Doğu reformunu bastırmak

17 Kasım 2018 Cumartesi

Türkiye’de İslama inananlar için yapılan namaza çağrının hangi dilde okunacağının neden birdenbire tartışma konusu olduğunu anlayabilmiş değiliz.
Konunun CHP’ye paldır küldür girmiş bir kişi tarafından, parti yönetiminden uzaklaştıktan sonra, zamansız, yersiz gündeme getirilmesi düşündürücü ve kuşku vericiydi.
İşi gücü dini siyasete bulaştırmak isteyen çevrelerin, yaratılan bu ortamın üstüne atlamaları çok doğaldı, öyle de oldu…
Yalınkat yorumlardan sıyrılıp soruna soğukkanlı yaklaşırsak olay şudur:
Atatürk’ün, 1932’de namaza çağrıyı Türkçeleştirmesi, tarihsel bir reform atılımıdır. Reform diyoruz, çünkü Atatürk, Martin Luther’den yaklaşık 400 yıl sonra İslamda reformun ilk adımını atan devrimcidir.
Martin Luther, nasıl İncil’i, dini çıkarları uğruna kullanan Papa’nın ve ortaçağ papazlarının elinden kurtarıp Almancaya çevirerek Batı dünyasını yeni bir sürece soktuysa, Atatürk’ün yaptığı da benzeri bir dönüşümdür.
Kilisenin kutsal dil gibi gösterdiği Latinceden sıyrılıp herkesin anlayabileceği bir dile kavuşunca, İncil ortaçağ karanlığının halkı sömürme aracı olmaktan kurtarılmıştı.
Tüm üstün niteliklerinin yanında birikimli bir aydın olan Atatürk’ün, Kuran’ı ve namaz çağrısını Türkçeleştirmesindeki amaç, İslama inananların, Tanrı’nın kendilerine neyi ilettiğini, dini tekelinde tutan imamlardan, şıhlardan, şeyhlerden, seyyitlerden ve tarikatlardan bağımsız öğrenmelerini sağlamaktı.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği, bir Doğu reformudur ve kendi ülkesinde bile henüz yeterince anlaşılmamıştır.
Nasıl Martin Luther, reformu nedeniyle yaşadığı dönemde kilise tarafından aforoz edilmişse, Atatürk’ün gerçekleştirdikleri de benzer bir yobazlıkla bastırılmak istenmektedir.
Diyanet İşleri Başkanı’nın, “10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin” diye saçmalayan fesliyi ziyaret etmesi, işte bu yüzdendir.
 
Düşünme!
Düşünde Allah’ı görüyormuş Teyfur Erdoğdu.
80 milyonu aşan ülkede kimse kalmamış, devletin televizyonuna onu çıkarmışlar.
Üstelik, devletin üniversitesinde, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde kadrolu akademisyenmiş. Hakemli dergilerde hakemmiş. Ciddiliği ile tanınan Yapı Kredi Yayınları’nda tarih danışmanıymış…
Cezaevleri doldu. Çok yakındır; akıl yürütenleri, düşünenleri tımarhanelere atarlar.
 
Format
Saray’daki, 10 Kasım’da karşısına oturttuklarına dedi ki:
Gençlerimizin zihinlerini formatlamaya çalışmak yerine, onları medeni, özgür bir şekilde yetiştirecek bir eğitim sistemi kursaydık bugün nasıl olurduk?”
Yani, Cumhuriyeti kuranlar, kör cahil bir topluma Millet Mektepleri açarak, medreseyi kapatıp laik, çağdaş üniversiteleri kurarak, Harf Devrimi yaparak, zihinleri formatlamışlar.
“Bugün nasıl olurduk” diye soruyor ya. Bugün nasılız, bir de ona bakalım.
Eğitim-İş’in raporuna göre:
İmam ortaokulu sayısı 3 bin 286’ya; imam lisesi sayısı 1605’e çıkmış. Ortaokul ve lise ile birlikte imam hatipli sayısı 1 milyon 350 bin 611’e yükselmiş. Bu sayı AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 71 bin 100’müş.
Formatmış (!), tornaya geçilmiş.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları