Ayşe Emel Mesci

Ataol Behramoğlu ile birlikte...

02 Mart 2020 Pazartesi

“Durmak olmaz ki bir kez halk için çıktın mı yola... Demiri tavında dövmek gerek ucunda ölüm de olsa...”

Şişli Belediyesi’nin “Doruktakiler” etkinliğinin ilk konuğu olan Türk şiirinin usta ismi, sevgili dostum, ayrıca da sürgün arkadaşım Ataol Behramoğlu için 24 Şubat’ta Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde düzenlenen gecede okudum bu dizeleri. Ataol Behramoğlu’nun “Mustafa Suphi Destanı”nın final bölümünden... Oyunu yurtdışında sahnelediğimizde, Tahsin İncirci’nin mükemmel müziği eşliğinde bu bölümü şarkı olarak söylerdim.

Mustafa Suphi Destanı

Mustafa Suphi Destanı” hem sürgünde kurulan Halk Oyuncuları için, hem de Ataol, Tahsin ve benim için özel bir yolculuktu. Bir şair, bir besteci, bir yönetmen olarak yan yana gelmiş, çabalarımızı birleştirmiş ve çok doğru bir sonuç elde etmiştik. “Destan” Stockholm’un en eski tiyatrosu olan Södra Teatern, Amsterdam Operası, Berlin’de Manufaktur Theater gibi sahnelerde oynadı; Paris’te Escalier d’Or Tiyatrosu’ndaki temsili Mikis Theodorakis izledi ve hepimizle sahnede kucaklaştı. Sonra da 1989’da Avignon Festivali tarihindeki ilk Türkçe oyun oldu “Mustafa Suphi Destanı.

Gazeteci Faruk Şüyün’ün yönettiği ve Ataol Behramoğlu’nun hayatından kesitlerin, o kesitlere tanık olmuş dostlarıyla söyleşerek yansıtıldığı gerçekten başarılı etkinliği izlerken, bir yandan da kafamdan Mustafa Suphi maceramız geçiyordu. Behramoğlu hem uzun soluklu şiirlerin hem de vurucu dizelerin şairidir. “Aşk iki kişiliktir”, “Ben ölürsem akşamüstü ölürüm”, “Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim” ilk aklıma gelenler... Peki ya Mustafa Suphi Destanı’ndan bu şekilde aklımda kalan bir dize var mı? Etkinlikte okuduğum dizelere elbette bayılıyorum, ama destanın en başında yer alan ve bütün atmosferi beş kelimede çiziveren, benim için de tüm rejinin ilk esin kaynağını oluşturan dizeyi bir başka severim: “Karadeniz ıssız, karanlık bir denizdir...

Behramoğlu’nun “Ne çok hain” başlıklı son kitabında da -başlık, şairin hem duruşunu hem de öfkesini yansıtıyor- “Yunus Gibi” şiiri çarptı beni: “Korkan varsa konuşmaya/Anlam yükleyip susmaya/Gerek kalmadı korkmaya/Çünkü korkulan olmuştur./Sesime kulak ver gülüm/Tutsaklığa yeğdir ölüm/Nerde varsa böyle zulüm/Çaresi isyan olmuştur.

Dostluğundan onur duyduğum Ataol Behramoğlu için böyle incelikli bir saygı gecesi hazırlayan Şişli Belediyesi’ne ve Faruk Şüyün’a da ayrıca teşekkür etmek gerek. Kim bilir, bir gün de belki “Mustafa Suphi Destanı”nın filmini seyirciye izlettirmek isterler, biz de Ataol Behramoğlu ve Tahsin İncirci ile birlikte seyirciyle söyleşiriz, yaşadığımız bu ortak macerayı onlarla paylaşırız...

‘Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün’

Çok acı günlerden geçiyoruz, sürekli ölüm haberleri geliyor, gencecik çocuklar vurulup vurulup düşüyorlar, ne uğruna? Siyasetçiler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar ortak bir bildiriyi imzaya açtılar. Metin şöyle: “Biz aşağıda imzası olanlar, ülkemizin bir çıkmazın içine sürüklendiğini, evlatlarımızın başka bir ülkenin topraklarında savaştırılırken can verdiğini, dünya kamuoyu ve halkları nezdinde küçük düşürüldüğümüzü, ülkemizin emperyalizmin maşası, dinci terörün hamisi olarak konumlandırıldığını görüyor ve tüm bu olumsuz gelişmeleri durdurmak için harekete geçmek gerektiğini düşünüyoruz. Gerçekler ortada, durum açıktır. Suriye topraklarındaki askeri varlığımız derhal son bulmalı, askerlerimizin salimen evlerine dönmesi sağlanmalıdır.” İmzamı atıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları