Enkaz altındayız

20 Mart 2016 Pazar

“Halkların Birleşik Devrim Hareketi” adı altındaki yapılanmayla savaşı tırmandıracağını ilan eden PKK, ‘her yerde savaş’ stratejisi ile ne hedefliyor? HDP’nin durumunu ne tayin edecek? MHP’den AKP’ye giden sıkıyönetim önerisi ile olası bir sıkıyönetim ilanı neyin miladı olur?

Birbiri ardına gerçekleşen terör saldırıları, tutuklanan akademisyenler, 90’lara özlem duyan yasa teklifi önerileri ile Türkiye nereye gidiyor? Çıkış yolu nedir? Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ve gazeteci-yazar Levent Gültekin’in yanıtları ile başlıyoruz.

GAZETECİ-YAZAR LEVENT GÜLTEKİN:

Kısa vadede bir çıkış yolu görünmüyor

- PKK’nin stratejisi ne anlama geliyor?

Müzakere süreci sona erdirilip çatışmalar başlayınca devletin hesabı PKK’nın burnunu sürtüp, PKK’yı zayıflatmış olarak masaya getirmekti. PKK’nın hesabı ise masa tekrar kurulacaksa masaya daha güçlü oturmaktı. İki tarafın birbirini zayıflatma ve masaya üstün oturma çabası çatışmaları kontrolden çıkardı. Müzakere masasına dönme ihtimali de tamamen gündemden çıktı. Bu çatışma iki taraf için de artık bir ölüm kalım savaşı. Şimdi bu ölüm kalım savaşında PKK cepheyi olabildiğince genişletip farklı silahlı örgütlerle ittifaklar kurarak gücünü artırmayı amaçlıyor. Bu bir anlamda PKK’nın intiharı anlamına da geliyor. PKK’nın bu ittifakla, savaşı Türkiye’nin bütün şehirlerine yayma çabası, mücadeleyi demokratik hakları alma mücadelesi olmaktan çıkarıp silahlı bir isyan hareketine dönüştürdü. Bunun sonuçları hem Türkiye için ama özellikle de PKK için çok ağır olacak. PKK daha da marjinalleşecek. Sorunun silahsız çözülmesini isteyen Kürtleri de kaybedecek. Sonuçta Kürtler, Türkler, ülke, PKK, herkes kaybedecek.

- HDP’nin durumunu ne tayin edecek?

HDP hem devletin hem PKK’nın çıkardığı engelleri aşıp siyasetin zeminini canlı tutacak başarıyı gösteremedi. Kendisine kurulan tuzaklara teslim oldu. PKK’nın silahla özerklik talebine taraftar olması, hendek politikasına yeterli ve güçlü tepki göstermemesi HDP açısından en önemli yanlışlardı. HDP’li vekilin Ankara’daki saldırıyı yapan canlı bombanın taziye çadırına gitmesi, canlı bomba olan terörist hakkında övücü konuşmalar yapması ise bardağı taşıran son damlaydı. Bu yanlışlar, HDP’yi bu meselede aktör olmaktan çıkardı. Erdoğan’ın HDP’yi kıstırmaya çalıştığı kapana HDP yaptığı hatalarla kendi ayaklarıyla girdi. Bundan sonraki süreçte, PKK’nın artık bir silahlı isyan hareketi başlattığı bir dönemde HDP’nin yapabileceği pek fazla bir şey yok. En azından şimdiki gibi ortada durup sadece barış çağrısı yapan bir sivil toplum örgütü tarzında bir politikayla, söylemle çözüme bir katkı sunacağına inancım kalmadı. Ya risk alıp bölgede hendek siyasetinden zarar gören halkın da desteğini arkasına alarak PKK’ya dur diyecek ya da süreç onu bütünüyle etkisizleştirecek.

- MHP desteği ile olası bir sıkıyönetim neyin miladı olur?

Cumhurbaşkanı Erdoğan baskıyı artırmak, toplumdaki farklı sesleri, itirazları yok etmek için zaten yeterince istekli ve kararlı. Buna gücü de yetiyor. Görünen o ki devlet de bu konuda Erdoğan’ın yanında. MHP’nin desteği iktidarın toplumda psikolojik üstünlük sağlamasına yardımcı oluyor. Erdoğan, MHP’nin yıllardır savunduğu politikaların uygulayıcısı olduğu için MHP neredeyse işlevsiz bir durumda kaldı. O nedenle MHP-AKP arasında bir ittifakın psikolojik etkilerinden başka bir sonucu olacağı kanaatinde değilim. Erdoğan zaten Kürt meselesiyle alakalı MHP’siz ama MHP’nin yıllardır savunduğu her şeyi hayata geçiriyor.

- Türkiye nereye koşuyor?

Erdoğan, PKK ile olan çatışmayı bahane ederek gidişata itiraz eden herkesi susturmaya çalışıyor. Bu, tek adam rejimine olan itirazları değersizleştirmenin de yolu. Bunun için yargıyı kullanıyor. Medyasını kullanıyor. TBMM’yi kullanıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması da başkanlık sistemine gidiş yolundaki bütün engelleri temizleme çabalarından biri. Türkiye bir felakete sürüklendi. Bir taraftan PKK ile savaş ve bu savaşın daha da yaygınlaşıp iç savaşa dönüşme tehlikesi. Diğer taraftan bütün kurumların birer birer yok edilmesi. Anayasanın askıya alınması. Tüm bunların sonunda dünya ile ilişkilerin giderek kopacak noktaya gelmesi. Yakın gelecekte bir erken seçimle Erdoğan’ın partisinin tek başına 400’e yakın milletvekili alacağına neredeyse herkes kesin gözle bakıyor. Bu olduğu takdirde demokrasisi rafa kaldırılmış, özgürlükleri askıya alınmış, yargı bağımsızlığı yok edilmiş dünya ile ilişkileri büyük yara almış, dünyada yalnızlaşmış bir ülke ile karşı karşıya kalacağız. Geldiğimiz noktada Erdoğan’ın başkanlık sistemini kurup kuramamasının pek bir anlamı kalmadı. Başkanlık sistemine geçilse de geçilmese de artık sonucun değişmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü başkanlık sistemini getirme çabaları ülkeye verilecek zararı en yüksek düzeyde verdi. Ülke olarak büyük bir enkazın altındayız.

- Çıkış yolu nedir?

Kısa vadede bir çıkış yolu ne yazık ki görünmüyor. Silahların konuştuğu bir ülkede sivil alan açmak epeyce zordur. Fakat yine de aydınlar, gazeteciler, yazarlar sivil toplum örgütleri muhalefet partilerinin öncülüğünde barışçı yollardan tepki gösterme şekli geliştirilebilir. Diğer yandan önümüzde muhtemel bir erken seçim var. Muhalefetin durumu ortada. Bu seçimde Erdoğan tek başına anayasa yapacak kadar milletvekiline ulaşırsa, Erdoğan’ın bütün planları tutarsa 1924 anayasasına benzer bir anayasa yapacağını düşünüyorum. Bu hesapları bozacak yeni bir partiye ihtiyaç var. Hem PKK’nın yıkımlarına hem de Erdoğan’ın ülkeyi taşımak istediği felakete aynı tonda karşı çıkacak bir siyasi söyleme ihtiyaç var. Amasız, tereddütsüz, hesapsız bir şekilde demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği, hukuku ilke edinecek bir partiye.

DOÇ. DR. AHMET KASIM HAN:

İşler kötüleşmeden iyileşmeyecek gibi

- PKK’nin stratejisi ne anlama geliyor?

İlkin Suriye tecrübesinden ilham aldığı anlaşılan “şehir savaşı” stratejisinin örgütün arzu ettiği etkiyi yaratmadığı anlamına geliyor. İkincisi, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki de facto durumun kesintisiz ve özerk bir “Kürt koridoru”na dönüşmesi karşısındaki ısrarlı itirazının PKK’da yarattığı rahatsızlığı anlatıyor. Bugünkü konjonktürde, hele şimdi bir de Ruslar çekilirken, Kuzey Suriye’de kullanabilecekleri kartlar azalmakta. Mesela, ABD ve Rusya’yı birbirine oynama imkânı kısıtlanıyor. Bu fırsat penceresini kaçırmamak adına Türkiye’yi kendi içinde meşgul etmeyi hedefliyorlar. Sosyo-politik ortamın da bu hamle için uygun olduğunu değerlendiriyorlar anlaşılan. Halkların Birleşik Devrim Hareketi üzerinden oluşturmayı hedefledikleri platform altyapısından devşirilecek lojistik destekle yüksek profilli eylemler gerçekleştirerek, bir gün yeniden kurulacağı muhakkak olan pazarlık masasına mümkün mertebe kuvvetli ve tek muhatap olarak oturmak arzusundalar. Apo da dahil, diğer tüm aktörleri ikincilleştiriyorlar. Üstlenmek istemedikleri, infial yaratıcı eylemleri, TAK gibi taşeronlara ihale ediyorlar. Bu devam edecektir. Fırsat algısı güçlendiğinde şerde ittifak kolaylaşır.

Ayrıca, ülkenin bir bölümünde ciddi bir çatışma sürerken bunun diğer yerleri etkilememesi çok zor. Bence PKK’nın kendisi de, bir yandan esasen konjonktürden kaynaklı, fazla abartılı bir özgüven nedeniyle, öte yandan sokaktaki daha genç kitlenin nabzını elinden kaçırmak kaygısıyla son tahlilde somut olarak ne istediğini, ne elde edebileceğini artık karıştırmış vaziyette. Son tahlilde bu ikincisi örgüt içerisinde şiddet yanlılarının elini kuvvetlendiriyor. Bu stratejilerini ve eylemlerini daha savruk ve tam da bu nedenle daha tehlikeli kılabilir. Son eylemler bu yöne işaret eder nitelikte. Öte yandan bu abartılı özgüven PKK’yı aceleci davranmaya ve hatalı hamlelere sürükleyebilir.

- HDP’nin durumunu ne tayin edecek?

En başta HDP’nin kendisi. Ancak ben HDP’nin ne konum ne de ilişkileri bakımından bu meydan okumayla baş edebileceğine dair kuvvetli işaretler görmüyorum. Tamamı kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle HDP olayların arkasında kaldı. HDP son haliyle bir koalisyondu. Koalisyonlar uzlaşma zeminidir. Bu özelliklerinden güç alırlar. Ancak bu aynı zamanda zaaflarıdır, uzlaşıyı bir arada tutan dinamikler bir defa çatlarsa çokseslilik koalisyonu darmadağın edebilir. Gerçekten ezber bozması lazım HDP’nin.

- MHP desteği ile olası bir sıkıyönetim neyin miladı olur?

Bu teklifin AKP tarafında kabul göreceğini sanmıyorum açıkçası. AKP burada hamle iplerini elinde tutmak isteyecektir. Çok gerek görmedikçe muktedir pozisyonundan taviz vermez. Neticede MHP seçmen tabanına da çekim merkezi olmak istiyor.

- Türkiye nereye koşuyor?

Uzun vadede bir denge ortaya çıkacaktır. Otoriter bir gömlek Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısına dar gelir. Dünya sistemi açısından da Türkiye’nin o hali çok kaldırılabilir değil. Kısa vadede işler daha kötüleşmeden iyileşmeyecek gibi duruyor maalesef. Toplumlar güvenlik kaygıları artınca özgürlüklerden kolay taviz verirler. Sonuç ikisinin de azalmasıdır. Ülkenin sosyo- politik ortamı çok kırılgan. Terör açısından bakarsak, iktidar ile toplumun azımsanmayacak kesimi arasındaki mesafe bu denli açıkken yapılan eylemler sosyo-politik fay hatlarını sallar. Baskıcı ve otoriter yaklaşım toplumun genelinde, demokrasiye, iktidar meşruiyetine, adalete olan inancın azalışını besler. Toplumu kimlik üzerinden “taraf” seçmeye zorlayarak iç barış sağlayamazsınız. Bu dikotomi hâkim söylem haline gelirse terör örgütleri, kendilerini seçilecek taraflardan bir tanesi olarak konumlayarak, kitleselleşmek için aradıkları fırsatı yakalar. Özellikle hâkim otorite söylem ve eylemiyle bu ortamı besler kimi kesimleri marjinalleştirir, dışlayıcı bir dil kullanırsa bu etki katmerlenir. Maalesef Türkiye’nin bugünkü iç ve dış politikası onu dışarıdan müdahaleye açık bir hedef haline getirmiş durumda. Üstelik hasım sayısı da günden güne artıyor.

- Çıkış yolu nedir?

Bir defa durumu doğru tespit etmek lazım. Bu iç ve dış siyaset boyutuyla bir milli güvenlik meselesine dönmüş durumda. İçeride, bu noktadan çıkış daha fazla olağanüstü, güvenlikçi, istisnai tedbirle olmaz. Kurumların, özellikle yargı, istihbarat ve kolluk kuvvetlerinin, asli iş ve işlevlerine konsantre olmasını sağlamak gerek. Bunu yaparken özellikle hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak, süreç ve eylemleri, daha az değil, daha fazla denetlenebilirliğe, hesap verilebilirliğe açmak, siyasallaşmadan keyfilikten uzak tutmak lazım. Bu kadar otoriterleşmenin sonunda ortaya çıkan güvenlik zafiyeti bu durumun kanıtı. Aynı şeyi daha fazla yaparak sonuç alınabileceğini düşünmek zor. Elbette toplumsal barışı sağlamak, kutuplaşmayı önlemek lazım. Dışarıya, bakıldığındaysa olan biten sınırın öte yanından da besleniyor ve durumun düzelmesi, neredeyse bütünüyle, Ankara’nın dışındaki tarafların alacağı inisiyatiflere, bunların Türkiye için olumlu dışsallıklar yaratmasına bağlı. Neticede durumu düzeltmek için aktörleri doğru görmek, iyi ayırmak; bölgeyi, küresel stratejiyi doğru okumak; kendi kapasitenizi ve hasımlarınızı kapasitesini doğru değerlendirmek; iç politikayı dış politikadan ayrı düşünebilmek; hatayı kabullenmenin erdem olduğunu unutmamak; hasımların sayısını arttırmamak; onların birlikte hareketine zemin hazırlamamak ve dış politikaya gerçek anlamda manevra derinliği kazandırmak; özetle gerçekçi olmak lazım.

YARIN

- DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN

- GAZETECİ - YAZAR KEMAL CAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları