Hac faciasına Vahhabi bakışı

26 Eylül 2015 Cumartesi

Takdiri ilahi”…
Güzel öldüler”…
Fıtrat
Sorumluluk (disiplinsizlikten) ölenlerin!
Son 25 yılın en feci “hac faciasına” yapılan Suudi yorumlarda; “Vahhabi İslam”ın fotoğrafını dört dörtlük çekmek mümkün.
800’e yakın insanın yaşamını yitirdiği, bir o kadar insanın yaralandığı faciada Suudiler, sorumluluğu kendilerinden başka herkese ve her şeyin üzerine atmaya hazırlar.
İnsan yaşamına karşı vurdumduymazlığın tavan yaptığı nokta “Vahhabilik”miş… demeden edemiyor insan.
Konuya ilişkin en aydınlatıcı yazılardan birini dün New York Times’da okudum.
Şeytan Taşlama”daki izdiham ve ilkel itiş kakış ölümlerini irdeleyen NYT; Suudi Arabistan devlet TV’sinin “fıtrat” kontenjanından konuyu “Bu muazzam kalabalıkların toplandığı her yerde, böyle kazalar olur” diye topladığını ve “güzel öldüler” makamından “zaten ölenlerin cennete gittiğini” ilave ettiğini yazıyor.
Nasıl, tanıdık değil mi?

Sırf ‘para’ baştacı
Takdiri ilahi”nin bu en “bağnaz”, “akıl fukarası”, “gerici” yorumuna ilave olarak ABD yayın organı; Suudi Kraliyeti’nin, mevcut güvenlik organizasyonunu iyileştirmeye çalışmak yerine “hacılarla” ceplerini doldurduğunu anlatıyor.
Gazete, Dr. Al Raşid isimli bir kadın antropologdan görüş almış…
Suudi Arabistanlı antropolog kadın; hacılara sözüm ona daha çok yer açmak için Mekke’yi sürekli inşaa ettiklerini ama bunun hacılara değil yalnız Kral’ın ailesine yararı olduğunu; bu amaçla yapılan yapım faaliyetleri ve toprak istimlaklerinden sadece Suudi prenslerin kazançlı çıktığını, servetlerine servet kattıklarını anlatıyor.
Sorumluların arkadan “merhum hacıları cennete havale etmek suretiyle” hesap vermekten kaçındığını bildiriyor.
NYT, Sami Angawi adında bir mimarla da konuşmuş.
Hac” konusunda ihtisaslaşan mimar da şunu ilave ediyor:
Hacıları karşılamaya çok para harcanıyor. Ama çözüm (Suudilerin başvurduğu gibi!) hep daha çok köprü ve yollar yapmak değil. Kalabalıkları yönetebilmek ve yönlendirebilmekte...
İmkân içinde yüzen Suudiler, Amerikalıların “crowd control / kalabalık yönetimi” dedikleri şey yerine sade yağlı ballı ihaleler, “inşaatlara” para harcıyorlarmış.
Niye?
Vahhabi bakışın temelinde çünkü zaten “insan” hiç yok ki. Sade “güç” var.
O güç kâh “kara altın” petrolden elde edilen “gelirler” oluyor.
Kâh “ümmet”e endeksli “siyasi etki” ve “nüfuz”.
Bir “ümmetin yüceltilmesi” ibadeti olarak da yaşanan “hac”da 800 hacı ölmüş ne yazar… diye bakılıyor meseleye.
Koca İslam ümmeti yanında 800 hacının lafı mı edilir?
Allah rahmet eylesin deyip konu kapatılıyor. Öyle kapatılıyor ki, cenazeler bile geri alınamıyor. Ölen hacılar, bilinmeyen mezarlara defnediliyor.

Bir de IŞİD’e şaşıyoruz...
Mezar taşına” bile güya “put” diye geçit vermeyen Vahhabi anlayış, “şeytan taşlama” ritüelini beri yandan hoş görüyor…
Soru yok…
Sorgulamak yok…
Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu” demek yok.
Başlı başına değer olan “insan yaşamı” asla, hiç yok.
Mina’da yüzlerce hacının böyle dünyanın gözleri önünde can verdiği sırada tam, Suudiler, rejime başkaldıran 21 yaşındaki genç bir aktivisti de idama hazırlanıyor.
Riyad, suçu, üç yıl önce Arap Baharı’na destek vermekten ibaret olan Ali Muhammet el Nimr isimli muhalifi en vahşi biçimde yok edecek ve kafasından kopardığı Ali’nin bedenini çarmıha gerip kurda kuşa bırakacak…
Sonra da IŞİD’e şaşıyoruz…
Bu zihniyetten, hacdaki “izdiham ölümlerine” duyarlılık beklemek mümkün mü?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları