Aydın Engin

‘İç savaş çıkarsa ezer geçeriz’

20 Haziran 2016 Pazartesi

Hatırladığınızı umuyorum. Başlıktaki cümle bu ülkenin cumhurbaşkanının ağzından çıktı. Bir yüksek bürokrat emekli olmuş, Cumhurbaşkanı’na bir veda ziyareti yapmış. Erdoğan orada geleceğe ilişkin planlarını, tasarladıklarını anlatmış. Deneyimli yüksek bürokrat da “Bu dediklerinizin yarısını yaparsanız ülkede iç savaş çıkar” demiş. Cumhurbaşkanı’nın cevabı çok yalın:
- Çıksın. Ezer geçeriz…
Bir haber olarak medyaya yansıyan bu cümle sıradan bir cümle değil, “iç savaş”tan söz ediliyor. Söyleyen de bencileyin sıradan bir yurttaş değil, bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zat.
Bu kadar önemli, bu kadar yakıcı ve bu kadar yıkıcı bir cümle yalan olaydı anında yalanlanırdı.
Hayır, herhangi bir yalanlama yok.
Demek ki….
Demek ki AKP’nin en tepesindeki zat planlarının, geleceğe ilişkin hesaplarının bir iç savaşa yol açabileceğini biliyor, bu olasılığa karşı omuz silkiyor ve “Çıksın, ezer geçeriz” diyor.
Bu gözü dönmüşlüğün, bu on binlerce, (yoksa yüz binlerce, milyonlarca mı demeliydim) yurttaşı yok edebilecek bir vicdan kararmasının bir açıklaması olmalı?
Bu soruyu, son dönemde daha sık kurulmakta olan “Bütün bunların sebebi Tayyip Erdoğan. O gitse her şey değilse bile epey şey düzelir” cümleleri bağlamında tartışmak gerek.
Acaba sahiden AKP iktidarının gitgide daha koyu faşizan tınılar taşıyan yönelimi sadece Erdoğan faktöründen mi ibaret? Erdoğan olmasa, başka biri olsa “başka türlü” mü olurdu?
Tarihte kişinin rolünü ve önemini yadsıyacak değilim. Ama her şeyi de kişiye bağlamanın sağlıklı bir analiz yöntem olduğu kanısında değilim.
Ne yani, Adolf Hitler, Viyanalı başarısız bir ressam olarak kalsaydı İkinci Dünya Savışı çıkmaz; Almanya’da nazizm, İtalya’da faşizm, İspanya’da falanjizm egemen olmaz mıydı?
Haydi daha kestirme sorayım: İktidarını korumak amacıyla bir iç savaşı bile göze alan, hatta kışkırtan sadece Erdoğan mı? Yoksa bir siyasal güç olarak AKP de bu zihniyetin ayrılmaz parçası mı?
Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren İslami ideolojinin iktidar egemenliği gitgide zayıfladı. 1839 Gülhane Hattı Hümayunu bir ilk adımdı ve onu yeni adımlar izledi. Osmanlı saraylarında “Batılı yaşam tarzı” gitgide ağır basmaya başladı. Nü tablo boyayan padişahlar tanıdık; masada ve çatal, kaşık, bıçak kullanarak yemek kural oldu. Şehzadelere yabancı dil olarak Arapça değil Fransızca, Almanca öğrenimi verilmeye başlandı…
Cumhuriyetin ilanıyla bugün “siyasal İslam” dediğimiz örgütlenmeler, ideolojik yapılar iktidardan iyiden iyiye uzağa itildiler. İktidardan uzaklaştırılmak, etkisizleştirilmek, eğitimde, hukukta, devlet yapılanmasında, dış politikanın ana çizgisinde İslami referansların yer almaması demek. Cumhuriyet tarihi boyunca bu yapı sürdü gitti.
Erbakan’ın 1970 başında kurduğu Milli Nizam Partisi ile siyasal İslamcı hareketin iktidar yürüyüşü başladı. 2002’de tek başına iktidar olabileceği bir seçmen desteği ile devletin dizginlerini ele geçirdi. 2002’den bugüne siyasal, ekonomik, kültürel (özellikle eğitim) alanlarında yaşanan gelişmeleri göz önüne alırsak şu soru yanlış mı olur:
- Acaba iktidarı bırakmamak uğruna iç savaşı bile göze alabilecek olan Erdoğan mı, yoksa AKP adlı partide örgütlenmiş siyasal İslamcı hareket mi?
Tırmık bugün sadece soruyu ortaya atmakla yetinecek.
Sonrası? Sonrası sonra…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları