Önemli bir bilim insanı, ünlü bir ceza hukukçusu, üç yıl süren bir hastalık mücadelesinden sonra yaşama gözlerini kapamıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yarım yüzyılı aşkın süredir ceza hukuku ve mali hukuk alanında pek çok bilimsel araştırma yapmış, binlerce hukukçu yetiştirmiş, eserleri ile Türk hukukuna önemli yenilikler getirmiş Prof. Donay aramızdan ayrıldı. Bu yazı bir bilim insanının çalışmalarının, bir zaman diliminde kalmaması, genç kuşaklara ve günümüz hukuk dünyasına yeniden aktarılması amacı ile kaleme alınmıştır.
Donay’ın ilk çalışması “Para Cezası” başlığını taşıyordu. Bu yapıt, ceza hukukunda yeni bir bakıştı. Suçlunun, özgürlüğünü kısıtlama yönündeki klasik ceza hukuku anlayışının doğru olmadığı, sadece cezaevlerine insan kapatmakla insanın eğitilemeyeceği bu çalışmada vurgulanıyordu. Ayrıca, bu yapıtta idari para cezası kavramının ele alınması 1960’lar Türkiye’sinde çok önemli bir adımı oluşturmuş ve sonraki yıllarda idari para cezalarının giderek yaygınlaşmasını sağlamıştır.
“Mesleki Sırrın Açıklanması” suçu başlığını taşıyan çalışma da gelecek hukuk hayatına önemli bir kavramı, “kişisel sır kavramını” getirmekle öncü bir nitelik taşımıştır. 1978 tarihini taşıyan bu eserde Yeni Ceza Kanunu’nda yansımaları görülecek kavramların işlendiği tespit edilmiştir. Özel yaşam, bireysel sır, gizlilik, kişisel veri gibi kavramlar sonraki yıllarda genç bilim insanları tarafından Ceza Kanunu’na aktarılırken Donay’ın bu çalışmasından esinlenilmiştir.
YAPITLARI BAŞVURU KAYNAĞIYDI
“Sanığın Hakları” başlıklı profesörlük tezinde, Türk yargısına bir ufuk açma çabası vardır. Adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği, susma hakkı, suçsuzluk karinesi gibi kavramların geniş açıdan incelenmesi Türk hukukunda, bu tezi bir başvuru eseri yapmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesinin önemli maddeleri ile kararlarının ayrıntılı olarak incelendiği bu tezde belirtilen hakların yanı sıra “yasal, bağımsız ve yansız bir mahkemede yargılanma”, “makul bir sürede yargılanma haklarına” yer verilmiştir. Aynı çalışmanın son bölümünde yalnız sanıklara tanınan hak ve güvenceler başlığı altında günümüze de ışık tutan birtakım haklar ayrıntılı olarak irdelenmiştir. “...Sanığın kendisine yönelik isnadı, ithamı öğrenmesi, savunmayı hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olunması, sanığın kendini savunmak veya savunmasını bir müdafii yardımı ile yapması, tanıkların davet edilmesi ve sanık tarafından sorguya çekilmesi, tercümanın yardımından faydalanılması” gibi konular bu bölümde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Tutuklunun sorguya çekilmesi, yargıç önüne çıkması, salıverilmesi ve haksız tutuklanmada tazminat ödenmesi aynı bölümde incelenmiş diğer konuları oluşturmuştur. Bugün, bu kavramlar alabildiğine savunulmakta, uygulanmalarının zorunluluğu kuvvetle ileri sürülmektedir.
BÜYÜK BİR BOŞLUĞU DOLDURDU
Donay, Yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu kanunun açıklamasını madde madde ve çok geniş bir açıdan yaptığı gibi benzer bir çalışmayı Ceza Muhakemesi Kanunu ile ilgili olarak da yapmıştır. Son derece geniş bir açıdan kanunun incelenmesi, uygulama için gerçekten önem taşımış ve büyük bir boşluğu doldurmuştur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nu incelerken Donay, şunları da söylemiştir: “CMK’nın birçok maddesi eski yasanın hemen hemen aynısıdır. Bazı yeni kanunlar getirilmiş ve bazı değişiklikler de yapılmıştır. Bu değişikliklerin çoğu çok faydalı olmuştur. Bazıları ise yasanın temel hedeflerine aykırı düşmektedir. Bu açıdan yeni bir yasa yaparak uzun yıllardır yerleşik düzeni bozmanın büyük bir yararı olmamıştır. Her iki kitap ceza hukuku sorunlarıyla karşı karşıya bulunan hukuk öğrencilerini, hukukçuları; avukat, yargıç ve savcıları bilgilendirmek, sorunlara çözüm getirmek amacını taşımıştır.
Donay’ın bu son iki yapıtı adeta hukuk dünyasına bir çeşit “veda” niteliğindedir. Bu eserleri kaleme alırken sağlığını yitirmiş ve yıllarca sağlığına kavuşma mücadelesi vermiştir, bu durumun o kadar farkındadır ki Ceza Muhakemesi Hukuku kitabının önsözünde son olarak “kitabın yazılması sırasında aylarca büyük özveri gösteren tüm ailesine teşekkür etmeyi” bir gereklilik olarak belirtmiştir.
Prof. Dr. Köksal Bayraktar