Akademiyi tutsak almak
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Akademiyi tutsak almak

19.04.2016 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

Siyasal iktidar terörün oluşturduğu kaotik ortamdan yararlanarak, zihninin gerisinde bulunan baskıcı/yıldırıcı anlayışını günlük yaşamımıza yerleştirmeye çalışıyor. İlk iş olarak darbeciler gibi üniversiteyi/akademiyi terörle ilişkilendirerek tutsak almak istiyor.

Bölgemiz ve ülkemiz düzleminde yaşanan terör olayları ciddi travmaların yaşanmasına neden oluyor. Sıradan yurttaşlarımız çocuklarına, uzak/ yakın aile üyelerine, dostlarına kalabalık yerlerden uzak durmalarını öneriyorlar. Siyasal iktidar ise terörün oluşturduğu kaotik ortamdan yararlanarak, zihninin gerisinde bulunan baskıcı/yıldırıcı anlayışını günlük yaşamımıza yerleştirmeye çalışıyor. Çoksesliliği ortadan kaldırmak, demokrasinin daraltılması, özgürlüklerin sınırlandırılması uğraşına girişiyor. İlk iş olarak darbeciler, muhtıracılar gibi üniversiteyi/akademiyi terörle ilişkilendirerek tutsak almak, korkutmak istemekte.

‘İğdiş’ etmek
Siyasal iktidarın akademiyi tutsak alma girişimi TBMM’ye sunduğu, “zapturapt” altına alma, “iğdiş” etme yasa tasarısıdır. Yasa tasarısı “bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek”, “yasaklanmış her türlü yayın, siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant vb. basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerinde teşhir etmek”, “Yükseköğretim kurumları içerisinde siyasi parti faaliyetlerinde bulunmak veya siyasi parti propagandası yapmak”, “siyasal ve ideolojik amaçlar dışında olan boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesinİ engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemler yapmak suretiyle kamu hizmetlerini aksatacak davranışlarda bulunmak” hükümler içermektedir. Bu hükümlere ek olarak; “terör niteliğinde eylemde bulunmak veya bu eylemleri desteklemenin” de yer aldığı “kamu görevinden çıkarma” cezası gerektiren suçlamalarda YÖK Başkanı “disiplin amiri” sıfatıyla soruşturma açabilecek ve Yüksek Disiplin Kurulu kamu görevinden çıkarma cezası verebilecektir. Kısacası yasa içerdiği hükümlerle; göreceli/sübjektif bakış açısıyla akademisyenlerin suçlanması, çalıştıkları kurumla ilişkilerinin kesilmesinin/kovulmasının yolu açılmaktadır.

Akademiyi yıldırmak
Akademi, YÖK yönetim sistemi -35 yıl- altında düşünme yetisini kaybetmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası öğretim elemanları yerine rektörleri, rektörler yerine YÖK Başkanı’nı, YÖK Başkanı yerine de Cumhurbaşkanı’nın düşünmesini sağlıyor. Çıkartılacak yasa ile akademi yerine yalnızca Cumhurbaşkanı’nın düşünmesi yeterli görülmektedir. Örneğin 40 yıldır terörün yaşandığı ülkemizde akademi terör alanında ciddi çalışma yapmadı/düşünce üretemedi. Doktora düzeyinde sınırlı sayıda çalışma yapılmış, hazırlanan tezlerin niteliği ve içeriğine bakıldığında ülkenin yaşadığı terörün analizi, çözüm önerilerinden çok genel bilgilere sahiptir. Ülke terörünü irdeleyen ürkek/tedirgin üslupla yazılmış, resmi ideolojiyi destekleyen makale/ kitaplar dışında akademinin aykırı/farklı bakış açısını yansıtan makaleler yazılmadı, kitaplar yayımlanmadı. Akla gelen her alanda enstitüler, araştırma merkezleri kuran üniversiteler terör üzerine çalışan bir merkez kurmadı. Bu durum akademi yerine ilgililerin düşünmesi/düşündüklerini dayatması, karar alması sonucu akademinin kamusal duyarlılığını yitirmesi, yıldırılmasıyla açıklanabilir.
Üniversiteler özgür düşüncenin ifade edildiği kurumlardır. Şiddeti önermediği sürece tüm konular -başta terör- konuşulabilmeli, öğrenciler ve akademisyenler düşüncelerini ifade edebilmelidir. Bunu sağlamazsanız akademik yaşam akıl/bilim egemenliğinden çıkar, yerine entrika, kumpasçı, intihalci, bencil anlayış, jurnalcilik yerleşir. Çıkartılmak istenen yeni disiplin yasasıyla akademi daha ürkek/tedirgin hale getiriliyor. Ders izlencelerini hazırlarken kendi adına düşünenler ne der kaygısına düşecekler, terör örgütü destekçisi ihbarı yaparlar mı diye, duyu organlarını açık tutmak zorunda kalacaklardır. Akademi buna hak etmiyor.

İRFAN O. HATİPOĞLU Mustafa Kemal Üniversitesi

 

-

 

Kut’ül Amare’yi kutlamak mı!

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliklerinin terörle mücadele gerekçesiyle iptali tartışılırken Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kut’ül Amare’nin 100. yıldönümü etkinliklerinin görkemli bir biçimde düzenlenmesi kararı bir başka tartışmaya sebep oldu. Peki, Kut’ül Amare nedir?

İngiliz General Townshend, 29 Eylül 1915’te Bağdat’ın 160 kilometre güneyinde bulunan Dicle üzerindeki stratejik açıdan önemli olan Kut’ül Amare’yi işgal etmişti. Townshend’in amacı Bağdat’a yürümekti. İngiltere’nin Sir Charles Townshend’in komutanlığı altındaki Mezopotamya Ordusu’nu 22 Kasım 1915’te Ctesiphon harabelerinde başarıyla durduran Mareşal von der Goltz’un (Goltz Paşa) komutanlığındaki 6. Osmanlı Ordusu, Bağdat’ın 40 kilometre güneydoğusundaki Medayin adlı kasabada İngiliz güçlerini ağır bir yenilgiye uğrattı.

Kut kuşatması
Mareşal von der Goltz, 8 Aralık 1915’te, Townshend’in güçlerini Kut’ül Amare’de 143 gün boyunca sürecek olan kuşatma altına almıştı. Von der Goltz, ordusunun kazandığı zaferi göremeden 19 Nisan 1916’da Bağdat’ta tifüsten ölünce, onun yerine geçen Enver Paşa’nın amcası Halil (Kut) Paşa, Kut’taki kuşatmayı başarılı bir sonuca ulaştırmış ve 29 Nisan 1916’da İngiliz güçlerinin teslim olmasını sağlamıştı.
Kut’ül Amare’de İngilizlerin teslim olmasının ardından, Ermeni gönüllülerince desteklenen Rus Kafkas Ordusu, Kafkaslar’dan hareket ederek Anadolu üzerinden Irak’taki Hanikin, Süleymaniye ve Revandiz’e doğru ilerlemekteydi. 13 Mayıs 1916’da Ruslar, Revandiz’i işgal ettiler. Üçüncü Rus birliği de Mayıs 1916’da Süleymaniye’ye doğru hareket etmiş; ancak, Osmanlı topraklarına giremeden geri dönmüştü.
Osmanlılar, özellikle Hanikin cephesinin savunmasına önem vermekteydi, çünkü buranın düşmesiyle Rus Ordusu kolaylıkla Bağdat’a ulaşabilirdi. Ruslar, Hanikin’de ancak iki ay kalabilmişti, çünkü İngilizlerin Kut’ül Amare’de yenilgisinden sonra serbest kalan ve tüm gücünü Ruslara karşı yoğunlaştıran Osmanlı 3. Ordusu, temmuzda Rusların geri çekilmelerini sağlamış ve Hanikin’de yeniden Osmanlı hükümranlığını kurmuştu.
İngilizler, 1916 yılının ilk yarısındaki acı deneyimlerinden sonra Mezopotamya’daki ordularında bazı değişiklikler yaptılar. İlk değişiklik General Sir Stanley Maude’un harekât bölgesi komutanlığına getirilmesiydi. İkinci değişiklik ise, Maude’u takviye etmek için iki tümenin gönderilmesiyle, Dicle ile Fırat vadilerindeki İmparatorluk gücünün artırılmasıydı. İngilizler, Aralık 1916’da, bu kez Sir Stanley Maude’un komutanlığıaltında Dicle üzerinden yenidenbir saldırı harekâtında bulunmayahazırdı, çünkü Dicle Nehriboyunca Osmanlı savunmasıgüçlendirilmemişti. Osmanlı Genelkurmayı,1916 sonlarına değin6. Ordu’nun gücünü takviye edememişti.General Maude’un ordusuhızla büyürken, Halil Paşa’nınordusu giderek güçsüzleşmişti.

1 yıl sonra kaybetmek
Basra’yı askeri bir üs olarak geliştirenve limanı modernleştirenGeneral Maude, Ocak 1917’de Osmanlıgüçlerinden dört kat dahabüyük bir orduyu Basra’da toplamayıbaşarmıştı. Böylece İngilizler,Dicle’yi geçmişler ve Kut’u 22 Şubat1917’de yeniden ellerine geçirmişlerdi. 1917 Şubat’ında Kut’tanyukarı doğru ilerlemeye başlayanİngilizler, 11 Mart’ta Bağdat’a girdiler.Bunun üzerine Osmanlı Başkumandanlığı,nisan ayı başlarındaBağdat’ı geri almak için bir saldırıplanı hazırlamaya başladı veAlman Başkomutanlığı’ndan yardımistedi. Alman Başkomutanlığıbu yardım istemini kabul etti.
Öte yandan Maude, Eylül1917’de Fırat üzerindeki Al-Ramadi’yi almış ve böylelikle,Irak’ın merkezinde İngiliz denetimisağlanmıştı. Maude’un koleradanölmesi üzerine onun yerinegeçen Sir Willam Marshall da, Musuldışındaki Irak’ın geri kalan kısımlarınıele geçirdi.

Halkın takdiri
20. yüzyılın başında artık köhnemişve zamanını tamamlamışolan Osmanlı Devleti’nin yerine,büyük bir özveriyle ve Atatürk’ünaskeri dehasını sergileyen taktiklerinuygulanması sonucundakazanılan Ulusal Kurtuluş Savaşısonucunda kurulan TürkiyeCumhuriyeti’nin siyasal alandakiilk adımını simgeleyen 23 Nisan1920’de Türkiye Büyük MilletMeclisi’nin açılışını büyük bironurla ve göğüslerimiz kabararakkutlama yerine, akıl almaz bahanelerle,Osmanlı’nın pek de ismiduyulmamış bir muharebesini kutlamanınne kadar yerinde olduğuhalkımızın takdirinedir

 

Doç. Dr. HÜNER TUNCER

 

 

Yazarın Son Yazıları

Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025