Sanatı tiye almak!
Girişte René Magritte’in 1953 tarihli “Le bon exemple” tablosu karşılıyor bizi. Elinde şemsiyesini baston gibi kullanan, iyi giyinimli ayakta duran biri var ama tablonun üzerinde “oturan adam” yazıyor... Sürrealist ülkenin sürrealist başkenti Brüksel kendine yakışır bir sergiye 16 Ocak’ta veda etti. Kendisiyle alay edebilmeyi başaran ve mizahı teşvik eden ülkenin başkentindeki “Hahaha-Sanatın Mizahı” adlı sergi korona illetine rağmen 16 ay ilgiyle gezildi.
Yerleşik sanat anlayışını ve estetik değerleri mizahla topa tutarak sanata meydan okuyan ve yeniden tanımlanmasına yol açan, aralarında Francis Picabia, René Magritte, Man Ray, Salvador Dali ve Marcel Duchamp’in de olduğu sanatçı ve 200’ü aşkın eseri korona zamanlarında ilaç gibi geliyor.
SORGULAYAN YAKLAŞIM
“Hiçbir şey ciddiye alınacak kadar ciddi değildir” diyen Marcel Duchamp, sanatla kafa bularak göze değil beyine hitap eden eserler ortaya çıkmasını zorlamış. Sanatın sadece azınlık elitin görebileceği şekilde hapsedilmesi, ona ulaşabilen ayrıcalıklı sınıfın değerleri ve estetik anlayışı ile dalga geçmiş. Zaten Brüksel’deki serginin afişinde de Duchamp’ın “çeşme” adını verdiği ünlü “sanat eseri” pisivuarı yer alıyor.
KANAL-Centre Pompidou (Brüksel), Centre Pompidou (Paris) müzeleri ve ING Belçika’nın desteği ile Centre Pompidou koleksiyonundan seçmelere Belçika’dan yeni isimler eklenerek oluşturulmuş sergi. Belçika’dan René Magritte, Jacques Charlier, Marcel Mariën, Guillaume Bijl ve Wim Delvoye gibi isimlerin yapıtları da var. Yedi temaya ayrılan kapsamlı koleksiyon, 19. yüzyıldan günümüze büyük sanat hareketlerinde mizahın gözden kaçan rolünü ortaya koyuyor.
Fransız Ressam Edouard Manet’in, Olympia (1863) resmiyle başlayan yerleşik sanatı sorgulama hâlâ devam ediyor. Manet tablosunda hayat kadını olduğu izlenimi uyandıran çıplak bir kadını yatağa uzanmış şekilde resmetmiş ve sergilendiğinde büyük tepki çekmişti. 1910’a kadar sadece basının eleştirileri ya da Fransa ve Belçika’da resim sergilerinin parodilerinin yapıldığı gölge sergilerle sanat hicvediliyordu. Dadaizm ve sonrasında sürrealizm ile artık sanatçılar da sanatı yapıtlarıyla yermeye başladılar. Amacım sanat tarihi dersi verip sizleri sıkmak değil. Sergideki her bir yapıt sayfalarca anlatılacak bir geçmişe ve etkiye sahip. Size birkaç örnek... Etraftakilere tepeden bakan bir eleştirmenin çevresinde göze girmek için uğraşanları ve onu pohpohlayan sanatçıları yeren Honoré Daumier’in 1865’te yayımlanan “La Promenade du Critique influent” karikatürü hâlâ geçerli.
SİMGE ESERLER...
Serginin afişinde kullanılan Marcel Duchamp’ın porselen pisuvar “Çeşme”sinden bahsetmezsek olmaz. Fransız avangard sanatçı, nesneyi bir mağazadan satın aldı ve 1917’de New York’ta bağımsız sanatçılardan oluşan sergiye R. Mutt imzasıyla başvurdu. Amacı kendisinin de üyesi olduğu jüriyi denemekti. Başvuru reddedildi ve eser daha sonra imha edildi - sergideki nesne 1964 kopyası. Duchamp’ın pisuvarı, 20. yüzyıl sanatının bir simgesi haline geldi. Duchamp, bu denemesiyle sanatın sanatçının eliyle yapılması gerektiği yönündeki geleneksel görüşe meydan okudu ve sanatçının fikirlerinin yapımından daha önemli olduğunu savundu. Duchamp’ın, bir Mona Lisa reprodüksiyonu üzerine çizdiği sakal ve bıyık parodisi ve kar küreği gibi eserleri de koleksiyonda. Sanatçı seri üretim ürünlerini kelime oyunlarıyla farklı bir şekilde isimlendirerek heykel olarak sundu ve o ana kadar ki geleneklere tepki gösterdi. Mizahın görevi de zaten benzer bir şekilde tabuları tabuta koymak değil mi?
Sergide yer alan “Bu da mı sanat?” dedirten yüzlerce eserden biri de Piero Manzoni’nin 1961 tarihli “Sanatçının dışkısı”. Babasının söylediği iddia edilen “İşiniz b.ktur” lafına bir karşılıktı. Ancak son gülen konserve fabrikası sahibinin oğlu oldu. Her biri 30 gr. kendi dışkısını içeren ve daha sonra ağırlığınca altın fiyatına satılan teneke kutulardan 90 adet üretti. Aslında çalışmasıyla babasından daha çok sanat piyasasını ve tüketim kültürünü eleştirmişti.
Bir eşek tarafından yapılmış ve neredeyse “şaheser” muamelesi gören tablo da var sergide. Romancı Roland Dorgeles bir gece, Lolo adındaki bir eşeği boş bir tuvalin önüne getirir ve kuyruğuna bağladığı fırçayı boyaya batırıp “Coucher de Soleil sur l’Adriatique (Adriyatik Gün Batımı)” adını verdiği bir “resim” ortaya çıkarmasını sağlar 1910 yılında. Yapıt üretildikten altı gün sonra sahte bir sanatçı adıyla sergilenir ve sanat piyasası sarsılır. Muzip yazarın mangalda kül bırakmayan çok bilmişlerle dalga geçmek için uyguladığı hınzırlık sayesinde biz de tanımış olduk Lolo’yu.
George Brecht’in “şişeden şişe açacağı”, Man Ray’in klozetin içinde kocaman bir yumurtaya benzeyen nesneyi koyduğu “trompe l’oeuf”ü, Salvador Dali’nin televizyon programları... Hangi birini sayayım ki. Hahaha ile başlayan sergi, tanıtım broşüründeki 16 soruluk “Hihihi” ile bitiyor. Organizatörler sorularıyla sanatseverlerin yaratıcıklarını ortaya çıkarıyor. René Magritte’e gönderme yapıp bir resme resmin tersi bir cümle yazılmasını istemekten, kendini beğenmiş sanat eleştirmeni ve yalakalık yapan sanatçıları oynamayı içeren doğaçlamalara kadar... Evinizde bulunan bir eşyaya farklı bir isim verip sanat eseri olarak piyasaya sunmak da bunlar arasında. Örneğin bozuk ütüyü alıp bir isim verebilir ve piyasaya sunabilirsiniz. Ben olsam “sistem” derim. Hepimize şekil vermeye çalışıyor ama kendisi bozuk. Bu bozuklukları ortaya çıkarmak için de mizah var. İyi ki de var!
erdincutku@binfikir.be
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı