Cumhurbaşkanımız artık iyice 80 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının babası rolüne soyundu. Küçükken çocukları “bak bunu yemezsen iğneci gelip iğne yapacak” diye korkuturlar, Cumhurbaşkanımız da bizi “bak bana oy vermezseniz karnınızı doyurmam” diye korkutmaya çalışıyor. Bu konuşmaları Allah aşkına kimler yazıyor ve kaç para alıyorlar, gerçekten merak ediyorum.
Birincisi sayın Cumhurbaşkanım siz (yalakalarınız dışında) kimsenin karnını doyurmuyorsunuz. Sadece sosyal bir devletin yapması gereken yardımları yapıyorsunuz. Çünkü karnını doyurduğunuz ve her ihtiyaçlarını karşıladığınız kesim, çok aç, siz de devletin bütçesini kendi paranız olarak gördüğünüz için ha bire onları besleyip duruyorsunuz. Biraz fazla beslediniz, sandınız ki, para hiç suyunu çekmeyecek, gökyüzünden para yağacak, bunu da düşünmüş olabilirsiniz, çünkü beslediğiniz tarikat yöneticileri içinde kendilerinin Allah’la konuştuklarını iddia edenler var. Bu durumda Allah’la konuşanlar para da yağdırabilirler. Böyle düşünebilirsiniz.
Bilmelisiniz ki, danışmanlarınız size hatırlatmalı (bir iş yapsınlar bari) insanların karınlarını doyuramıyorsunuz, bir kısım yurttaşınız şu ramazan günlerinde evine ekmek götüremediği için sessizce bir odaya geçip kendini asıyor, bir kısım yurttaşınız E-5’e çıkıp müşteri bekliyor, kadın erkek fark etmiyor, bir kısım yurttaşınız işsizlikten bunalım içinde bu nedenden gençler arasında uyuşturucu kullanımı hızla tavan yaptı. Onların karınlarını doyuramıyorsunuz, benden söylemesi.
Gökten para yağmayınca, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesini bütçeye kattınız. Şimdi bunu harcıyorsunuz ve karşılıksız para basıyorsunuz. Şu İhtiyat Akçesi meselesini biraz açalım, Anadolu kültüründe biz buna “kefen parası” diyoruz. Annelerimiz, büyük annelerimiz mutfak harcamalarından artırdıklarını hep bir köşede saklarlar. Ve buna hiç dokunulmaz ne zaman ki, aileden biri hastalanır, depremde ev yıkılır bu para o zaman harcanır. Merkez Bankası’ndaki ihtiyat akçesi de doğal afetler, savaş ve salgın hastalıklar zamanında kullanılmak üzere bir köşede durur. Şimdi sıra bu akçeye geldi. Yani bizim kefen paramızı, özellikle İstanbul’u geri almak için fütursuzca harcıyorsunuz. Ve ‘bak bana oy vermezsen karnını doyuramam’ diyerek de bizleri tehdit ediyorsunuz!
Oysa bizim vergilerimizle Osmanlı Padişahlarının bile oturmadığı muhteşem bir sarayda oturuyorsunuz. Diyanet’e yurtdışında cami yaptırsın diye (gösteriş için) 30 milyon dolar veriyorsunuz. Üç mü dört mü özel uçağınız var, iki bin tane de korumanız. Yalakalarınız da öyle, psikolojide şöyle bir tez var; sürekli harcama yapmak, sürekli para para demek, beynin sağ lupunu etkiliyor, bu lup hazlarla ilgili, kumar, uyuşturucu ve aşırı seks beynin bu lupunda geri dönmesi mümkün olmayan hasarlar oluşturuyor, avantadan para kazanmak da, beynin bu kısmını etkiliyor, beyin “daha daha” diyor ve sonuçta ağır bir bağımlılık gelişiyor. Bu Amerika’da yüzlerce deneyi yapılmış bir tez. Neden siz ve size yakın olanlar bir türlü doymuyor. “Hep bana, hep bana”, diyor. Oysa doyurmam diye tehdit ettikleriniz, her türlü ihtiyaçlarını karşıladık dedikleriniz sadece daha iyi bir hayat istiyorlar, kendilerinden vazgeçtiler çocukları için istiyorlar. Çünkü siz onların vergileriyle doymak bilmeyenleri doyuruyorsunuz, yoksa tehdit ettiğiniz onlar mı?
Bugün 19 Mayıs, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için Samsun’a ayak bastığı gün. Ülkenin her yerinde binlerce insan bugün yeniden bir Kurtuluş Savaşı başlatıyor. Onlar emekleriyle geçinen, yoksulluk çeken emekçiler, işinden atılan işçiler, atanmayan öğretmenler, çocukları için daha güzel bir hayat isteyenler. “Her şey Güzel olacak!” sloganlarıyla birbirlerini selamlıyorlar. Onların karınlarını siz doyurmuyorsunuz, kimi kâğıt toplayarak, kimi organik tarım yaparak, kimi annesinin babasının evine sığınarak yaşamaya çalışıyorlar. Onları tehdit edemezsiniz, çünkü onlar emeğin ne olduğunu biliyorlar ve insanları kefen parasına bile muhtaç ettiğiniz bu güzel ülkede daha adil, daha eşit yaşamak istiyorlar. Ve en çok da yargının artık ayyuka çıkan kararlarından hicap duyuyorlar. Bilin istedim.
‘Haberin olsun karnını doyurmam!’
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...