Yutkumcuk

27 Haziran 2015 Cumartesi

Saraylar gibi mekânlarda, koskoca sofralarda, âlimlerle yenen yemekler gündemde. Laforizmalarından tanıdığımız İbrahim Eroğlu soruyor:
“Hocam, deveyi hamuduyla yutmak orucu bozar mı?”

Egemenliğin sahibi
Ergin Yıldızoğlu’nun yeni çıkan “AKP, Siyasal İslam ve Restorasyon” adlı kitabı, bugün yaşadıklarımızı anlamak ve irdelemek açısından epey yol gösterici...
Yıldızoğlu’na göre, saraydaki ile AKP’nin Cumhuriyet düşmanlığı, tarihsel kökleri, geleneği ve mirası olan bir sınıf tavrı. Cumhuriyetin, ulemayı, dilini, iktidarının mekânlarını ve simgelerini elinden aldığı, bir anlamda mülksüzleştirdiği bir sınıfın tavrı.
Saraydakinin özlemi, tutkusu, takıntıları, konuşmaları ve yaşam tarzı tümüyle bu tavrı betimliyor.
Ancak, algıdaki ısrarın yanlışlığı ortada. Tarihsel akışı, zamanı büküp bugüne yapıştırmak olası değil.
Örneğin, Cumhuriyetin kurucusunun adını taşıyan toprağa inadına bir saray diktirip halife sultanlığı geri getirmek, “milli irade, milli irade” diyerek Abdülhamit Han edasıyla ülkeyi istibdada sürüklemek ham hayal.
Çünkü milli irade, bir Cumhuriyet kazanımı olan egemenliğin, gökyüzünden ve onun yeryüzündeki temsilcisi sayılan halife sultandan alınarak kendisine verilmesini özümsemiş durumda. Geri vermiyor, vermeyecek de.
Yalnızca son seçim sonuçları değil, AKP’nin iktidara gelişinden bu yanaki seçim sonuçları, milli iradenin ipleri tümüyle siyasal İslamcılara bırakmadığını, bırakmayacağını kanıtladı.
Bunun üzerine bir de 2013’te yaşanan Haziran direnişini ekleyin.
Şu anlaşıldı ki Cumhuriyet atılımlarının bilincini içselleştirmiş olan halk, içinde barındırdığı sağduyu ile Ergin Yıldızoğlu’nun deyişinde anlam bulan “İslamofaşizm”e geçit vermeyecektir.
Egemenliğine sahip çıkan bir halkın bilinçsiz olduğu düşünülemez.
Koalisyon pazarlıklarına bakılırsa, seçimden çıkan sonuçları çıkarına yontmaya çalışan siyaset tüccarları bu gerçeği pek anlayabilmiş değiller. Ya da anlamak işlerine gelmiyor.

CHP’nin adayları
Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresindeki cin fikirli kadro, bir MHP’liyi CHP genel başkan danışmanlığına getirmişlerdi. Daha sonra bir MHP’liyi Ankara Belediye Başkanı adayı, MHP’den milletvekili olan bir ismi de Cumhurbaşkanı adayı yaptılar. Geriye bir MHP’liye başbakanlık önermek kalmıştı, onu da eksik bırakmadılar.
Ama, MHP çok vefasız çıktı. MHP lideri Devlet Bahçeli tuttu, Kılıçdaroğlu ve ekibini “çürük koltuk imalatçısı” diye tanımladı. Yetmedi, dedi ki:
“Unutmayalım, küçük adamlarla, güdük adımlarla büyük hedeflere varılamaz.”
Kılıçdaroğlu’nun, bu ifadeye verdiği yanıt belli:
“Siyasette küslük olmaz.” Açık kapı bırakıyor. Hani ileride bir MHP’liye daha başka bir adaylık önerirse, arada soğukluk olmasın diye...

Yeniden seçim senaryosu
Saray, seçim başarısızlığını Ahmet Davutoğlu’na yükleyecek, öyle gözüküyor.
Sızan bilgilere bakılırsa, Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül, Meclis’te yaptıkları görüşmenin Davutoğlu’nun hazır bulunmadığı bölümünde, aralarındaki buzları eritmişler.
Seçimden önce Saray’a yakın isimlerden Binali Yıldırım, “Koalisyon ihtimali görmüyorum. Teorik olarak böyle bir sonuç doğarsa da koalisyon olmaz. AKP azınlık hükümeti kurar ve bir yıl içinde tekrar seçim olur” demişti ya. İşte o formülü devreye sokmak için uzlaşma sağlanmış.
Kurgulanan senaryoya göre, eylül ayı içinde AKP kongresi toplanacak. Davutoğlu çekilecek ve yerini Abdullah Gül’e bırakacak. O sürece kadar “devlet hafızasına başka parti sokulmadan” ipe un serilecek. Yani, Davutoğlu’nun sıcak baktığı MHP ile koalisyon da “istikrarcı sermaye”nin istediği CHP ile koalisyon da gerçekleşmeyecek. Hükümet kurma turları ile zaman geçirilecek.
Gerekirse, AKP’nin azınlık hükümeti kurması için diğer partilerden mebus pazarlıkları ile güvenoylaması için çeşitli matematik oyunlarına girişilecek.
Gül’ün genel başkan seçilmesinin hemen ardından kışa girerken uluslararası güçlerin isteklerini de karşılayacak kadro ve programla bir erken seçime gidilecek.
Saray’ın birinci önceliği yeniden seçim. Çünkü, tökezlenirse mutlaka düşüleceğinin ayrımında.

Atatürk’ün adının silinmesine dava
Eğitim-İş, Konya’da Mareşal Mustafa Kemal, Mustafa Necati ve 23 Nisan okullarının adlarının değiştirilmesinin peşini bırakmıyor.
Uygulamaların, Milli Eğitim Kuruluş Yasası ile ilgili yönetmeliklere de uygun olmadığı gerekçesiyle Danıştay’a yürütmenin durdurulması ve iptal davası açtı bu kez.
Dava dilekçesinde, idarece asıl yapılması gerekenin, mevcut okul adlarından rahatsızlık duymak yerine, usulüne uygun yeni okullar açarak buralara belirlenmiş ölçütlere uygun adlar vermek olduğu dile getirilerek, çok yerinde bir vurgu yapıldı:
“Otoriter rejimler, boyun eğen, biat eden; totaliter rejimler, kışla tipi insan yetiştirmeyi hedeflerken, demokratik rejimler, çağdaş, hukuka bağlı, insan haklarına saygılı, laikliği benimseyen, demokrasiye inanan, bilimi yaşamında rehber edinmiş insan tipi yetiştirmeyi amaçlar.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları