Olaylar Ve Görüşler

‘Cumhurbaşkanı Halktan Oy İster mi?’

20 Şubat 2015 Cuma

Halkın iradesi, Cumhurbaşkanı’na sadece ve sadece anayasada sayılan görev ve yetkileri vermiştir. Bu görev ve yetkilere aykırı davranmak sadece anayasaya değil, aynı zamanda halkın iradesine de aykırıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre önce Kırşehir’de miting havasında geçen konuşmasında “Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy verin” diyerek halka açık bir çağrıda bulundu. Bu çağrının altında yatan en önemli sebep kuşkusuz Başkanlık Sistemi’ne geçiş için Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ihtiyaç duyduğu milletvekili sayısına ulaşması gerekliliğidir. Bilindiği üzere Sayın Erdoğan birçok ortamda mevcut parlamenter sistemden duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmiş ve milli iradenin verdiği yetkiyi ideal şekilde kullanamadığını ifade etmişti. O halde burada sorulması gereken soru şudur: “Cumhurbaşkanı halktan oy ister mi?”

Cumhurbaşkanı tarafsız olmalıdır
Bu soruyu yanıtlamak için anayasa hükümlerine bakmamız gerekli ve yeterlidir. Anayasanın 101. maddesinde Cumhurbaşkanı’nın nitelikleri ve tarafsızlığı düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa siyasi partisi ile ilişiği kesilecek ve TBMM üyeliği sona erecektir. Bu hükmün getiriliş amacı maddenin başlığından da görüleceği üzere Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığını ve halkın her kesiminin Cumhurbaşkanı olmasını sağlamaktır.

Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri
Bunun yanı sıra, anayasanın 104. maddesinde Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Anılan hükmün birinci fıkrasında Cumhurbaşkanı’na devleti temsil etme, anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme görevleri yüklenmiştir. Bu iki görevi yerine getirmesi için de Cumhurbaşkanı’na birtakım görev ve yetkiler verilmiştir. Bu görev ve yetkiler anayasada “yasama ile ilgili olanlar”, “yürütmeye ilişkin olanlar” ve “yargı ile ilgili olanlar” şeklinde gruplandırılıp tek tek sayılmıştır. Cumhurbaşkanı’nın yasama ile ilgili görev ve yetkileri; yasama yılının ilk günü TBMM’de açılış konuşması yapmak, TBMM’yi toplantıya çağırmak, kanunları yayımlamak veya tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek, anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları halkoyuna sunmak, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmak ve TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermektir.
Cumhurbaşkanı’nın yürütme ile ilgili görev ve yetkileri ise Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, Başbakan’ın önerisi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek, gerekli gördüğünde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek, uluslararası anlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, TBMM adına TSK’nin başkomutanlığını temsil etmek, Genelkurmay Başkanı’nı atamak, YÖK üyelerini ve üniversite rektörlerini seçmek ve Milli Güvenlik Kurulu ve Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili birtakım görev ve yetkilerden ibarettir.
Yine Cumhurbaşkanı’nın yargı ile ilgili görev ve yetkileri de; Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini ve HSYK üyelerini seçmektir.

Cumhurbaşkanı seçim propagandası yapmamalıdır
Görüldüğü üzere anayasanın 101. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Sayın Erdoğan’ın partisiyle ilişkisi kesilmiş ve kendisi tarafsız bir statüye geçmiştir. Cumhurbaşkanı’nın bu tarafsız statünün gereklerini yerine getirmesi anayasal bir görevdir. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı görevine başlarken anayasaya ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalınacağına dair yemin etmiştir. Bu durumda Cumhurbaşkanı konumunda olan bir kimsenin bir siyasi parti lehine seçim propagandası yapması anayasaya açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Esasında bir Cumhurbaşkanı’nın genel olarak hükümet sistemine ilişkin eleştirilerde bulunması normal bir düzende kabul edilebilir bir durum olarak değerlendirilebilir. Ancak Sayın Erdoğan’ın beyanlarını anayasaya aykırı kılan unsur, kendisinin önceden genel başkanı olduğu siyasi partiye oy istemesi ve başkanlık sistemi adı altında hem genel seçimde hem de seçim sonrası olası bir referandumda kendisini halka oylatmak istemesidir. Başka bir deyişle burada anayasaya aykırılığı barındıran unsur Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığını açıkça yitirmesi ve yukarıda açıkladığımız görev ve yetkileri dışında eylemlerde bulunmasıdır.

Halkın iradesine aykırı davranmak
Sonuç olarak halkın iradesi, Cumhurbaşkanı’na sadece ve sadece anayasada sayılan görev ve yetkileri vermiştir. Bu görev ve yetkilere aykırı davranmak sadece anayasaya değil, aynı zamanda halkın iradesine de aykırıdır. Halkın oyuyla seçilenlerin, halkın ve rejimin teminatı olan en temel yasalara aykırı davranışlar sergilemesi, totaliter eğilim gösteren iktidar dönemlerinde görülen bir durumdur. Türkiye, totaliter rejime doğru giden bu yoldan bir an önce dönmelidir. Hukuka saygı ve hukukun üstünlüğü, bu dönüşün olmazsa olmazıdır.  

Av. UĞUR GÜNER

 

-

 

Başkanlık Dayatması

Dayatılan başkanlık sisteminin ne kadar gerekli olduğu propagandasının seçimlere kadar gündemi boğacağı tartışma götürmez. Zaten Cumhurbaşkanı, olması durumunda Türkiye’nin daha ileri bir noktada olacağını ileri sürerek düğmeye bastı. Cumhurbaşkanı’nın hukuksuzluğun, yolsuzluğun ve görgüsüzlüğün sembolü haline gelmiş KaçAk Saray’da ikamette diretmesi ve T.C. Anayasası’nca belirlenmiş sınırlar içerisinde hareket etmeyeceğini açıkça beyan etmesi ile zaten aksi bir durumun olmayacağı netleşmişti.

Yapay gündem çabası
Ülkenin artık kronik çözümsüzlük eğilimine girmiş, gizlenemez siyasi, ekonomik, hukuksal ve yaşamsal çarpıklıklarına odaklanmak yerine sanki tek eksik başkanlık sisteminin olmamasıymış gibi yapay bir gündem oluşturulacaktır. Hükümet de bu tiyatroya yeni Türkiye, paralel yapı, dozu iyice arttırılmış din istismarlı siyaset, biraz Osmanlıcılık, gerektiği kadar çözüm süreci oyalaması, oraya selam buraya selam ile katılacaktır. Eldekini tutmak ve zaman kazanmak adına yapacakları başka şey, kendi kitlesini oyalamak adına kullanacakları başka malzeme kalmamıştır.

Başkanlık sistemi olmayınca...
Ayan beyan ortaya dökülmüş yolsuzluklar, devamlı çarpıtılan hukuk, yok edilen özgürlükler, iş kazalarında kaybedilen bunca vatandaş, sınırlardaki kaos, artan işsizlik, insanlardaki mutsuzluk ve umutsuzluk, toplumun kutuplaştırılarak bölünmesi hep Başkanlık sistemi olmadığı içindi, öyle mi? Ülkenin ne sanat, ne kültür, ne spor, ne buluşlar, ne ileri teknoloji, ne eğitim alanında artık dünya çapında varlık ve başarı gösterememesinin sebebi de hep Başkanlık sisteminin olmamasıydı. Tarımı ve hayvancılığı neredeyse bitirerek kendimizi besleyecek olası her kalemi ithal ediyor olmamız, katma değeri yüksek ürünler üretemememiz, ihracat için gelişmiş ülkelerden nitelikli ara mal ithal etmek zorunda olmamız, katledilen çevre de hep başkanlık sistemi olmadığı içindi. Küresel arenada yitirilen itibar, sürekli sıcak para girişine muhtaç ekonomi, artan iç ve dış borçlar, sürekli açık veren cari denge, bir türlü gelmeyen yabancı yatırımların sebebi de hep başkanlık sistemi olmamasıydı.

Peki, başkanlık sistemi ne ile ilgili?
Aslında net bir şekilde görünen odur ki dayatılan başkanlık sistemi ne Türkiye Cumhuriyeti’nin ne de vatandaşlarının parlak, çağdaş, uygar, demokratik, yüksek refahlı geleceği ile ilgilidir. O, ülkeyi sarmalayan, her anlamda çürümüş hukuk dışı ve otokratik düzeni devam ettirebilmenin, dokunulmazlıkları garantilemenin, kişiye özel haksız kazanımları kesintiye uğratmamanın yegâne dayanağıdır. Halka yutturulmaya çalışılan yeni bir uyuşturucudur. İşin aslı din istismarlı siyasete, dışa bağımlı ekonomiye, üretmeden tüketmeye ve sadece yandaşını beslemeye endeksli bu model artık tükenmenin eşiğindedir.

Sorgulama zamanı
Bunca tecrübeden sonra artık hepimiz uyanmış olmalıyız. Örnek diye gösterilen ülkelerdeki güçler ayrılığının, hesap verilebilirliğin, sorgulanabilirliğin, yasalarla korunan sistemin, yerleşik ve içselleştirilmiş demokrasi ve hukuk anlayışının, özgürlüklerin, uygarlık seviyesinin nerelerde ve niye oralarda olduğunu bilmeliyiz. Bu niteliklerin sadece Başkanlık sistemi ile değil, parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerde de olduğunu, dolayısıyla özün gelişmişlik seviyesi ile ilgili olduğunu anlamalıyız. Bu niteliklerin ülkemizde artık neden olmadığını ve ülkenin bu acınası duruma nasıl getirildiğini sorgulamalıyız. Bu dayatmacı senaryonun gerçek amacını ve aslında kimin işine yarayacağını çözmeliyiz.
İhtiyacımız olan daha özgür, demokratik, laik, güçler ayrılığının insanların lehine çalıştığı, vatandaşlarının refah seviyesi yükselmiş, eşitlikçi, iç ve dış barışı sağlamış adaletli bir ülke. Bunun için bize özgür iradeli, akılcı, bilimsel bakış açısıyla olayları irdelemeyi bilen, hukuka saygılı, ilerici, çağdaş, demokrasiyi içselleştirmiş bireylerden oluşan bir yasama, yürütme ve yargı düzeni gerekli. Parlamenter sistemi değil, o sistemi yürütmeyen, kendi çıkarları doğrultusunda eğip büken ve çürütenleri çöpe atmalıyız.
Gerçekten istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Önümüzdeki seçimlerde başkanlık sistemini filan değil, işte tam da bunu oylayacağız!  

BURKON KADİR NAK Emekli Genel Müdür



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları