İstanbul’u dinliyorum

22 Ağustos 2015 Cumartesi

İstanbul’da oturan yazar dostlarımıza sorduk, “Gözlerinizi kapattığınızda İstanbul’dan ne dinliyorsunuz” diye. İşte yanıtlar:
Cengiz Bektaş: Orhan Veli’nin gözlerini kapatıp dinlediği İstanbul ile bugünkü İstanbul arasında iyiye doğru bir ayrım yok...
Gerçi denize yakın yerlerde martı sesleri, vapur sesleri bugün de var. Ama bugün en çok, arabaların motor sesleri ile korna sesleri, bir de otobüste, minibüste, deniz motorunda, ortalık yerde çevrelerine saygıdan yoksun insanların bağıra çağıra, telefonlu, telefonsuz konuşma sesleri duyuluyor.
Ben, gözlerim kapalı ya da açıkken sevdiğim ozanların seslerini duymaya çalışıyorum.
Mehmet Zaman Saçlıoğlu: İstanbul’dan korkuyorum gözlerim kapalı. / Tozlu topraklı bir rüzgâr esiyor. / Çöküntünün çöpleri uçuşuyor sokaklarda, / Burnumun dibinde inşaatların hiç durmayan kamyonları, / İstanbul’a kızıyorum gözlerim kapalı.
Suriyeli bir çocuk yaklaşıyor elleri açık / Para verenler, küfürler, seni kim getirdiyse o beslesinler, / Çokça gözyaşı düşüyor yere yüzbinlerce gözden,/ Ezilmiş kediler çırpınıyor caddelerinde / Yıldızlar doğamıyor kentin ışıklarından.
İstanbul yıkılıyor, gözlerimiz kapalı. / Bu toplumun suya erer mi ayakları?
Ferruh Tunç: Ulumayı; o yaralı çünkü...
Adnan Binyazar: Hiçbir şeyi dinlemem! Yalnızca deniz kıyısında balığıyla ünlü bir lokantanın masasında oturup kıyıya vuran dalgaların sesini dinlemeye özlem duyarım.
7-14 yaşlarımı İstanbul’da çok kötü koşullarda geçirdiğimi Masalını Yitiren Dev adlı romanımda yazdım. Sorunuz, beni o dar günlerin küfrü bile beğeni tüten günlerine götürdü.
Bugünkü İstanbul deyince de göğü kirleten gökdelenler, ağaçları kesilen alanlara ev diye yapılan kutular, caddelerde hamamböceği gibi dolaşan arabalar arasında boğulur gibi oluyorum.
Sokakları, parası cebinden taşan patronlar, akşama kadar bir lokma ekmeğin kokusunu almak için debelenip duran böcekler dolduruyor.
Onları görmemek için, geçmiş yüzyılda hep açık duran gözlerimi, yirmi birinci yüzyılda kapıyorum.

Faşizmin canlanması
Saraydakinin, PKK silahları bırakmadan ilan ettiği “çözüm süreci”, kazılan daha çok mezarla sonuçlandı.
Selahattin Demirtaş’ın son dönemde PKK’yi de hedef alan çıkışları, eğer içtenlikliyse, kardeşçe yaşam açısından önemli bir olanak sağlıyor.
Dağlar ve şehirlerde silahların susması, birbirine doğrultulmuş namluların indirilmesi gerektiğini dillendiren bu tutuma, erken seçimde parsa toplama adına kulak tıkayan saraydaki ile şûrekasının amacı, Amerikalı tarihçi Harry Harootunian’ın şu sözünde anlam buluyor:
“Bugün faşizmin yeniden canlanmasının, toplumun güvenlik adına seferber edilmesi yoluyla gerçekleşeceği açıktır.”

Bildirinin CHP’deki etkileri
CHP’de kimi kurultay delegesi eski il başkanlarının Kılıçdaroğlu yönetimine karşı bir bildiri ile kazan kaldırmaları parti içinde farklı yorumlara yol açtı.
Bildirgecilere bakarsanız, bu hareket, CHP’yi olağanüstü bir kurultaya değin götürebilecek bir etki yarattı. Lider adayları Metin Feyzioğlu, Umut Oran ve Muharrem İnce’nin de vereceği destek ile olağanüstü kurultay için gerekli imza toplanabilir.
Bildirgecilerin isteklerini “yenilenme ve tazelenme” olarak tanımlayan bir diğer kesim, seçim hükümeti, seçim takvimi ve önseçim gibi gelişmelerin bir olağanüstü kurultayı zora soktuğu kanısında.
İmzacıları daha önce Kılıçdaroğlu’na tam destek vermiş “küskünler” olarak değerlendiren partililer ise bildiri hareketini “nafile bir çaba”, “ilkesiz birliktelik”, “ideolojik stratejisi olmayan” bir girişim olarak görüyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, CHP’deki hesaplaşma seçim sonrasına kalacak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aman, Beni Bırakma... 23 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları