Bu yazı, 78 yaşında bir yazarın feryadıdır; yazarken gözyaşlarını tutamadığı... Vücuduma güvenseydim, ne ağlardım ne yazardım; günlerdir TBMM önünde aç biilaç didinen, yağmurda, selde nöbet tutan ve hepimiz adına mücadele verdikleri halde seslerini duymadığımız köylü kardeşlerimizin yanında olurdum.
Sevgili okur, zannediyor musunuz ki “İklim Yasası, Maden Yasası” diye anılan mevzuat değişikliği ülkenin sadece küçük bir bölümünü ilgilendiriyor? Hayır. Öyleyse niye bu insanlar yalnız bırakıldı? Denilecek ki “muhalefet” kaç parça olsun? Doğru, parlamenter muhalefet, yani CHP, TİP, ve adı muhalife çıkmış partilerden birkaç değerli milletvekili canla başla uğraşıyor, elbette görüyoruz; yürekli, kararlı, iradeli bir mücadele yürüten CHP yönetimine ve mitinglere katılan on binlerce yurttaşımıza teşekkür borçluyuz fakat ne yazık ki yetmiyor; canını dişine takmış tarım erbabını destekleyemiyoruz ve Maden Yasası tıkır tıkır geçiyor!
Biz bir tarım ülkesiyiz. Yakın zamanlara kadar kendini besleyebilen birkaç ülkeden biriydik; şimdi halimize bakın! Tarım ürünlerinin niteliksizliği ve dudak uçuklatan fiyatları, nereye gittiğimizi göstermiyor mu? Daha da mı yok edeceğiz tarımımızı!
İklimleri tarımda çeşitliliğe uygun olmayan ama Sanayi Devrimi’ni ta başında yakalamış, sanayi ürünleriyle dünya piyasasını tutmuş, zenginleşmiş ülkeler, yürütebildikleri kadar tarımı asla ihmal etmezler; Almanya’ya, Hollanda’ya, İngiltere’ye bakın! Zira işin sonunun açlık olduğunun bilincindeler! Bizim sanayi Devrimi’ni tam olarak yakalayabildiğimiz bile tartışmalı.

ÖZ YURDUNDA KİRACI…
Atatürk boşuna mı “Köylü milletin efendisidir” demişti? Atatürkçü dernekler neredesiniz, niçin köylünün yanında değilsiniz! Tarım emekçileri sokakta eylem yapıyor, sosyalistler, haberiniz yok mu, neredesiniz? Meslek odaları, ya siz neredesiniz? Tarım yapamaz duruma düşen köylüye, yüzbinlerce insanımıza ne olanak sağlayacak işsizliğe batmış bu ülke, sayın beyler, hanımlar, hiç düşündünüz mü?
Hangi birini düşünelim diyorsunuz; AKP’nin yeminli yandaşlarının dışında kimseyi ikna edemeyen, vicdanları yaralayan hukuksuzluk süreçlerinde acı çekenleri mi, eğitimin sefaletini mi, karnımızı doyurmayan emekli maaşlarımızı mı, ülkeden ümidini kesmiş, küsmüş giden nitelikli gençlerimizi mi, yoksa “barış” gibi çekici bir isimle adlandırılmış, ancak niteliği ve koşulları biz yurttaşlara açıklanmayan esrarengiz süreçleri mi? Haklısınız ama...
Bugün Filistin’deki soykırım için hepimizin yüreği kan ağlıyor ama kaçımız bu acı maceranın en başında toprak meselesinin olduğunu biliyoruz ya da hatırlıyoruz? Filistinlilerin 20. yüzyıl başlarından, 2. Dünya Savaşı’nın sonunda İsrail devleti kurulasıya kadar Yahudi yerleşimcilere sattığı vatan parçalarıydı! Topraktı! Âşık Veysel’in “sadık yarim” dediği, insanın hamurundaki ve varacağı son mekân olan toprak!
Çok uluslu şirketlere toprağını tahsis eden, öz yurdunda kiracıya döner ve er geç bir gün, mal sahibi ona yolu gösterir!
ERENDİZ ATASÜ
YAZAR