Üniversite sıralaması yapan ticari şirketlerin tatsız bir iş modeli var. Kabaca şöyle: Sıralama için ölçütler belirlensin, bunların bir bölümü mutlaka makaleler ve atıflar olsun, toplanan sayısal veriler ve anketlerle desteklenen farklı ölçütler de eklensin. Bu ölçütlerin neyi ne kadar ölçtüğünün çok önemi yok. Yeter ki sonuçta sıralamada Harvard, Oxford gibi kalburüstü üniversiteler en üstlerde yer alsın. Böylece sıralamanın inandırıcılığı olsun, internet sitesine ilgi ve reklam çeksin, hatta sıralamada ilk 100’ün dışında kalan zengin ülke üniversitelerine ücreti karşılığında danışmanlık hizmeti verilsin. Sıralamalar çeşitlendirilsin (bölgesel, alan bazında, sürdürülebilirlik vb.) Nakit akışı sağlansın.
Bu iş modeli ile çalışan sıralamaların en bilinenleri QS ve Times Higher Education. Elbette benzer sıralamaları ticari olarak yapmayan kurumlar da var. Örneğin ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki URAP.
Peki nasıl oluyor da Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) URAP sıralamasında son dört yıldır sürekli gerilerken QS dünya üniversite sıralamasında son dört yıldır sürekli yükseliyor? Bunun için QS sıralamasının ayrıntılarına bakmak gerek.

Eğer anlamlı bir ölçüm yapılabiliyorsa bu skorların yorumu şöyle: Örneğin, akademik itibar başlığı altında BÜ, bu yıl QS dünya sıralamasında yer verilen 1500 üniversitenin yüzde 36.2’sinden daha iyi durumda. İlk gözümüze çarpan, 2023’ten itibaren eklenen istihdam sonuçları, uluslararası araştırma ağı ve 2024 sonrası eklenen sürdürülebilirlik başlıkları. Bu yeni ölçütlerle ağırlıklar değişiyor ve sıralama yıllar içinde karşılaştırılabilir olmaktan çıkıyor. Tek tek ölçütlerin skorlarını yıllar içinde karşılaştırmak istesek QS, 2026 sıralamasında skorların normalizasyon yöntemini değiştirmiş. Böylece bu olanak da kalmıyor.
SKORLAR NASIL BELİRLENİYOR?
QS, akademik makale ve atıf sayılarını Scopus veritabanından alıyor. Diğer skorların bir bölümü anketlerle bir bölümü de üniversitelerin sağladığı bilgiler ile belirleniyor. Her üniversite anketlerin yollanmasını istediği 400 adresi QS’e bildirebiliyor. Yeni eklenen başlıklar mezunlarla ilgili olduğu için 2023’ten itibaren BÜ skoruna olumlu yansımış.
Bunların yanı sıra, üniversiteler her yıl QS’e sayısal veriler yolluyor. Sıralamaların şeffaf olması önemsendiği için bu beyan edilen veriler QS’in internet sitesinde yer alıyor. BÜ’nün yıllar içinde beyan ettiği veriler şöyle:

Bu veriler bir yıl sonrasının sıralamasında kullanılıyor. Burada ilginç bir durum var: BÜ, 2020-2024 arasında QS sistemine hiç yeni veri yollamamış! Veri girilmezse, QS bir yıl önceki verileri olduğu gibi kullanıyor.
İLETİŞİM OYUNU!
2024’ten itibaren yeni veri girilmiş. Öğrenci ve öğretim görevlisi sayılarının arttığını görüyoruz. Fakat 2025 yılında beyan edilen verilerde öğrenci sayısı birden 11 bin 640’a, öğretim görevlisi sayısı 667’den 447’ye düşüyor! Bir yılda bu kadar çok öğrenci ve öğretim üyesi üniversiteden yok olmadığına göre burada bir gariplik var. YÖK istatistiklerine baktığımızda güncel BÜ öğrenci sayısının 15 bin 774, BÜ toplam öğretim görevlisi sayısının 706 olduğunu görüyoruz.
Peki bu beyan edilen verilerin skorlara nasıl etkisi var? Öğrenci sayısı az gösterilince öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı azalıyor, ilgili skor artıyor. Öğretim üyesi sayısı az gösterilince kişi başına düşen makale ve atıf sayıları artıyor, skor iki katına çıkıyor. Uluslararası öğretim üyesi sayısı olduğundan fazla beyan edilirse uluslararası öğretim üyesi skoru üç katına çıkabiliyor!
Böylece sıralamada farklı kriterler kullanmasına rağmen üniversitelerden veri beyanı istemeyen URAP sıralamasında BÜ yıllar içinde düşerken üniversitelerden sayısal veri, anket sonucu ve anketleri doldurmak üzere adres beyanı bekleyen QS sıralamasında BÜ’nün sıralaması yükseliyormuş gibi görünüyor. Sıralamalar akademik olmaktan çıkıp kurumsal iletişim oyununa dönüşüyor.
Boğaziçi Üniversitesi Prof. Dr. Taner Bilgiç