA UKRAYNA KİMLİĞİNİN OLUŞUMUNA KATKILARI...

Puşkin Yunanistan’ın bağımsızlığını destekliyor, eserlerinde Rus masallarını ve folklorunu ele alıyordu. Gogol de Dikanka’nın hayatını ve masallarını edebiyata taşıyarak Ukrayna kimliğinin oluşumuna katkıda bulunuyordu.

Ama çarlık ordusuyla 1825’te Kafkaslardan Erzurum’a inerken o topraklarda İncil’i yaymak gerektiğini yazan Puşkin de, Taras Bulba’da Ortodoks Kozaklarla Katolik Lehler arasındaki çatışmaları anlatan Gogol de kendi kimliklerini kesin sınırlarla çizmiş değildir.

İKİ TARAS BULBA, İKİ SON!

Taras Bulba’yı 1835’te yayınladığında hikaye, bir Leh kızına aşık olup din değiştiren Andrey’in ölümü ve babası Bulba’nın acısıyla bitiyordu. 1842’de tekrar elden geçirilen hikayede milli karakterler daha öne çıkarıldı, eser Bulba’nın yakılmasıyla sona erdi.

GOGOL: ‘RUHUMUN UKRAYNALI MI RUS MU OLDUĞUNU BİLMİYORUM!’

Gogol 1844’te, “Ruhumun Ukraynalı mı Rus mu olduğunu bilmiyorum” diyordu. Fakat artık Puşkin gibi o da Rus kimliğinin çelişkili karakterini uluslararası düzeye taşımış, Rus edebiyatının bir temsilcisi olmuş durumdaydı.

Fakat Gogol’ü Rus edebiyatının merkezine oturtacak ve uluslararası şöhrete taşıyacak olan hikayeler, aslında konularını Puşkin’den alan eserlerdir: Burun, Müfettiş ve Ölü Canlar.

Nasıl yaratıldığı hâlâ bir esrar konusu olan Burun’u bizzat Puşkin, 1836’da Çağdaş adlı kendi dergisinde yayınladı.

Yine o yıl, yazdığı Düğün ve Kumarbazlar adlı iki tiyatro oyununu yarım bırakan Gogol, Puşkin’in anlattığı bir hikayeden yola çıkarak Müfettiş adlı oyunu ortaya çıkardı ve oyun Petersburg seyircilerini gülmekten kırdı geçirdi.

Oyunun sansürden geçmesi kolay olmamıştı, çünkü Rusya’nın o tuhaf, bütün halkı sınıflandıran bürokratik-askeri rütbe-unvan sistemini alaya alıyordu. Puşkin o sırada hayatının kötü bir dönemindeydi ve Gogol’ün bu başarılarına sevinmiş gibi görünmüyordu.

PUŞKİN’İN ‘ÖLÜ CANLAR’ TEPKİSİ: “KURNAZ ‘KÜÇÜK RUS’ GOGOL, BENİM KONUMU KULLANDI!’

Gogol ona Ekim 1835’de, “Ölü Canlar’ı yazmaya başladım. Konu çok uzun bir romana yayılacak ve sanırım, aşırı gülünç olacak” diye yazdığı ve gelip bazı bölümleri okuduğu zaman pek bir coşkuyla karşılamamış ve bir rivayete göre karısına, “Dilim düşmanım benim. Kurnaz ‘küçük Rus’ Gogol, benim konumu kullandı” demişti.

Puşkin Ocak 1837’de, aile onurunu korumak üzere girdiği düelloda hayatını kaybederken, Gogol Paris-İtalya arasında romanı yazıyordu. 1842’de yayınlanan Ölü Canlar ona ölümsüzlüğü getirdi, ama Gogol eserin konusunu Puşkin’den aldığını ancak 1847’de yazdığı Bir Yazarın İtirafları’nda söylemiştir.

Trajik bir dengesizlik vardı: Puşkin yurt dışına çıkmayı hep istemiş, ama çarın yasağı yüzünden çıkamamış, bir Fransız subay tarafından öldürülmüştü; ‘küçük Rus’sa o sırada Paris’te, onun konusuyla romanını yazıyordu.

Teşbihte hata olmaz: Rus yönetiminin Ukrayna’ya müdahale kararı yüzünden Rus kültür ürünlerinin Batıda yasaklanmasını ve Ukrayna Kitap Enstitüsü’nün talebiyle Frankfurt Kitap Fuarı’nın Rus yayıncı ve yazarları dışlamasını hatırlatan bir şeyler var burada.

Grafik: RAGNI URIBVA

GOGOL: “RUSYA NEREYE GİDİYORSUN? YANIT VER. YANIT YOK.”

Gogol’ün Rusya’yı bu romanda ‘troyka’ya (yan yana koşulan üç atın çektiği ayaklı bir kızak) benzettiğini, “Rusya nereye gidiyorsun? Yanıt ver. Yanıt yok” dediğini de hatırlamak lazım.

Puşkin’in kullandığı ‘küçük Rus’ yani Maloros sözünün kökeni 14. yüzyılda Konstantinopolis patriğinin Rus dini bölgelerini ayırmak için kullandığı terimlere dayanıyor.

Rusya Çarlığı bunu 17. yüzyılda kullanmaya başlamış ve 1654’te Kozakların Rus tabiyetini kabul etmesinden sonra, Rus çarlarının unvanı “Büyük, Küçük ve Beyaz, bütün Rusların Egemeni” diye anılır olmuş.

Beyaz Rus günümüzün Belarus bölgesi, Küçük Rus’sa Litvanya ve günümüz Ukrayna’sını karşılıyor. Gogol zamanında var olmayan Ukrayna, 1917 Devrimi’nden sonra bir ulusal sınır içine toplanınca, Maloros ifadesi de arkaik, küçültücü bir anlam kazandı.

SOVYET UKRAYNASI GERGİN BİR MİRAS ÜZERİNE KURULDU!

Batılı güçlerin de fiilen karıştığı 1917-1922 Rusya İç Savaşı büyük ölçüde Maloros toprakları üzerinde, çok taraflı çatışmalarla yaşandığı için Sovyet Ukrayna’sı gergin bir miras üzerine kuruldu.

1930’larda bu topraklarda yaşanan yoğun kolektifleştirme, Ukraynacada Holodomor, yani kıtlıkla öldürme diye anılan, iddialara göre milyonlarca insanın öldüğü bir açlığa yol açtı.

Derken 1939-40 yıllarında Sovyetler ele geçirdikleri bazı bölgelerle Ukrayna topraklarını genişlettiler, ama bu kez dünya savaşı sırasındaki Nazi işgali de Ukrayna’ya çok çelişkili bir miras bıraktı, çünkü bazı bölgeler Ukrayna genelinde büyük yıkım yapan Nazileri desteklemişti ve Ukrayna’da çok ağır bir Yahudi katliamı yapıldığı için bu büyük bir sorundu.

Buna rağmen Sovyet zaferi Ukrayna’nın sınırlarının genişlemesine ve Milletler Cemiyeti’nde SSCB’nin yanında Belarus ve Ukrayna’nın da bağımsız temsil edilmesine yol açtı. Bu tuhaf bir şekilde 1654 ortaklığına benziyordu ve zaten 1953’te Stalin’in ölümünden sonra onun Ruslaştırma politikasının bir parçası olarak tanımlandı. Ama yine de 1954’te Kırım, Sovyet Rusya tarafından Ukrayna’ya verildi.

1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını, halk oylamasıyla ilan eden ilk ülkelerden biri olmasına, bir bakıma Malosovyet olmaktan çıkıp Ukrayna olmasına dek süreç böyle devam etti.

PUTİN’İN 2021’DE YAYINLADIĞI RUSYA-UKRAYNA İLİŞKİSİ KONULU MAKALE VE GELİNEN NOKTA!

Putin’in Temmuz 2021’de yayınladığı, Rusya-Ukrayna ilişkisi konulu makalesi bütün bunların ardından bugün Ukrayna’nın Rusya’yla tarihsel bağını koparıp Avrupa Birliği ve NATO’ya yönelmesinin tarihsel bağları koparmak anlamına geldiğini, bir bakıma İç Savaş ya da İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki duruma geri dönüldüğünü söylüyor ve ülke bir bakıma yeniden Malorosya olmaya davet ediliyor.

Gogol’ün ilk Dikanka öyküsünün başında dediği gibi: “Küçük Rusya'da yaz günü ne de keyifli, ne de görkemlidir!”

 

HOLLYWOOD VE RUS KÜLTÜR BAKANLIĞI’NCA SİNEMAYA UYARLANAN TARAS BULBALAR...

1952 yılındaki yüzüncü ölüm yıldönümünde, Sovyetlerde heykelleri dikilen, gerçekçi ve halkçı bir yazar, Taras Bulba’da yurtseverliğini sergilemiş bir yazar olarak övülen Gogol için bir konuşma yapan yazar Katayev, günümüzde Gogol’ün yalancı müfettişinin Voice of America radyosunda, ölü can toplayıcısı Çiçikov’unun Wall Street’te, general Sobakeviç’in Pentagon’da olduğunu söylüyordu.

Buna yanıtmış gibi, Hollywood 1962’de Taras Bulba’yı sinemaya, metnin 1835 haline bağlı kalarak uyarladı.

Sovyet sonrasında, Turuncu Devrim’in ardından, 2009’da Rus Kültür Bakanlığı yazarın yüzüncü doğum yıldönümü için Taras Bulba’yı sinemaya yeniden uyarladı.

Ukrayna’da çekilen ve eserin 1842 haline sadık kalan film Ruslarla Ukraynalıların kopmaz birlikteliğinin bir propagandası olarak eleştirildi.

TARAS BULBA’NIN ÜRKÜTÜCÜ KEHANETİ: “BEKLEYİN, GÜN GELECEK...”

Filmin sonunda, romanda olduğu gibi direğe bağlanan Taras Bulba yakılıyor ve alevler arasından haykırıyor:

“Bekleyin, gün gelecek, gün gelecek ve Ortodoks Rus inancının ne olduğunu öğreneceksiniz! Şimdi bile yakın ve uzak halklar hissediyor: Çarları Rus topraklarından çıkacak ve dünyada ona boyun eğmeyecek hiçbir güç olmayacak!”

‘GOGOL’ÜN TARAS BULBA’SINDAN ÇIKTIK HEPİMİZ!’

Bazı çevirmenlerin Gogol’ü Ukraynacaya çevirip yayınlarken “yüce Rus toprakları” dediği yerleri “yüce Ukrayna toprakları” diye değiştirdiği söyleniyordu; bu kısmı nasıl uyarlamışlar acaba?

Şimdi, Rus askerlerinin tarih boyunca kim bilir kaçıncı kez yeniden Ukrayna topraklarına girdiği bugünlerde, bu sözler ürkütücü bir kehanet gibi okunuyor.

Palto öyküsü tam da Gogol’ün Taras Bulba’yı bu şekilde değiştirdiği 1842’de yayınlanmıştı; artık sinik bir tavırla, “Gogol’ün Taras Bulba’sından çıktık hepimiz” diye şaka yapabiliriz -gülmesek bile, dünyanın geri dönülmez bir şekilde geri döndüğünü kabul etmek şart.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler