Mehmet Ali Güller

Güvenlik stratejisi nasıl oluşturulmalı?

30 Temmuz 2020 Perşembe

Birkaç yıldır “gerçeküstü” bir siyasal iklim içindeyiz: Meclis kürsüsünden, miting alanlarından, ekranlardan, köşelerden kılıçlarını çeken çekene...

Suriye’de Esad’ı devirme hedefi ne ki? Libya’da Hafter’i indirmeler; Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Lübnan ittifakını dağıtmalar; Libya’da Mısır ordusunu yenmeler; Ege’de Yunanistan’a diz çöktürmeler; Kafkasya’da Ermenistan’a had bildirmeler; Körfez’de Katar’ı korumalar; Afrika’da üs ve askeri açılımlar...

Duruma göre Libya nedeniyle Rusya’ya ayar vermeler; duruma göre “Eyy Amerika, eyy Avrupa” demeler...

Bu siyasal iklime toplumun kendini kaptırmasında Diriliş türü dizilerin, Ayasofya’yı sanki İngiliz işgalinden kurtarmış gibi propaganda yapılmasının, hemen her gün Osmanlı tarihi ile övünmenin, bir köprülü kavşağı bile sanki Batı’ya rağmen açıyormuş gibi yapmanın ne derece etkisi var, incelenmeli...

AKP’nin oluşturduğu sanal dünya

Tüm bu süreçte şunları söyledik: Esad’ı devirme hedefi yanlıştır, Ankara Şam’la anlaşmalı. Libya anlaşmasının sonuç vermesi için Doğu Akdeniz’de başka ülkelerle de deniz sınırı anlaşması yapmaya çalışılmalı; örneğin İsrail’le, örneğin Mısır’la... Doğu Akdeniz’deki ittifakı bölecek diplomatik hamleler üzerinde durulmalı... “Rusya’yla anlaşıp bunu ABD’yle pazarlıkta kullanma” yanlışı bırakılmalı...

“Ankara, Trablusgarp’a asker göndermek yerine Şam ve Kahire’ye diplomat göndermeli” dedik özetle...

Ayasofya açılışında kendini yeniçeri gibi hisseden aktakım ise ekranlardan, köşelerden bizlere “muhtıra” verdi: Önce diplomasi diyen bizler, Türkiye’nin büyük gücünü göremiyorduk; ABD ve Rusya’yı birbirine karşı kullanan o kökleri Abdülhamit’te olan Erdoğan taktiklerini anlayamıyorduk; AB ülkelerine had bildiren o kökleri Kanuni’de olan Erdoğan siyasetlerini kavrayamıyorduk!

Kuşkusuz tam bir sanal dünyaydı bu elbette...

AKP diplomasiye çark etti

Önemle belirtelim: Sınırı hesaba katılmadan arkasına sığınılan kaba güç, uluslararası ilişkilerde bir getiri sağlamaz fakat başta itibar olmak üzere çok şey kaybettirir!

Şimdi de öyle oldu. Sürdürülen “kaba güç” siyaseti, yerini birden diplomasiye dönme eğilimine bıraktı! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Erdoğan’ın Güvenlik ve Dış Politikalar Başdanışmanı İbrahim Kalın, “önce diplomasi” mesajı verdi, Almanya’nın AB dönem başkanlığında diplomasiye ve müzakerelere öncelik vereceklerini ilan etti ve Erdoğan’ın şu kararını duyurdu: “Madem müzakereler devam edecek bir görelim önümüzü, bir müddet bekletelim.” (CNN Türk, 28.7.2020)

Ne olmuş oldu yani? Yunanistan’a silah gösterirken, masaya oturmayı kabul etmiş oldular!

Böylece Türkiye’ye itibar kaybettirdiler ama daha önemlisi Türkiye’nin askeri kapasitesini caydırıcı olarak kullanabilmesini sulandırdılar! Ki bunun olumsuz sonuçlarını yakın zamanda göreceğiz...

AKP’nin Atlantikçiliği

İbrahim Kalın’ın açıklamasıyla “önce diplomasiye” dönülmesi sorunları çözmüyor kuşkusuz. Çünkü Türkiye’nin güvenlik stratejisinin oluşturulmasındaki temel yanlışlık sürüyor.

Şöyle ki, Ankara güvenlik stratejisi oluşturabilme işinin daha başlangıcında yanlış yapıyor; Türkiye’nin güvenliğine baş tehdidin nereden geldiğini doğru saptayamıyor!

İki gün önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar -çeşitli başkentlere ilan eder gibi- Türkiye’nin “güvenlik politikaları” açısından üç mesaj verdi:

1)Türkiye ve ABD’nin geçmişte birçok kez yaptığı gibi daha olumlu bir yola gireceğine inancımız tamdır.

2) “NATO Türkiye’nin güvenliğinin merkezindedir.”

3) “AB’ye üyelik bizim stratejik bir hedefimiz olmaya devam ediyor.

Baş tehdidi saptayamama sorunu

Türkiye’nin güvenliğine tehdit ABD’den gelirken, Washington Türkiye’yi güneyinden yani Irak ve Suriye’nin kuzeyinden tehdit ederken, Washington Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den karşıt cephe inşa ederek tehdit ederken, Washington Türkiye’yi “ekonomi sopasıyla” tehdit ederken, Washington Türkiye’yi “şu silahı vermem, verdiğim şu silahı da kullanamazsın” diye tehdit ederken, Washington Karadeniz’e girme hedefiyle Türkiye’yi bölgesinde Rusya’yla karşı karşıya getirmeye çalışırken, Washington “Ermeni soykırımı” sopasıyla Türkiye’yi sürekli baskı altında tutarken, Washington Kıbrıs’ta Türkiye’nin tam karşısında yer alırken, Ankara hâlâ ABD’yle “ortak çalışma” peşinde olursa, Türkiye’yi gözeten bir güvenlik stratejisi oluşturmak zaten mümkün olmaz!

Tehdidi doğru belirlemeyen, doğru strateji kuramaz. Doğru strateji kurulmadığında da tehdide göre dostdüşman ve ara güç ayırımı yapma, dostları çoğaltıp düşmanları azaltma taktikleri uygulanamaz.

Tehdidin kaynağı yanlış belirlendikten sonra ister kaba güç gösterin, ister masaya oturun, sonuç değişmez...

Türkiye’nin en önemli sorunu budur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları