İnsan ruhunun erdemini yitirmeye başladığı bir dönemdeyiz

KONUK YAZAR | Anıl Talat Eryontuk, Cumhuriyet Ege için yazdı...

İnsan ruhunun erdemini yitirmeye başladığı bir dönemdeyiz
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.03.2022 - 10:56

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar günü…

Diğer bir adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü...

Bugün üzerinden söylenecek, hatırlatılacak, gündeme taşınacak çözümü için öneriler sunulacak nice sorunları, aşılması gereken sıkıntıları var kadınlarımızın.

Tüm bunlara rağmen her yıl insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılan bugün tüm kadınlarımıza kutlu olsun.

Kadın olmak; farkına varılması gereken, farkına varıldığında da dibine kadar yaşanması gereken bir hadisedir bakıldığında…

Peki kadın olmak neden bu kadar zor dünyada ve özellikle ülkemizde?

Çünkü yasal olarak ataerkilliğin namus üzerinden kurgulandığı, erkeğin aile içinde birincil egemenliğe sahip olduğu, erkek egemen zihniyetin bilim ve iktidarı biçimlendirdiği kadınların her alanda cinsiyet, sosyal ve kültürel kategoriye sokulduğu bir düzende yaşıyoruz ne yazık ki!

Her dönemde büyük acılar çeken kadınlara yönelik bu toplumsal şiddet gün geçtikçe ülkemizde de artış göstermekte maalesef.

Türkiye’de ortalama her 100 kadından 97’si, en az bir kez şiddet görüyor.

Kadınların yüzde 20’si silah ve bıçak gibi aletlerle şiddete uğruyor, üniversite mezunu kadınların yüzde 23’ü fiziksel şiddete, yüzde 71’i de ekonomik ve cinsel şiddete maruz kalıyor.

Çocukluğunda şiddet görenlerin yüzde 70’inin ilişkilerinde şiddet uyguladığını da hesaba katarsak durumun vahametini daha iyi kavramış oluruz sanırım.

“Dizini dövmemek için kızını döven” baba, eşinin “sırtından sopayı eksik etmeyen” koca söylemleri de kadına yönelik geleneksel şiddetin sadece kısa bir özeti.

Özellikle toplum genelinde kadının “kadın kimliği” yerine “çocuk doğuran ana” daha doğrusu “erkek çocuk doğuran ana”, eşinin hizmetini gören “hanım” ya da göz zevkine hitap eden “bayan”kimlikleriyle tanımlanıyor olması, kadından “kadın” diye sözetmenin halen ayıp sayılması, aksine erkek cinsel kimliği alabildiğine kışkırtılırken kadın cinsel kimliğinin bastırılıyor ve ayıplanıyor olması sorunun ne kadar büyük boyutlara ulaştığının bir kanıtı.

Günümüzde,erkek egemenliği hala kadın üzerinde söz sahibi olmanın, yani“iktidar kurmanın” ayrıcalığını yaşarken, ailesinin istediği kişilerle evlenmeyip, kendi istediği kişi ile beraber olma hakkını kullanan kadınlar, alçakça cinayete kurban ediliyor bu topraklarda. 

Toplumun geri kalmış değer yargıları, hatta devletin mahkemeleri de bu duruma “namus cinayeti” diyor.

Medyada yapılan tüm yayın ve yorumların, kutsadıkları mülkiyet düzeninin ve aile kurumunun sorgulanmamasına yönelik olması da kısa vadede bir çözümün gerçekleşmesinde büyük engel teşkil etmekte.

Bakın!

Türkiye, Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 156 ülke arasında 133.sıraya gerilemiş durumda. Açılımı şu: Çalışma çağındaki 100 kadından 10’u çalışmakta. Erkeklerde ise bu oran her 100 erkekten 46’sı…

Nereden bakarsak bakalım durum pek iç açıcı değil…

İnsan ruhunun erdemini yitirmeye başladığı bir dönemdeyiz aslında.

Tarihimiz boyunca her alanda ön saflarda yer alan, Kurtuluş Savaşı’nda, vatan savunmasında cepheden cepheye koşan, bugün de mücadeleleri ve başarılarıyla ülkemizi gururlandıran kadınlarımızı daha ileri taşıma zamanı gelmedi mi sizce?

Unutmayalım ki, kadınlarımız yaşamımızın ve bu ülkenin temel taşlarıdır.

İnsanlığın temel taşı olan kadınlar, tarihin pek çok döneminde büyük sıkıntılar geçirse de öneminden bir şey kaybetmemiştir.

İnsanlık da anlamıştır ki; kadın olmadan asla hayat olmaz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler