Bu iktisat bize nerelerden geldi? (8)
Bilsay Kuruç
Son Köşe Yazıları

Bu iktisat bize nerelerden geldi? (8)

23.06.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Mevsimin son yazısı ile bu diziyi  noktalayalım. Yazdıklarımı  yinelemeyeyim. İleride  satırbaşı olacaklar varsa onlara dikkat  çekeyim. Kapitalizmdeyiz ve onu  konuşuyoruz. Onu kavramalıyız.

KISA BİLGİ

İki yüzyılı aşkın süredir gelişip  kurumlarını oluşturmuş kapitalizm,  1970’lerde, sermaye sınıfının  “servet”e doğru yol alacağı bir  rotaya yöneliyor. İnsana değil,  servete doğru. İnsanı buna göre  şekillendirecek bir kurguya doğru.  Tarihte önde gelen “görevi” üretimdi.  O zeminde emek-sermaye çelişkisinin  boğuşmalarıyla yorulmuştu da bir  makas değişikliği mi yapıyor? Derin  konu! Ancak görünen o ki bilimin  pratiğe dönüşmesidir diyebileceğimiz  “teknoloji” bu yeni rotaya tabi oluyor.  Rotanın senaryosu var. Onda siyasette  demokrasi arayışı yok. Siyasette  “zor”la elde etme var. İçte ve dışta  “hır çıkarma”, siyasette kimliğin  belgesi gibi “tedavül”e giriyor.

KRİZ VE GÜÇ

Servete yol alan rotada sermaye  “para damarı”ndan, finans  piyasalarından genişledi. Ana damar  oldu. Daha önce yazdım, paylaştık.  Sermayenin “olmazsa olmaz”ı  kriz de bu damarın şişmesinden,  balonlaşmasından doğacaktı. Öyle  oldu. “Para damarı”nın piyasaları  denetlenemezdi, “serbest”ti. İşte o  damar “içten patladı” (“implosion”).  Yer: Sistemin ve senaryonun merkezi  Amerikan ekonomisi ve onun kalbi  Wall Street. Tarih, 2008.

Burada ilginç bir noktaya geliyoruz.  Servete odaklanmış rotada “varlık  piyasaları” ve bunu besleyen “gölge  bankacılık” (“shadow banking”)  sınıfsal gücün ana ekseni olmuşlardı.  2008’de ikisi birden çöktü. “Büyük  Çöküş” bir “obruklar silsilesi” idi.  (Meraklı okur, o tarihte Dow Jones  ve Nasdaq piyasalarının çöküşüne  bakmalıdır.) İlginç nokta da burada  ortaya çıkıyor.

Sermayenin sınıfsal gücündeki  “Büyük Çöküş” onarılabilecek mi? Kim  onaracak? Kriz, bir akademisyenin  deyişiyle zaten “Finansın  Yamyamlaşması”ndan doğmadı mı?  (Samuel Knafo, 2021) O finans kendini  ve başkalarını yiyip bitirmedi mi?  Kapitalizm çökmeye mi bırakılacak?  Bir rota değişikliği ile sermaye servete  giden yoldan vaz mı geçecek?  

Karar: Kapitalizmi kurtaracak güç  vardır! Sermaye sınıfı ve dünyanın  “ağa devleti” bu tarihi senaryoda  başlangıçtan itibaren kaynaşıp  özdeşleşmiştir. Rotayı başından beri  destekleyen devlet onarımı yapacak  ve rotayı yerine oturtabilecek “tek  güç” olarak kendi gücünü harekete  geçirecektir. Onarım usulünce  olmazsa, usuller dışında yapılacaktır.  Bunu dünyaya göstermek şarttır.  Oyun dünya çapındadır.

“Ağa devlet” buradan, böyle baktı.  Kapitalizmin kaderi ve işleyişi benden  sorulur, dedi. Tek yol servet, dedi.  Krizi kapitalizme mesaj olarak gördü.  Ve kendi gücünü dünya çapında  takviye etmek, kanıtlamak için fırsat  saydı. Devlet, yani FED ve Hazine  böylece birlikte, tek güç olarak sistemin merkezine oturdular. Dünya  ekonomisinin tartışılmaz ağırlık ve  güç merkezi olarak kabul edildiler.  1979’un “Volcker Balyozu”ndan  sonra, “ağa devlet” 2008’i de “balyoz  gibi” kullandı. 

SİZİ ŞÖYLE ALALIM

Türkiye kapitalizme “giriş”ini 2000’lerle, dünya kapitalizmine alınarak yaptı. Öz olarak, pratik olarak “tarihi geçmişi” bu kadar. Daha önceki kapitalist kırıntılar son 20 küsur yılın profillerini, çelişkilerini, krizlerini açıklayamıyor.

 “İç menfaat oluşumları” 2000’lerin ülke sermaye sınıfı oluyor. “Sınıflığı”nı dünya kapitalizminin 1970’lerle başlayan, 2000’lerle tam gaz ilerleyen senaryosundan alıyor. 2000’lerin “ittifak”ında siyasal kimlik buluyor. Önce ve devamında, daha önce, Cumhuriyetle oluşmuş ve birikmiş toplum “varlıkları”nın tümüne “meta” olarak bakıyor ve el koyuyor. Çünkü geçmişinden gelen, toplum çapında bir “üretim tarihçesi” yoktur.

Sonra, bu “varlıklar”a “dolar”la fiyat biçiyor ve onları “satılık meta” olarak satıyor. Çoğu elden ele geçiyor. “Her şey satılıktır kapitalizmi” de denilebilir. Ve bu noktada duruyor. Daha gelişmiş bir “üretim aşaması”na geçebilecek “tarihi ciddiyet”e sahip değil. Bu “reel” aşamaya geçmenin “gücü”nü oluşturamıyor. “Dolar”la beslense de krizleri finansal değil “reel”dir.

Çünkü “gelişme”, “reel bir şey”dir. Bir sosyal sınıf sahip olduğu üretim tarihçesinin görgüsü ile gelişir. Bununla iddia sahibi olur. Son 20 küsur yıllık sermaye sınıfının o görgüsü, onunla oluşacak “reel” gücü yok, “reel zafiyeti” var. Krizleri, kurduğu “ittifak” gereği hem ekonomik hem siyasaldır. İç içedir. Krizlerinden “gücün onarımı” değil, çaresizlik senaryolarının çıkması doğaldır. Dünya ekonomisinde yerinizi belirlemek için birikmiş bir üretim örfünüz, görgünüz yoksa size kendi belirleyecekleri bir yer gösterirler. Buyurun, size şu yeri ayırdık, şöyle alalım, maşallah yakıştı, derler. Kapitalizmin özelliğidir. Çünkü ucuz emekle, ithalatla, dünya piyasasına ucuz mallar üretiyorsunuz. Yüksek faizle, piyasa değeri yüksek olmayan menkul değerlerle borçlanıyorsunuz. Ve hem ticaretinizi hem sermaye hesabınızı açıkla sürdürebiliyorsunuz. Dünya minderinde “güç sıkleti” tartısı bunlarla yapılıyor. Güreşçilerinki gibi. (Bir kenara not edelim, “ağa devlet” bu tartıya girmez. O, bir Fransız’ın gözlemiyle, “pek özel bir ayrıcalığa” (“exorbitant privilege”) sahiptir.)

YOLUMUZ FİNAN YOLU, GELİN

2008’in eylülünde Lehman Brothers çökerken “ağa devlet” harekete geçti. Piyasaların kredi sistemi devre dışı kalmıştı. Devlet ağır silah kullanacaktı. Bir “kapitalist devlet kredi sistemi” kuruldu. Hemen. FED “dolarları” ile dünya finans sisteminin kalbine yerleşti. Çünkü finans bu senaryo sayesinde bir “dünya dokusu” olmuştu. Bir “trol ağı”nın dibi kazıyıp tüm balıkları çekişi gibi dünya kaynaklarının yarattığı “fazla”ları merkeze sürekli olarak çekmek, öncelikle Wall Street’in peteğine bal yapmak, sonra “nema”ları dünyada dolaştırmak finansın baş göreviydi. İktisatçılar buna “recycling” diyorlar. Yani “dolaştır, dolaştır” !  

Önce FED, çok derin bir kuyudan su çeker gibi trilyonlarca “dolar”ı çökmüş piyasalara boca etti. Ne kadar? Çeşitli araştırmalar çeşitli sayılar veriyor. Daha önce yazdım. Tümü “örtülü” 16 trilyondan, 28’e, 48’e kadar değişen büyüklükler var. Kapitalizmin “yüreğine su serpmek” böyle oluyor! Dikkat: FED bunu sanayie vermedi. Tümünü finansa verdi. Demek ki neymiş? Rota değişmeyecek, senaryo devam edecek.

Yeter mi? Yetmez ama evet. FED “dolarları” ile finans üzerinden dünyaya likidite ihraç edersek, kapitalizmin “recycling”i sayesinde Wall Street’le dünyanın “fazlaları”nı toplayabiliyoruz. Ancak, unutmayalım, “ağa devletin kurduğu kredi sistemi” sadece Wall Street’i beslemeyi hedeflemiyor. Devletin Hazine’si bu “dolaştır, dolaştır”ın temel ayağıdır. “FED dolarları karşılıksızdır!” diye düşünenler yanılır. Çünkü o trilyonlarca doların karşılığı o devletin Hazine borç senedidir. Daha berrak söylersek, bunun dünyaca Böyle kabul edilmesidir. “Ağa devlet” 2008’in “Büyük Çöküş”ünden sonra dünyaya “Başka senaryo yoktur. Benim “FED+Hazine” ile önünüze koyduğum “Güç”ten başka bir güç yoktur” demiştir. Obama o yıllarda “Biz dünyanın en büyük borçlusuyuz!” sözünü iftiharla söylediği zaman, bunu söylüyordu. ABD federal borcu 2008’de 10 trilyon dolar ve GSYİH’nin (ulusal gelir, diyelim) yüzde 60’ı iken, 2020’de 26 trilyonla yüzde 105, 2024’te 35 trilyon’la yüzde 120’yi vurdu. Bugün 36 trilyon doları aşmış, gidiyor. Müzik henüz devam ediyor!

UYUM

Dünya olup bitenlere ne tavır aldı? Başkaldıran oldu mu? Ne münasebet. Kapitalizmin iri çevreleri durumu tam kestiremediler. İlginç tavırlar da oldu. Avrupa kapitalizminde önce bir bıyık altı gülümseme görüldü. Onların dilinde “schadenfreude” diyorlar. Birinin mutsuzluğundan keyif almak, diyebiliriz. Ama iki yıl geçmeden bulaşıcı kriz Avrupa finansını vurunca, oradan “Yandım Allah”ın Frenkçe çevirisi olan sesler geldi! Neyse, kısa sürede “ağa devlet” desteğiyle Avrupa’nın uyumu sağlandı. Buna girmeyelim.

“Uyum” 1970’lerden sonra kapitalizmin sözlüğüne yerleşti. Sihirli bir anahtar sözcük oldu. Sonra, rota belli olup senaryo işlemeye başlayınca “her eve lazım” kabilinden işleklik kazandı. 1990’larla, ekonomi zeminini aşıp siyaset dünyasının söylemlerinde de bir yeni parola değerine sahip oldu. Bunu merak ediyorsak “uyumun simgesi” için “sol”a bakmalıyız. Doğru sonuç alabilmek için daima “sol”a bakacaksınız. Yanılmazsınız. 1990’ların sonunda uyum testi “simge” olarak Blair’i göstermişti. Şimdi de Starmer’ı gösteriyor. “Sosyalist Enternasyonal” mi? Hani, 1914’te kapışacak kapitalizmin savaş bütçeleri için onay veren kuruluş mu? Şimdi ne yapıyor acaba? 

1973-74’TE MİYİZ?

Bu yazı “savaş”tan az önce yazıldı. 16 Haziran’da basımı ertelendi. Şimdi, yazının son bölümünü çıkarıp, değiştirip “savaş”ın ekonomide dünyaya ve bize “hediye”si olacak ilk etkiler üzerine birkaç söz söyleme zorunluluğu doğuyor. Sözü söyleten, daha önce görüp yaşadığımız 1973- 74 “filmi”dir. Yine yeniden çevrilen, benzer “artistler”le oynanan bir Hollywood prodüksiyonundayız galiba.

İlk etki, ekonomilerde stok ihtiyacının ve böylece “dolar”a talebin artışıyla bu “nesne”nin fiyatının artışıdır. Yapay bir fiyat yükseltme operasyonu! Stok artışı kadar önemli olan temel girdilerin, başta enerji hammaddeleri, fiyatlarının artışı olacaktır. Bunların ödemesi de “dolar”la yapıldığına göre, bu daha kalıcı bir etki yaratır.

Zincirleme etki, başta sanayi girdileri olmak üzere “yaylım ateşi” şeklinde fiyatların artışıdır. Sanayi ülkeleri kazanır. Ekonomide ithal bağımlılığına alışmış ülkeler, başta Türkiye gelmek üzere, kaybederler. Sermaye sınıfının ekonomiyi 20 küsur yıl önce dünya kapitalizmine hediye ettiği bir ülkede, bu “savaş prodüksiyonu” önce dış açığı büyüterek ek “dolar” gereksinmesi yaratır. Yani, birkaç yönlü etki yapar. Fiyat ve “dolar” etkileri kaçınılmaz olarak “daha çok TL” gereksinmesi demektir ki sermaye sınıfının “üretim tembelliği”ni hesaba katınca, daha çok TL, daha yüksek enflasyon demek olur. Bunlar 19 Mart’ın “sermaye kaçışı” ile akraba etkilerdir.

Bunlar ilk “reel” etkiler. “Deflasyon misyonu”na kilitlenmiş bir finansal tabloda yaşadığımıza göre, TCMB’nın rezerv yönetimi başta olmak üzere “swap”ların ve repoların “pahalılaşacağı”nı, banka bilançolarının habire yeniden düzenleneceğini ve bunların topluma maliyetini düşünelim.

Kısaca, kendini 20 küsur yıl önce dünya kapitalizmine vermiş, ucuz emek, ucuz mallar ve hizmetler ve yüksek borçlanma zorunluluğu giysisini giymiş bir ekonominin işi 1973-74’ten daha zordur. Hele, o gün söz konusu olmayan bir “deflasyona kilitli” iktisat bakışını hesaba katarsak.

“Ağa devlet”in dünya stratejisinde, bugünkü “servete koşan” senaryosundan vazgeçememenin açmazını başta bölgemiz olmak üzere dünyada sürekli savaş gerginliği ile telafi etme ve bağdaştırma tablosu nereye varır? Bu apayrı yazılacak bir yazı oluyor. Erteleyelim.

İlgili Konular: #finans