Sovyet edebiyatının sonu: Soljenitsin! Sabri Gürses’in yazısı...
Reddetmediği ama bizzat almaya da gitmediği Nobel Edebiyat Ödüllü Aleksandr İsayeviç Soljenitsin’in mirasının ilk parçası Sovyet edebiyatını sona erdiren romanıdır: İvan Denisoviç’in Bir Günü. 1962’de Yeni Dünya dergisinde yayınlanan bu roman hem Stalin döneminin bitişinin, hem de Rus edebiyatının yeniden kendi geleneğine dönüşünün bir simgesi oldu. Bu otobiyografik romanın konusu, Soljenitsin’in, daha önce varlıkları yadsınan bir çalışma ıslah kampında (gulag) geçirdiği sekiz yılın romanıydı. Soljenitsin, Nabokov’un Yetenek’te kurgusal olarak yapmaya çalıştığı şeyi yapıp Sovyet edebiyatını fiilen sona erdirdi ve onun yıkılmasını görmek istediği SSCB’nin dağılışına bizzat tanık oldu, dahası Yeni Rusya’nın ideologlarından biri oldu.
Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, 11 Aralık 2018’de Moskova’nın Taganka semtinde Soljenitsin’in 100. doğum gününe adanmış heykelin açılışını yaptı. Soljenitsin’le Putin’in ilk görüşmesi, Putin’in 2000 yılında ilk kez başkan seçildiği zaman Soljenitsin’in evinde gerçekleşmişti. Yedi yıl sonra, 89 yaşındaki Soljenitsin ağır hastayken Putin onu bir kez daha, “insani çalışmalardaki üstün başarılarından dolayı” devlet onur madalyasını vermek üzere ziyaret etti.
Her ne kadar kesin bir onay vermese ve eleştirileri olsa da, yazar yeni hükümete olumlu bakıyordu. Ülkeye Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra, 1994’te dönmüştü; Gorbaçov ve Yeltsin tarafından verilen ödülleri reddetmişti. Putin’le görüşmesi ve ödülü kabul etmesi onun gözünde de birçok şeyin değiştiğinin işaretiydi. Sovyet sonrası yeni eğitim ve kültür çalışmaları konusunda danışılan kişilerden biriydi artık.
Putin heykeli açarken, “Aleksandr İsayeviç’le görüşmemizi iyi hatırlıyorum” dedi, “onun bilgeliğini, sağduyusunu, derin tarih kavrayışını. Onun kalbi, ruhu, düşüncesi vatan için hem derin bir acı, hem de sınırsız bir sevgiyle doluydu. Bütün yapıtını bu hisler harekete geçiriyordu. Halkın gerçek, hakiki Rusya’sıyla milyonlarca insana acılar ve ağır işkenceler getiren totaliter sistemin özelliklerini birbirinden özenle ayırıyordu. Sürgündeyken de kimsenin kendi Vatanı hakkında küçümseyici, kötü konuşmasına izin vermemiş, bütün Rusofobi belirtilerine karşı durmuştu. Bizim için bugün sadece bir anma ve saygı günü değil, her şeyden önce onun edebi, sosyal ve felsefi mirasına, 20. yüzyılın dokusuna işlemiş olan ve sadece bizim için, Rusya için değil, bütün dünya için çağdaş kalmaya devam eden mirasına yeniden ilgi göstermek için bir fırsattır.”
SOLJENİTSİN’İN MİRASI...
Soljenitsin’in mirasının ilk parçası Sovyet edebiyatını sona erdiren romanıdır: İvan Denisoviç’in Bir Günü. 1962’de Yeni Dünya dergisinde yayınlanan bu roman hem Stalin döneminin bitişinin, hem de Rus edebiyatının yeniden kendi geleneğine dönüşünün bir simgesi oldu. Bu otobiyografik romanın konusu, Soljenitsin’in daha önce varlıkları yadsınan bir çalışma kampında geçirdiği sekiz yılın romanıydı.
1945’te, yirmi yedi yaşındaki asker Soljenitsin’in mektuplarında Stalin’e hakaret ettiğini saptayan yetkililer onu bu tip, Sovyet yönetimine karşı suç işlediği saptanan kişilerle dolu zorunlu çalışma ıslah kampına (gulag) göndermişti. Ceza sona erdikten sonra da Kazakistan’a sürgüne gönderilmiş, ağır kanser olduğu anlaşılınca Taşkent’te tedavi olmuştu.
‘Ş-854: BİR SİYASİ MAHKUMUN HAYATI’
Stalin’den sonra iktidara geçen Hruşçov’un başlattığı Stalin’den arınma ya da buzların erimesi denen dönemde, yani kamplardaki mahkumların serbest bırakıldığı, siyasi suçların affedildiği ve kültür alanında serbestlik adımlarının atıldığı dönemde, Soljenitsin de serbest bırakılmış, 1956’da Moskova’nın güneyindeki bir köyde matematik öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştı.
Burada kamp hayatını “Ş-854: Bir Siyasi Mahkumun Bir Günü” adıyla, öğretmenlik yaptığı bölgedeki kolhoz, yani kollektif çiftlik hayatını da “Dürüst Biri Olmayan Köy Köy Değildir” adıyla hikayeleştirdi. Bu iki eser Sovyet hayatının daha önce açıkça eleştirilmeyen iki kurumunun birbirini tamamlayıcı eleştirisiydi.
AHMATOVA: ‘BU ROMANI (İVAN DESİNOVİÇ’İN BİR GÜNÜ) İKİ YÜZ MİLYONLUK SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN HER BİR YURTTAŞI OKUMAK VE EZBERLEMEK ZO-RUN-DA-DIR!’
Ş-854 adı kamptaki tutuklara verilen ve üzerlerine yazılan numaralardan geliyordu. Yeni Dünya dergisinin editörü Tvardovski, 8 Aralık 1861 günü büyük bir heyecanla okuduğu romana İvan Denisoviç’in Bir Günü adını verdi ve yayınlanabilmesi için dönemin yazarlarından destek istedi, hatta sonunda 8 Ağustos 1962 günü bizzat Nikita Sergeyeviç Hruşçov’a mektup yazdı.
Eserin müsveddesini okuyanlardan biri olan şair Anna Ahmatova da, “Bu romanı iki yüz milyonluk Sovyetler Birliğinin her bir yurttaşı okumak ve ezberlemek zo-run-da-dır” diyecek kadar etkilenmişti.
Altı yıl önce Pasternak’ın eserini sert bir şekilde engelleyen Hruşçov’un, Stalin dönemine dair bu romana izin vermesi sonucunda, eser Kasım 1962’den itibaren yüzer binlik tirajlarla tekrar tekrar basıldı.
GÜN DOĞUMUNDAN GÜN BATIŞINA ACITAN, AĞRITAN KAMP HAYATI!
Tvardovski yazdığı önsözde romanın gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmadığını söylüyordu: “Bu romanda Sovyet hukukunun çiğnenmesi sonucunda ortaya çıkan acımasızlık ve keyfiyetin korkunç gerçeklerinin kasıtlı olarak anlatılması söz konusu değil. Yazar kamp hayatının en sıradan günlerinden birini gün doğumundan batışına dek ele almış. Fakat bu ‘sıradan’ gün bile okurun kalbini romanın sayfalarında ona böylesine yakın ve canlı bir şekilde dikilen insanların kaderi için acıtıyor, ağrıtıyor.”
Roman bazı kesimlerden gerçekleri çarpıttığı ve Sovyet ideolojisine kasten zarar verdiği yolunda sert tepki ve eleştiriler alsa da, okurlardan büyük bir ilgi gördü. Dahası, edebiyat dergilerine okurlardan kamplardaki hayata dair çok sayıda çalışmanın ve mektubun yağmasına neden oldu.
Soljenitsin Yazarlar Birliği’ne üye yapıldı. Yeni Dünya’nın Ocak 1963 sayısında Matriyona’nın Evi (Dürüst Biri Olmayan Köy Köy Değildir) ve Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay öyküleri yayınlandı.
Aralık 1963’te İvan Denisoviç romanı Lenin Ödülü’nün adayları arasında yer aldı. Fakat Hruşçov dönemi kısa sürmüştü, 1964’te o görevden alınırken, Soljenitsin’e karşı görüşler de sertleşmeye başladı ve Lenin’in ismini taşıyan bir ödülü almasının uygun olmayacağına karar verildi. Yazdığı piyesler ve hikâyeleri yayınlatamıyordu.
KANSER KOĞUŞUNDA SOVYET EDEBİYATI!
Derken KGB görevlileri, İlk Çemberde adlı, 1955-58 arasında yazmaya başladığı ve Stalin döneminin bilim dünyasını yarı otobiyografik açıdan (matematikçi olduğu için bir araştırma biriminde görevlendirilmişti) anlattığı romanının müsveddelerine el koydular.
Kanser Koğuşu adlı, kanser tedavisi gördüğü dönemden yola çıkan ve büyük ölçüde koğuştaki karakterlerin Sovyet edebiyatı üzerine tartışmasını içeren romanı Yeni Dünya ve diğer dergilerden geri döndü.
Romanın müsveddelerini okuyan Yazarlar Birliği üyelerinin büyük kısmı edebi açıdan başarılı buldukları Kanser Koğuşu’nun yayımlanması gerektiğini savunuyordu, ama bu çabalar da sonuç vermedi.
SOLJENİTSİN’İN SANSÜRE TEPKİSİ VE YAZARLAR KONGRESİ’NE MEKTUBU
Sonunda, Soljenitsin Mayıs 1967’de, Dördüncü Sovyet Yazarlar Kongresi’ne yazdığı bir açık mektupla Sovyet edebiyatında sansürün katlanılamaz boyutlara ulaştığını, Yazarlar Birliği’nin üyelerini baskı ve tutuklamalardan korumadığını, yayınlayamadan yazmanın korkunç olduğunu ilan etti.
Gorki’nin 1937’de “Sosyalizmin büyük edebiyatını kuralım” şiarıyla başlattığı kongre en büyük karşı çıkışla karşılaşmıştı. Yazarlar Birliği’nin korumadığı Pasternak, uluslararası desteğe rağmen sessiz kalmıştı; Vasili Grossman 1964’te, KGB’nin 1959’da el koyduğu Yaşam ve Yazgı ile Her Şey Geçip Gider romanlarını yayınlatamadan ölmüştü. Soljenitsin böyle bir şey yaşamamaya kararlıydı.
ÖYKÜLERİ ELDEN ELE!
Bu sırada “Kısacıklar” adını verdiği öyküleri samizdatta yani elle çoğaltılan müsveddelerin elden ele geçmesi yoluyla dolaşıyordu. Bu yolla ulaştıkları, Almanya’da yayınlanan, Sovyet karşıtı göçmen dergisi Grani’de de yayınlandılar. Soljenitsin dergiyle bağını reddetti.
Derken Tvardovski derginin elinde Kanser Koğuşu’nun bir kopyası olduğunu öğrendi. Soljenitsin onu göndermediğini söyledi, ama İlk Çemberde’nin bir kopyasını mikrofilmle yurt dışına çıkarttı. Kanser Koğuşu, Mayıs 1968’de Grani’de yayınlandı. Ardından diğer roman yurt dışında kısaltılmış olarak İlk Çember adıyla yayımlandı.
YAZARLAR BİRLİĞİ’NDEN İHRAÇ EDİLDİ!
Soljenitsin Yazarlar Birliği’ne bu yayınların ve çeşitli dillerdeki çevirilerin kendisinden izinsiz yapıldığını, yurt içinde yayınlanmak istediğini söylüyordu ama 1969’da Yazarlar Birliği’nden ihraç edildi. Bu da yeni çevirilere ve edebi sansüre karşı uluslararası imza kampanyalarına yol açtı.
SOLJENİTSİN’İN ETİK KUVVETİ VE NOBEL!
Ertesi yıl Nobel Edebiyat Ödülü, “Rus edebiyatının vazgeçilmez geleneklerini takip ederken sergilediği etik kuvvet nedeniyle” Soljenitsin’e verildi. 1965’te Ahmatova yerine Şolohov’un Nobel’i kazanmasını coşkuyla karşılayan Sovyet basını, bu Nobel kararını siyasi bir karar olarak yorumladı.
Fakat artık çok geçti, Soljenitsin yalnız değildi: Yuri Dombrovski’nin (1909-1978) Antika Bekçisi ve Varlam Şalamov’un (1907-1982) Kolıma Öyküleri gibi çalışma kamplarındaki ve iç sürgündeki hayatı anlatan başka eserler de artık yurt dışında yayımlanıyordu.
Bundan sonra, özellikle 1940 doğumlu Andrey Bitov, Yosif Brodski, Sergey Dovlatov gibi genç edebiyatçılar için yurt dışında yayın yapma ve yurt dışına çıkma temel bir yol olacaktı. 1967 kongresinden sonra 1971, 1976, 1981, 1986 yıllarında yeni kongreler yapıldı, ama artık Sovyet edebiyatı sona ermişti.
SOYVETLER BİRLİĞİ LİDERLERİNE MEKTUP
Nobel Ödülünü reddetmeyen ama bizzat almaya gitmeyen Soljenitsin uzun zamandır tasarladığı, devrimin ilk yıllarını eleştirel bir gözle ele alan, Kızıl Çark adlı seriye başlamıştı: 1971’de bunun ilk kitabı olan Ağustos 1914 yine yurt dışında, Paris’teki, YMCA Yayınevi’nden çıktı.
Gulag Takımadaları üçlemesinin ilk cildini de 1973’te onlar yayımlayacaktı. Bu üçlemeleri hem yazarın Tolstoy’la boy ölçüşmesinin, hem de yeni anıtsal biçimler arayışının ürünü olarak görebiliriz.
Kanser Koğuşu’nun yazar kahramanı da sıkça Tolstoy çevresinde akıl yürütür. Soljenitsin Tolstoy’u kendine örnek seçmiş gibiydi; edebi sansüre karşı çıkmakla yetinmeyerek, 1974’te Marksist ideolojiyi bırakmayı ve ulusal ve dini değerlere dönmeyi savunan Sovyetler Birliği Liderlerine Mektup’unu yayınladı.
SSCB’DEN SINIR DIŞI EDİLDİ FAKAT SOYVETLERE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİ AŞIRI OLMADIĞI GİBİ SOYVET DIŞI DÜNYAYI DESTEKLEYİCİ DEĞİLDİ!
Belgesel roman çalışması Gulag Takımadaları İngilizce ve Fransızcaya çevrilirken, 12 Şubat 1974’te yayınladığı “Yalanla Yaşama” adlı, kültürün bütün alanlarında ve kurumlarında doğruyu söylemeyi savunan yazısı 13 Şubat günü SSCB’den sınır dışı edilmesine yol açtı. Önce Batı Almanya’ya gitti, sonra 1976’da ABD’de Vermont şehrine yerleşti.
Beklentilerin tersine, Sovyetlere yönelik eleştirileri aşırı olmadığı gibi, Sovyet dışı dünyayı destekleyici değildi. 1978’de yaptığı Harvard Konuşması, anlamlı bir şekilde, Sovyetler Birliği Liderlerine Mektup’uyla koşut sayılır, ABD’nin ahlaki temelden ve ulusal değer birliğinden yoksun olduğunu ilan eder.
Soljenitsin yurt dışındaki yirmi yılını Kızıl Çark’ı tamamlamakla geçirdi. Bu yıllarda hazırlamış olduğu bir diğer çalışma da, Rusya’ya döndükten sonra, 2001’de yayınladığı İki Yüzyıl Birlikte adlı, Rus Yahudilerinin 1795-1995 arasındaki tarihini ele alan, hacimli tarih çalışması oldu.
NABOKOV VE SOLJENİTSİN!
20. yüzyılda Sovyet sisteminin yıkılmasını isteyen en ünlü iki yazar olan Nabokov ile Soljenitsin yurt dışında bir araya gelmediler. Nabokov’un onun edebiyatını önemsediği söylenemez, tersine. Fakat Soljenitsin kendisine Nobel verildiğini öğrenince, jüriye bu ödülü asıl Nabokov’un hak ettiğini yazmıştı; Nabokov da Soljenitsin Sovyetler’i terk edince ona övgü dolu bir selam mektubu gönderdi. Montreux’deki bir görüşme girişimleri sonuçsuz kaldı.
Soljenitsin 1980’deki bir röportajda Nabokov’un bir dahi olduğunu, ama Batılı okurlara ulaşmak için İngilizceyi kullanırken Rus ruhunu, köklerini kaybettiğini söylüyordu. Soljenitsin kendini Rus ruhunu kaybetmemiş bir Nabokov olarak görmüş olmalı:
DÖNÜŞÜ MUHTEŞEM OLDU!
Nabokov’un Yetenek’te kurgusal olarak yapmaya çalıştığı şeyi yapıp Sovyet edebiyatını fiilen sona erdirdi ve onun yıkılmasını görmek istediği SSCB’nin dağılışına bizzat tanık oldu, dahası Yeni Rusya’nın ideologlarından biri oldu.
Ülkeye dönüşü Gorki’nin dönüşü gibi oldu: 1990’da doğduğu Ryazan şehrine ilk heykeli dikildi, eserleri tiyatro, opera ve sinemaya uyarlandı, İlk Çemberde 2006’da televizyon dizisi olarak yayınlandı, Gulag Takımadaları 2009’da lise müfredatına girdi. Nabokov’un hayal bile etmediği bir zaferdir bu.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık