Yeni Akdeniz koridoruna doğru

06 Temmuz 2015 Pazartesi

Sınırımızda, IŞİD ya da PYD kullanılarak Akdeniz’e açılacak koridorlar kimin işine gelir? Suriye’deki gelişmelere karşı Türkiye’nin çıkarına en uygun tavır ne olmalı?
Emekli Tuğgeneral Ali Er ile bu kez bu soruların yanıtlarını arayacağız.
Ali Er’e göre, PKK bırakın sınırlarımızın dışına çıkmayı, yurtiçinde siyasi ve silahlı örgütlenmesini güçlendiriyor. Hatta, Türkiye’nin bir bölümünde adeta ilan edilmemiş egemenlik iddiasında.
IŞİD’e gelince... Sınıra yakın il ve metropollerde rahatça faaliyet gösterebiliyor.
Bu risk ve tehditlerin, AKP’nin Suriye’ye yönelik atmayı planladığı adımlarda göz ardı ediliyor.
Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin alınmış bir kararı olmaksızın Suriye’ye yapacağı her türlü sınır ötesi harekâtın sonuçlarını Ali Er, şöyle sıraladı bize:
Suriye’ye kendini savunma hakkı verilecek.
TSK’nin bölgeye girmesi halinde IŞİD’in manevra alanı daralacak ve güç kaybına uğrayacak.
Bu ise IŞİD tarafından Türkiye’nin her noktasında katliam boyutlarında terör eylemlerine davetiye olacak.
“Kobani ve Rojava” üzerinden Türkiye’ye karşı oluşan güvensizlik ve hassasiyet nedeniyle PKK, iki yıldır bölge halkı arasında tamamladığı “öz savunma” yapılanmasının da katkısı ile bölgede veya ülke çapında terörü halk isyanı boyutlarında genişletmesi olasılığı gündeme gelecek...
Ali Er, TSK’nin böylesine çok yönlü iç-dış risk ve tehditlere karşı hazırlıklı olması gerekirken aynı zamanda Suriye’de yeni bir cephe açılmasının, ordunun mevcut kuvvet yapısı, olanak ve yetenekleri açısından uygun olmadığı kanısında:
“Özellikle Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından açıkça ifade edilen Suriye’de ‘Uçuşa Yasak Bölge’ veya ‘Güvenli Bölge’ oluşturulması için ‘sürekli havada hazır hava gücü’ ve ‘hava savunma füze rampaları’ bu görevin olmazsa olmazlarıdır.
Ancak Türkiye’nin hava savunma yeteneğinin zafiyet ve yetersizliği herkesin malumudur. O halde Türkiye bu güvenli bölgede hava savunmasını hangi hava savunma füze rampaları ile sağlayacaktır? Türkiye adeta başkasının cebindeki para ile düğün, dernek hazırlığına kalkmaktadır.
Böyle bir harekâtta her güvenli bölge için Suriye topraklarında asgari 20 kilometrelik derinlik gerekli olduğu dikkate alındığında, bölgenin genişliğine bağlı olarak her güvenli bölge için asgari bir kolordu çapında güce ihtiyaç olacaktır. Çünkü, her bölge için gerekli asgari iki tugay çapında askeri güç ile insani yardım faaliyetlerini sevk ve idare edebilecek karargâh ve komuta yapısı ancak kolordu seviyesinde sağlanabilir. Bu ise bölgeye diğer bölgelerden kuvvet kaydırmalarını zorunlu kılacaktır.
Özetle, Suriye’ye yönelik icra edilecek askeri harekâtın ülke güvenliğine katkısından ziyade, Türkiye’nin ulusal güvenlik ve savunma açıklarını artırabileceğini, beraberinde getireceği ilave yüklerin sosyal ve ekonomik yansımalarının daralan ekonomideki krizi derinleştirebileceğini görmek için derin analizlere gerek yoktur.”
Irak’ta Telafer ve Musul, Suriye’de Deyrezür, Rojava, Rakka ve Kobani bölgelerini hedef alan IŞİD’in asıl amacının Kuzey Irak petrollerinin, Türkiye’ye uğramadan Lazkiye limanına, oradan da dünya pazarlarına ulaştıran stratejik mihveri kontrol etmek olduğunu dile getiren Ali Er, AKP’nin askeri harekât ısrarı ile Suriye’de Kuzey üçgeninin emniyete alınması görevine soyunmasına anlam veremiyor:
“Buna olsa olsa kendi kalesine gol atmak denir. Çünkü sonunda Türkiye’nin petrol ve doğalgaz boru projelerine rakip ve Irak’taki petrol kuyusundan Akdeniz’deki limana kadar homojen bir yönetim altında yeni bir enerji hattı doğabilecektir. Bu adeta Türkiye’nin yıllardır küresel enerji piyasasında yaptığı yatırımları kendi eliyle çöpe atmasıdır.
ABD’nin ve Batı dünyasının son günlerde Irak’ın kuzeyinde yuvalanan PKK’ye karşı gözle görülür desteği ve kamuoyunda oluşan sıcak yaklaşımlar da yadsınamaz. Irak kuzeyi ile Suriye kuzeyinde oluşacak ekonomik ve sosyal cazibe merkezi herhalde Türkiye’de Kürtleri de cezbedecek ve heveslendirecektir. Bu durumda Türkiye’de ‘Kürt Baharı’ başlarsa acaba AKP’nin oyun planı hangi stratejiye dayanmaktadır?”
Sarayın kendisini sağlama alma stratejisi dışında bir düşüncesi olmadığı ortada...

Yolsuzluk deyince
Muhalefet partilerinin, AKP ile koalisyon önkoşulları arasında yer aldığını ileri sürdükleri “yolsuzluk” maddesinde her nedense yalnızca 17-25 Aralık operasyonları dile getiriliyor.
AKP onların dışında apak sanki.
Türk Telekom’un Hariri ailesine, Balıkesir SEKA’nın Albayrak ailesine nasıl satıldığı unutuluyor örneğin.
Recep Tayyip Erdoğan’a aşk ile bağlı olduğunu açıklayan Ethem Sancak’a, BMC şirketinin TMSF’den sudan ucuza bir fiyata devredildiği de akla gelmiyor.
Ali Babacan’ın, Irak’ın kuzeyine girmeme koşuluyla 2003’te ABD’den 8.5 milyar dolar almayı öngören Dubai Anlaşması’nı imzaladığı da.
Maksat, dostlar alışverişte görsün.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları