Levent Tüzel

Hep söylendiği gibi: Yalnız değilsiniz...

09 Haziran 2017 Cuma

Sizlerin izlediği yayın çizgisi kabul edilemez bulunmuştu. Hukukta yeri olmayacak şekilde sordular: Neden yayın politikanızı değiştirdiniz? Bununla darbecilere mi hizmet etmek istiyorsunuz? gibi akıldışı bir suçlamaya muhatap oldunuz. “Kötü” bir şey yapmıştınız. Gizli kalması gereken, halkın kendi geleceğini etkileyen ama asla bilmemesi gereken, aslında her devletin bir şekilde “milli çıkarlar” vb. gerekçelerle yaptığı silah sevkıyatını deşifre etmiştiniz. Daha doğrusu kamuoyunca öğrenilmiş, faş edilmiş bu haberi bir kez de siz görüntüleri ile yer vermiştiniz. İşte bu gazetecilik çalışması vatan hainliği ile eş tutuldu. Çünkü bir yanlış işi ortaya çıkardı. Bir yalan söylemi deşifre etti. Bir otoriter despotik yönetime “bu işler senin söylediğin gibi değil” demiş oldu.

Değerli Cumhuriyet emekçisi dostlarım,

“Bedelini ödeyecekler!” Gerçeklerin bilinmesini istemeyenler ya da yürüttükleri savaş siyasetinin gerçek yüzünün görülmesini istemeyenler sizin için böyle buyurdular. Doğrudan hedef gösterildiniz ve bağımsız olması gereken yargı “gereğini” yaptı.

Tıpkı AKP iktidarının siyasetini onaylamayan, savaş operasyonları ve milliyetçi söylemlerle gözlerin kör olmasını bekleyenlere inat itirazlarını çekinmeden ortaya koyan binlerce muhalifin başına geldiği gibi... Sadece barış isteyip “Çocuklar ölmesin” dedikleri için unvan ve kürsüleri elinden alınan, işsizlikle cezalandırılan akademisyenlere ödetilmek istenen bedel gibi... Aslında tekçi rejimini bütün bir topluma dayatan anlayışın vermek istediği mesaj buydu; biat etmeyip itiraz ederseniz başınıza olmadık her iş gelebilir. Basın mensuplarına düşen ise açık tehditti: “Ayağınızı denk alın!”

Sevgili dostlar,

Hep birlikte gördüğümüz bir şey var.15 Temmuz’dan sonra daha belirgin olacak şekilde bütün topluma bir darbe ve terör korkuluğuyla ayar verilip toplum hizaya çekiliyor. Hukukun temel ilkeleri normları bir kenara atılarak rejim neye ihtiyaç duyuyorsa o çerçevede işlem yapılıyor. Tam bir fiili güç işleyişi. Başka türlü muhalif herkesin, sadece gerçeklere işaret edenlerin terör yaftasıyla susturulmaya çalışılmasının izahı yok. Hukuksuzluğu görecek, uluslararası normları, sözleşmeleri dikkate alacak, şikâyet dinleyecek bir makam da yok. Eskiden bu duruma anlat derdini Marko Paşa’ya deniyordu galiba. Anayasa, yasalar, parlamento gibi bilinen norm ve mekanizmalar dolaba kaldırılınca; OHAL/KHK ile ülke “güzelce, keyfince” yönetilince yani “huzur” böyle tesis edilince huzursuzluk çıkartanların payına da uzun süreli yoksunluklar düşüyor. İşinden, özgürlüğünden, hayatından yoksunluk.. Yönetim işini böyle halletmenin tadını alanlar, dünya âlemin olur mu böyle şey dediğinde sözü; tıpkı bir zamanlar edilen “ne istediniz de vermedik” söylemindeki gibi “ne istiyorsunuz da olmuyor?”, Ülkeye huzur gelene kadar OHAL kalkmayacak oluyor.

Durum vaziyet tespitini uzatmadan birçoğumuzun sorduğu “Bütün bu ahval karşısında ne yapmalı, ne yapıyoruz” kısmına gelmek istiyorum.

16 Nisan referandumu bu tek adam, tek parti rejimi dayatmasının bunalttığı kesimlerdeki birikimi ortaya çıkarttı. Hukuksuzluğun, güvencesizliğin her geçen gün daha büyüttüğü endişelerimizin, arayışlarımızın karşılığının birleşmek, birlikte bir güç oluşturarak mücadeleye girişmek olduğu herkesin kafasından geçen ve ifade edilen görüş. Bunun tek hedef ya da yolunun demokrasi, demokratik bir ülke inşa etmekten geçtiğini anlıyoruz. Tek partinin tekelci dayatması karşısında demokratik parlamenter bir sistemin savunulması. Tabii ki sosyalistler ve gerçek demokratlar açısından bunun bugünün güdük parlamenter işleyişi değil de halkın her düzeyde seçilmiş meclisler eliyle özyönetimine dayanan demokratik bir ülke anlamına geldiği ortada. Bu hedefe kavuşmanın güçlükleri yanında moral unsurlar azımsanmayacak durumda. Bilirsiniz tarihimizde gerici istibdat rejimlerinin kötülükleri kadar unutulmayacak mayıs haziran aylarının direniş ve mücadele örnekleri de mevcuttur.

Değerli dostlar,

200 günü çoktan aşan tutukluluğunuzun, hukukun bir kenara bırakıldığı günümüzde daha ne kadar süreceği belli değil. Kısıtlı zamanlarınızı meşgul etmek istemediğimden yüz yüze görüşemesek de duygularımızın çok ortak yönü olduğunu biliyorum. Özellikle tanış olduğumuz ve birçok şeyi paylaştığımız hukukçu arkadaşlarım beni anlayacaktır. Tez elden sizler ve bu tekçi rejimin bedel ödetmeye soyunduğu tüm insanların özgürlüklerine kavuşmasını diliyorum. Hep söylendiği gibi yalnız değilsiniz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları