Lamı, cimi yok, Erdoğan-Trump görüşmesi, iktidar çevresinin beklentilerini boşa çıkardı, ama bu bir “başarısızlık” tablosu değil, bu bir “kavrayışsızlık” meselesi. Yoksa, ortada dünya ve Ortadoğu gerçeklerini dikkate alanlar açısından “başarılacak” bir şey yoktu. Dahası, Erdoğan’ın ABD gezisinden hemen önce, ABD’nin PYD’ye silah verme açıklaması ile “bu mevzuyu zorlamayın” mesajı en güçlü şekilde verilmişti. Sadece, Kürt konusu değil, Türkiye’nin Ortadoğu’da büyük rol oynama hevesi de, Batılı müttefikleri tarafından çoktan önü kesilmiş bir hayal.
Bu gerçeği görmek için, en son, Musul operasyonuna katılma çabalarının boşa çıkmasını hatırlamak yeterli. Rakka operasyonu süreci de benzer şekilde işledi, işliyor. Mesele sadece Türkiye’nin kaygı, tepki, taleplerine rağmen Kuzey Suriye’de Kürt güçlerinin desteklenmesi değil, Türkiye’nin Ortadoğu siyasetinin tümden boşa çıkması. Bu arada, mesele sadece Batılı müttefikler değil, Rusya’nın tutumu malum, onun ötesinde Arap dünyası da Türkiye’nin Ortadoğu’da baskın rol oynama heveslerine karşılık vermedi, vermiyor. En yakın “dostlar”, Katar ve Suudi Arabistan bile “Türkiye gelsin de Ortadoğu’ya nizam versin” diye beklemiyor. Epey zamandır, Kuveyt Emiri ile idare ediyoruz. Bu şartlar altında, Türkiye’nin bölgenin büyük ve önemli bir ülkesi olmak dışında hiçbir kozu yok, o nedenle şartları zorladıkça daha kötü pozisyona düşüyor.
Neden bu noktada olduğumuza gelince, bir neden Ortadoğu ve dünyada dengelerin muazzam ölçüde değişmesi, karmaşıklaşması, diğeri ise, Türkiye’nin gerek iç siyaset, gerekse dış siyaset açısından kötü yönetiliyor olması. Halihazırda, Kürt meselesinin kötü yönetimi ile Ortadoğu siyasetinin boşa çıkması da, Irak ve Suriye’de, fazladan çakışıyor. Tüm bunlara tepki olarak Batılı müttefiklere terslenmenin hiçbir faydası yok, olmadığı da görülüyor. ABD ile ilişkilere nokta koymak, Almanya’yı İncirlik’ten atmak gibi radikal kopuş tehditleri, sadece Batılı müttefikleri değil, iki tarafı da zorlayacak aşırılık alametleri. Batılı müttefiklerine karşı radikal tepkileri ise, onları ürkütmekten ziyade Türkiye’den uzaklaştırıyor, Ortadoğu’da oyun dışına itiyor. Tüm bu gerçekler ortada iken, ABD’nin Türkiye’nin taleplerine kulak asmasını beklemek tam bir şuursuzluk örneği. Umutların yeni Başkan Trump’a bağlanması ise anlaşılır gibi değil, olsa olsa iktidar çevresinin dünya gerçeklerinden ne kadar bihaber olduğunun işareti.
Evet, Türkiye kötü yönetiliyor, bir partinin, zihniyetin toplumsal desteğinin, aldığı oyun yüksek olması, onu iktidara getirir, ama her iktidara gelen iyi yönetir, siyaseti sorgulanamaz demek değildir. Tam da bu nedenle, Türkiye’nin kötü yönetime mahkûm olması sadece bir iktidar değil, aynı zamanda muhalefet meselesi. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere, genel olarak muhalefet parti ve çevrelerinin de iç ve dış siyaset ufukları son derece dar ve sorunlu. Bakın, Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi, CHP’nin dış ilişkilerde uzman milletvekili Öztürk Yılmaz, iktidarı “Kuzey Kore kadar bile dik duramamak”la eleştirdi. Bu bile başlı başına bir skandal! Aklı başında bir muhalefetin gereği, “Türkiye’yi dünyadan koparıp, Kuzey Kore mi yapacaksınız” diye uyarmak iken, söylenene bakar mısınız?
Ana muhalefet, iktidar ile kof milliyetçilik/ devletçilik yarışına girerek iç ve dış siyaset açısından bir alternatif olma imkânını çoktan yitirdi. Kürt meselesinde iktidar çizgisine rehin düşmekle başlayan süreç dış politikada da devam etti, ediyor. Kimse kusura bakmasın ama CHP dışında kalan muhalefet çevreleri de sadece güçsüz değil, özellikle de dış siyaset konusunda ufuksuz. Saadet Partisi ve AK Parti’ye muhalefet eden İslamcı çevrenin neredeyse tamamı, maalesef Kürt meselesi ve dış siyaset konusunda AK Parti’den daha geri noktada. Hayır diyen MHP’li muhalifler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Bireyler ve küçük gruplardan ibaret demokratik muhalefetin dahi dış siyaset ufku en iyi ihtimal ile meçhul. Zaten bir ülkenin bu denli kötü yönetiliyor olması sadece iktidarı ile açıklanabilecek bir şey değil.
Kötü yönetim ve dış siyaseti
Yazarın Son Yazıları
‘Yeni devlet’
Müftü nikâhı ve İslami rejim
‘Hans’ın ne dediği’
‘Evrim teorisi’
Yeni Türkiye’nin tarih yazımı
15 Temmuz’un anlamı
15 Temmuz
Parayla saadet olmaz
‘Adalet Yürüyüşü’ ve 15 Temmuz
Rıdvan Bey, Katar ve diğerleri
Katar krizi
Yine hüzünlü bir bayram
Adalet istiyoruz!
Nerden başlasak nasıl anlatsak
Katar’ın başına gelenler
ABD, Türkiye ve Kürtler
Toplum yorgunluğu
Trump’ın yeni Ortadoğu siyaseti
İki veda
‘Devrime hazır olun’
Kötü yönetim ve dış siyaseti
‘Türbe, tarih, siyaset’
Fransız seçimleri ve demokrasi krizi
İslamcılık, çirkin itiraf
Yeni siyasi arayışlar
Hindistan ziyareti ve İslamcılar
Referandum sonrası Kürt meselesi
Nafile analizler
Her şeye rağmen
Son itiraz hakkımız, son kararımız Kesinlikle HAYIR!
İslamcıların Suriye ile İmtihanı
Fırat Kalkanı; ‘zafer’ mi ‘hezimet’ mi?
‘Vicdan ve adalet nöbeti’
En büyük tehlike
Dünya ve Türkiye; vahim vaziyet
En güzel evler, en iyi arabalar en kötü siyaset
18 yaşında seçilme hakkı
‘Hollanda krizi’nin ötesinde
‘Erdoğan ve liderlik’
‘Milli Kültür Şûrası’