2014 Fiyaskosu

31 Aralık 2014 Çarşamba

Neresinden tutmaya çalışsanız elinizde kalan, dökülen bir dış politikanın yerle yeksan olmasını izledik bu yıl. “Komşularla sıfır sorun” mottosuyla yola çıkıp birkaç yıl içinde bizzat ülkeyi yöneten siyasi heyetin “değerli yalnızlık” tanımıyla anılır olan gidişat, 2014’te “seviyesiz bir komediye” dönüştü. Yalanlarla, çark edişlerle, içi boş diklenmelerle bezeli… “Organize yalan makinası” hangi gerekçeleri sıralarsa sıralasın nafile! İç politikada “otoriter dikta rejimine” koşut olarak 2014 dış politikada “itibarın sıfırlandığı” yıl oldu.

***

Türkiye’yi yönetenlerin uluslararası medyada ısrarla “mezhepçi, ideolojik, İhvancı, tutarsız, yolsuz” diye anılması tesadüf değil. 2011’de Arap isyanlarıyla başlayan süreçte, Ortadoğu coğrafyasındaki “İslami projenin” sandık zaferlerini yanlış okuyan bu zihniyet, işlerin tersine dönmesiyle kabak gibi ortada kalıverdi. Zaten hiçbir zaman benimsemediği, “benimser-miş gibi yaptığı” “kurumsal demokratik ilkelerin” açıkça reddine yöneldi. Ve bunun yerine “İslamofaşizm soslu sandık demokrasini” markalaştırmaya soyundu. Sandıktan çıkanın “tek adam” sayılacağı, en ufak muhalefete soluk aldırmamaya yeminli bu zihniyetin “tamamlayıcı retoriği”, evrensel değerlerin mütemadiyen “Batı icadı” addedilip dışlanmasıydı. Koskoca “İslam Medeniyeti” bu reaksiyoner zihniyetin elinde siyasal İslamın oyuncağına dönüştürüldü. Türkiye liderliği adeta bir “medeniyet intikamının” başrol oyuncusu olarak sivriltildi.

***

Bu zihniyet yüzünden 2014, Türkiye’nin bütün savlarının uluslararası planda reddedildiği yıl olarak tarihe geçti. AB maceramız Türkiye’ye yansıması umut edilen “demokratik dinamiğini” tümüyle yitirdi. Türkiye, AB’nin salt ekonomik çıkarları nedeniyle “tahammül etmek zorunda olduğu, arzulanmayan bir müttefike” evrildi. “Avrupa’yı umursamadığını” açıkça söyleyenler, Avrupa’daki Türkiye dostlarını bile üyeliğin askıya alınmasını önerir hale getirdi. Bu tablo yıl sonuna doğru Türkiye’yi ziyaret eden Avrupa Komisyonu Başkanı Federika Mogherini’nin dilinde siyasilerimizin “tutarsızlığı” eleştirilerine büründü: “Bize Türkiye’nin AB yolunun ekonomik menfaatlardan çok demokrasi ve hukukun üstünlüğü başta olmak üzere değerler ve ilkelerle ilgili olduğunu söyleyenler hükümet üyeleriydi. İnancım o ki, bu taahhüdünde tutarlı olması, öncelikle Türkiye’nin menfaatına.”

***

Kıbrıs sorununda ada etrafında bulunan enerji kaynaklarının barış dinamiğini tetikleyeceği beklentisi hızla hüsrana dönüştü. Tersine Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de çektiği restler müzakerelerin askıya alınmasının yolunu açtı. Türkiye’nin karşısında münhasır ekonomik bölgeleriyle Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, İsrail ve Mısır’ın işbirliği duvarı yükselmeye başladı.

***

Dış politikadaki pragmatizmiyle övünürken, hakikatte meseleyi “Oryantal dans” kıvamına getirenler Rusya ile enerji anlaşmalarını “başarı” diye sunma çabasına girişti. Nihayetinde Türkiye’yi Rusya’ya daha da bağımlı kılacak olan ve verili uluslararası iklimde Avrupa’ya pazarlanabileceği şüpheli bir proje ile baş başa kaldık.

***

Türkiye 2014’te Ortadoğu’da sürekli “tükürdüğünü yalayan” ülke konumuna düştü. Türkiye’yi yöneten siyasi heyet, her fırsatta Irak ve Suriye’deki radikal Sünni hareketleri “mazur göstermeye” çabalarken, yalaka medya “El Kaide terör örgütü değil” yahut “IŞİD ile YPG bir” argümanına kadar düştü. Böylece “terörizmi destekleyen ülke” görünümüne katkılarını esirgemediler. IŞİD’e karşı uluslararası çabalara “direnen” ülke duruşu ABD’nin “sopasını sallamasıyla” değişiverdi. “Terörist” denilenler değişti, “Koridor moridor yok” diye çıkışılsa da sonunda Kobanili Kürtlere
o koridor açıldı, Iraklı Kürtlere silah desteği de sunulmak zorunda kalındı.
Mısır’da yönetime el koyduktan sonra siyasal İslamcı İhvan’ın tasfiyesine yönelen El Sisi yönetimi, geçiş sürecinde ABD’den Rusya ve Çin’e dünyanın desteğini almakla kalmadı. Türkiye’ye “içişlerimize karışmazsanız barışırız” diye ayar verir oldu.
Kabile devleti Katar’ın sahneden çekilmesiyle İhvancılık Türkiye’yi yöneten siyasi heyete kaldı. Körfez İşbirliği Konseyi’nden “sopayı yeyince” çark eden Katar “Arap dayanışması” adına Mısır’a tam destek açıklarken, Türkiye’ye Amerikan taklidi “insani politika” süsüyle İhvan’ın sürgünlerini İstanbul’da ağırlamak düştü.

***

2014’te Filistin davasının sömürülmesi dur durak bilmedi. Nüfusunun yüzde 20’sini Hıristiyanların oluşturduğu Filistinlilerin davası İslamiyet ve “Kudüs’ün fethine” indirgendi. Barış ve uzlaşma adına hiçbir söylem geliştirilmezken Hamas’ın Suriye’deki Sünnicilik macerası yüzünden itibarı sıfırlanıp Tahran’dan ricacı hale gelen lideri Halit Meşal ile gövde gösterileri yapıldı. Yalaka medya “demokratik ve seküler Hamas” safsataları pazarladı.

***

Afrikalıları bile şoke etmeyi başardık. Türkiye’yi yönetenler, Afrikalılara Türk kurumlarını şikâyet edip, tüm Türk şirketlerini şaibe altında bırakmışken, BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üye seçilme hayallerinde hüsrana uğradılar. 
Kıssadan hisse… Soğuk Savaş’tan bu yana kurulan dünya dengesinin ilk kez hem ekonomik hem de siyasi cephede bu denli sarsıldığı bir dünyada bu siyasi heyetle 2015’te işimiz iş… 2014’teki seviyesiz komedinin trajediye dönüştüğünü görmemek umuduyla, hepinizin yeni yılını kutlarım…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları