Romantizmle kanatlanmak...

30 Ocak 2015 Cuma

Puşkin’in dev eserinden damıtılmış bir bale “Onegin”


Ah ne kadar çok gereksinimimiz var, farklı söylemlere, farklı bakış açılarına, farklı uygulamalara... Ne çok, ne çok ihtiyacımız var güzel duygulara, güzel düşüncelere; kavgadan, gerilimden, korkudan uzak günlere... Baştan başlıyorum:

‘Puşkin’e ihanet!’
“Puşkin’e, nasıl böyle ihanet edilir! Bunu yapanı hapse atmalı!” diye haykırmış bale ustası George Balanchine, olayı ilk duyduğunda...
İhanet” diye nitelenen olay Margot Fonteyn ve Rudolf Nureyev için yaratıldığı söylenen bale eseri... Genç ve uzak görüşlü bir koreograf, John Cranko (1927-1973) Puşkin’in dev eseri “Yevgeni Onegin”i baleye uygularken eserin büyük bir bölümünü atarak, olay gelişimini dört ana karaktere indirerek bir bale eseri yarattı. Üstelik bunu yaparken Çaykovski’nin “Yevgeni Onegin” operasına da sırtını dönüp operanın müziğini değil, Çaykovski’nin başka eserlerinden Kurt Heninz Stolze’nin düzenlediği müziği kullandı...
Koreograf John Cranko, çok da genç, 46 yaşında öldü ama onun “Onegin”i hâlâ dünyanın birçok sahnesinde seyircileri büyülemeyi sürdürüyor. İşte geçen hafta Londra’da bu büyülenmeden ben de payımı aldım.

Mükemmelin doruğunda
İngiliz Kraliyet Balesi (The Royal Opera Ballet), mücevherden farksız Kraliyet Operası’nı mesken tutmuş. Daha o görkemli yapıdan içeri girerken eşsiz bir ayine katılacağınız duygusunu yaşıyorsunuz.
Kraliyet Opera Orkestrası’nı yöneten genç Şef Dominic Grier ellerini kaldırdığında, ayin başlamıştı bile. “Onegin”; anlatımcı, dışavurumcu bir eser; adeta bir dans tiyatrosu niteliğinde. Kalabalık sahnelerden (kırda bir yaşgünü, balo dışında) ikili ilişkiler üzerine kurulu. Ancak çoğu klasik balede izlediğimiz bir kız- bir erkek “numara gösterme” değil, duyguların belirlediği ikili ilişkiler egemen.
Kitapkurdu, içine kapalı, taşralı bir kızken alımlı, bir kadına dönüşen Tatyana’nın (Itziar Medizabal) Onegin’e aşkı, tutkusu... Kız kardeşi, dışa dönük Olga’nın (Beatriz Stix- Brunell) hercailiği... Olga’ya âşık sözlüsü Lensky’nin (Nicol Edmonds) afacanlığı... Gizemli yabancı, kendinden emin ve hoyrat “anti-kahraman” Onegin’in (Nehemiah Kish) önceki acımasızlığı, sonraki yanıp yakarışı...
Bu kişilikler ve duygular “ağlarını örerken” ben de beden dilinin gücüyle sarsılıyordum. Gerek adlarını verdiğim dört solist gerek “corps du ballet” mükemmeldi. Tatyana’nın Onegin’e mektup yazdığı ve onun hayaliyle dans ettiği sahne; finalde Onegin’i geri çevirmesi, bedenin arzusuyla “ahlak-namus” kaygısı arasında gidip gelmesi, kendisiyle mücadelesi hiç gözümün önünden silinmeyecek.
Perde kapandığında gözyaşlarımı tutmakta güçlük çektim. Yaratıcılık, yetenek, romantizm, duyarlılık, disiplin, azim, mükemmellik yüzünden... Oh dünya varmış!

Plexus
Londra’da çağdaş dans akımlarına dünyanın önemli topluluklarına ev sahipliği yapan, yaratıcılığı destekleyen, okul niteliğinde bir dans ve bale merkezi var. Adı: Sadler’s Wells.
Burada izlediğim “Plexus”, Fransız koreograf Aurélien Bory’nin, Japon dans sanatçısı Kaori İto için hazırladığı tek kişilik bir modern danstı.
Bory, aynı zamanda görsel sanatçı ve sirk sanatçısı. Sahneye bin tane zeminden taa en tepeye uzanmış dikey kablo ya da tel yerleştirmiş. Bunlar birbirine çok yakın, adeta bir duvar gibi...
Japon dansçı kadın, bunların arasında, içinde, üstünde, dikey, yatay, diyagonal hareket ediyor. Kâh kendi içine kapanmış, kâh tutsak edilmiş kadın; kâh bir böcek, kâh ana rahminde bir cenin... Kendi ağırlıyla hareket ediyor, kayıyor, uçuyor...
Müzik yok. Ancak dansçının üzerindeki bir aygıt, çıkardığı her sesi, soluk alıp verişini, tellere çarpışını, tellerden kayışını bize büyüterek duyuruyor.
Tellere ve dansçıya yansıyan ışık (Arno Veyrat) belki de en önemli rolü üstlenmiş, sahnede inanılmaz görsel efektler yaratıyor, sahneyi altına, gümüşe ya da yağmura boğabiliyor...
Her yoruma açık, seyretmesi ilginç bir sahne olayıydı. “Plexus” , Latince “iç içe geçme”; anatomide sinirler ve kan damarları ağı demekmiş...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları