Tekerlek mekânda, yazı ise düşüncede hareketi geliştirdi, uygarlıklar bu hareketlenmenin sonucu ortaya çıktı. O günden bugüne çok şey değişti.
Birinci değişiklik şuydu; bütün bu gelişmeler zekânın sonucu ortaya çıktı, şimdi zekâ çağı kapanıyor onun yerini yapay zekâ alıyor. Zekâ yapay olunca insan da giderek yapay bir hal alacaktır. Dolayısıyla yapay zekâlı bir insan türü doğacaktır. İnsanlığın doğuşundan itibaren et ve kemikten oluşan çeşitli insan türleri oluştu, bunların hepsi de sonuç olarak “insan”dı. Şimdi bunun yerine kablolardan ve elektrikten müteşekkil bir tür geliyor. Burada soru şudur; tür evrim mi geçiriyor yoksa kökten değişen yepyeni bir türle mi karşı karşıyayız? Biraz zaman gerekli bunu anlamak için. Dünün binlerce yıl süren evrimi yanında da bu süre bir iki gün gibi kalır.
İkincisi zekâya dayalı bu hareketlenme ile çok icatlar yaptı insanoğlu. Örneğin matbaayı buldu, atom bombasını icat etti. Ancak hiçbir matbaa kendi başına kitap yazmadı, hiçbir bomba nereye atılacağını kendisi belirlemedi. Ama insan zekâsının ürünü olan yapay zekâ bunu kendi başına yapabilir. İşte tehlike burada. Bu yeni türü biz mi yöneteceğiz yoksa o mu bizi yönetecek? Daha sert bir soruyla; onunla barış içinde yaşayabilecek miyiz yoksa onun kölesi mi olacağız? İşte sorudan ziyade sorun bu. Üstelik bu öyle hırslı bir tür ki insanı dönüştürmek için yanıp tutuşuyor. Şimdi kablo ve elektrik, su, et ve kemikten çok yer alacak insanoğlunun bedeninde. Bu yeni türün bir biçimi şimdilerde ortaya çıktı bile; “Siborg”lar: Yarı insan yarı makine.
KÖTÜLÜĞÜ DE KATMERLİ OLACAK!
Burada diğer bir nokta da etik mesele. Orada da insanoğlu kendine zarar veriyor. Çünkü her türlü hileye, yalana başvuran insanoğlu yeni türe “doğru, dürüst biri ol” diyemez, dese bile onlar bunu yemez. Çünkü bu makineler yaratıcısından ne gördüyse onu katmerli uygulayacak. Hem de onun aklının almayacağı bir hızla ve güçte.
Yani ruhunda iyilik ile kötülüğün iki köpek yavrusu gibi hırlaştığı insanoğlu açgözlülüğü ve de tatminsiz zevkleri sayesinde hep kötü köpeği besledi, iyi olanı küçüldü gitti bir köşeye sindi. Şimdi bu kötülüğü katmerli işleyecek bir tür geliyor. Onun şimdiki tam tahayyül edemediğimiz kötülükleriyle karşı karşıyayız. Nasıl ki insanoğlunun yaptığı her şeyi misliyle yapabiliyorsa yapay zekâ kötülük söz konusu olduğunda onu da misliyle yapacaktır.
ŞİMDİDEN ÖNLEM ALINMAZSA GEÇMİŞ OLSUN!
Ve daha büyük bir tehlike de şu; biyoloji ile irade çatıştığında hep biyoloji kazanır, irade kaybeder, dayansa da bir yere kadar dayanır. Şimdiki türde insani anlamda ne biyoloji ne de irade söz konusu.
İkisini sıfır noktasında buluşturan çelikten yapabilme gücü var. Çünkü hiçbir zaman hiçbir yeri acımayacak, vicdanı sızlamayacak, “Şunu niye yaptım” diye hayıflanmayacak. Dün biz onun fişini çekiyorken, yarın o hiç düşünmeden bir kızgınlık anında bizim fişimizi çekebilir. Kim ona ne diyecek ya da kim ne yapacak? Varın tehlikenin büyüklüğünü siz düşünün.
EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, ADALET...
Ve oraya varıncaya kadar, yapıp etmeleri işe yaramadığı için ıskartaya çıkardığı “işe yaramayan insanları” (o veya onunla iş tutan tekno-oligarklar tarafından) yok edilecek.
Çünkü yeni çağda hemen hemen her alanda insanın yaptığı işleri yeni yapay zekâ ile makineler yapacak. Bu robotlardan öteye giden bir şey. Bir anda milyonlarca sürücü, muhasebeci, savcı, doktor vb. işsiz kalacak. Dün “makbul, muteber” olanlar yarın işe yaramaz olacak. İşe yaramayanların doldurduğu bir dünya ise onlara fazla gelecek ve bu fazlalık budanacak, bir anda bir ormanın kesilmesi bir tarlanın anızlarının yakılarak yok edilmesi gibi, hatta ondan da kolay yok edilecekler. Demek ki bu yapay zekâlı makineler insanların yerini almaya değil, insanları gereksizleştirmeye geliyorlar.
Geriye ne kalıyor? Binlerce yıl içinde insanoğlunun uğruna savaşarak ortaya çıkardığı değerler kalıyor: Eşitlik, özgürlük ve adalet.
İnsanoğlu eşitliği sağlamak için çok çaba sarf etti, teoriler geliştirdi, mücadele etti, sistemler kurdu. Özgürlük için kan akıttı, can verdi. Adil bir dünyada eşit ve özgür yaşamak istedi. Bütün bunların nirengi noktasında yer alan şakul taşı ise vicdandı. Vahşet, katliam, zulüm, sömürü karşısında sonunda hep “vicdana” sığındı. Bundan dolayı pişman oldu, kendini tuttu, kötüden sonra iyiyi inşaya çalıştı.
Peki bu yeni “makineleşmiş insan”da bu hasletler olacak mı? Bilemiyoruz. Olsa da onların yarattığı din, ahlak, felsefe nasıl olacak? Evlilikler ne kadar sürecek, yönetim nasıl şekillenecek? Şimdiden düşünülmeli ki yarın geç kalınmış olmasın.
MÜCADELEYİ KİM KAZANACAK?
Bildiğiniz gibi insanoğlu tarihi süreçte hep iki mücadele içinde olageldi: Kendisiyle ve doğayla. Kendisiyle mücadele silahları, silahlar savaşları, savaşlar insanoğluna ölüm ve kıyım getirdi. Şimdi bir de yapay zekânın katıldığı savaşı düşünün...
Doğayla mücadele ise aletleri ortaya çıkardı, o da sanayileşmeye, sanayileşme ise kirlenmeye yol açtı.
Bir düşünelim, sanayileşme başlangıçta iyiydi, değil mi? Yaşamı kolaylaştırdı, kalitesini artırdı ancak durdurulamayan sanayileşme yarışı, sonunda küresel ısınma ile iklim değişikliğini getirdi, ozon tabakası delindi, ormanlar yok oldu, çevresel kirlilik yeni hastalıklara yol açtı, bunlar her yıl milyonlarca insanın yok olmasına yol açtı.
Şimdi bu durumu yapay zekâyla tahayyül ve tahmin edin. Şimdilik işler iyi gidiyor gibi... Peki ya sonra!..
PROF. DR. AHMET ÖZER
SEÇİLMİŞ ESENYURT BELEDİYE BAŞKANI