Ahmet İnsel

Bir hınç ve şiddet tarihi

30 Ağustos 2016 Salı

Kıbrıs’ta Rum ve Türk kesimleri arasındaki müzakereler 23 Ağustos’ta yeniden başladı. Yoğunlaştırılmış görüşmeler olarak tanımlanan bu sürecin ilk turu 29 Temmuz’da tamamlanmıştı. İkinci turda Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında 14 Eylül’e kadar yedi görüşme yapılacak. Bunların ikincisi dün yapıldı. Amaç, bu ayın ikinci yarısında Birleşmiş Milletler çatısı altında New York’ta yapılacak 5’li toplantıya, garantiler, güven ve toprak konularındaki görüş ayrılıklarının en aza indirilerek gidilmesi. İki tarafın sözcüleri, farklı ifadelerle, bu görüşmelerin Kıbrıs sorununun federal bir çerçevede çözülmesini sağlayacak son nesil görüşmeler olduğunu dile getiriyor.
Konu Kıbrıs sorunu olunca, elle tutulur mesafede gibi gözüken çözümün, bir serap gibi hep ufuk çizgisinde kaldığını 1977’den beri çeşitli defalar görmüş biri olarak, son derece temkinli konuşmayı zaman içinde öğrendim. Bu kez de birleşik federal bir Kıbrıs devleti kurulması yönünde çözüm kısa zamanda mümkünmüş gibi gözüküyor. Ama “gibi gözüküyor”un ötesinde bir kesinlikle konuşmak, mümkün değil. Yakın tarihin karşılıklı olarak biriktirdiği öfkenin, mağduriyetlerin, kinlerin ve öç alma arzularının oluşturduğu çetrefilli ruh halinin, tarafların akılcı çözümlere ulaşmasını nasıl engellediğini birçok kez gördük.
Niyazi Kızılyürek’in, Bir Hınç ve Şiddet Tarihi başlıklı, Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından geçen hafta yayımlanan hacimli çalışması, Kıbrıslılıkla özdeşleşen bu çetrefilli ruh halinin tezahürlerini, statü kavgası ve etnik çatışma ekseninde ele alıp tarihsel kökenlerinden bugüne kadar inceliyor.
Kızılyürek’in çalışmasının merkezinde hınç (“ressentiment”) kavramı var. Belleğin yapılan kötülükleri hatırlama ve intikam almaya yönelmesini ifade eden, “belleğin kötülüğü” anlamına gelen Yunanca kelimeyi hatırlatan yazar, hıncın modern dünyada siyaseten veya formel olarak eşit sayılan ama toplumsal eşitsizliklere mahkûm edilenlerin duygu durumunu ifade ettiğini belirtiyor. Bu duygu, “aşağıda kalan”ın ruh hali olduğu gibi, kendini üstün gören grubun, aşağı gördüğü grupla eşitlenmeye itiraz etmesinden de beslenebiliyor ve iki durumda da genellikle şiddete dönüşüyor.
Kızılyürek, Kıbrıs’ın son altmış yılına damgasını vuran şiddet ve hınç olgularını irdelerken bunların esas kaynaklarını kültürel farklar veya tarihi düşmanlıklarda değil, toplumlar arasında ortaya çıkan amaç uyuşmazlıkları ve statü kavgasında arıyor. Kitabı okurken modernleşme ve kolonyal müdahalenin yol açtığı iki toplumun eşitsiz gelişimi ve birbirini izleyen statü kayıplarının yarattığı “hınç ve şiddet silsilesi”nin milliyetçi elitlerin ve anavatanların karşılıklı müdahaleleriyle nasıl araçlaştığını ve keskinleştiğini adım adım izliyoruz. Böylece, “nefret dolu ölümcül kimlikler edinen Kıbrıslılar”ın hınç mobilizasyonu, hem grup içi şiddet hem de gruplar arası şiddet için verimli bir zemin oluşturuyor.
Kitap, hınçtan kaynaklanan şiddetin tarihsel sosyolojisini yapan temel bir kaynak niteliğinde. Öfke, kızgınlık, nefret ve hınç şiddete dönerken milliyetçi elitlerin müdahalesiyle “sosyal olanın nasyonal olan içinde erimesi” kitapta son derece başarılı biçimde inceleniyor. Ama aynı zamanda bu asabiyyenin zaman içinde tükenişi de izliyoruz. Bugün Akıncı-Anastasiadis görüşmeleri hakkında oluşan iyimser hava, büyük ölçüde, bu tükenişin bir sonucu. Ama Talat-Hıristofyas görüşmeleri başlarken de aynı iyimser havanın var olduğunu elbette unutmuyoruz. Zaten Kızılyürek de, Kıbrıs’ta amaç birliğini kalıcılaştıracak ortak değerlerin halen oluşmadığının altını çiziyor.
Kitabın sonuç bölümünde bazı iyimser güncel saptamalara yer verilmiş. Kıbrıs’ta taraflar arasında şiddetin hiçbir zaman, örneğin Bosna-Hersek’teki “öldürücü etnik temizlik” boyutuna ulaşmamış olması bunlardan biri. Enosis’in tarihe karışmış olması, iki toplumun eşit siyasal statülere sahip olmaları gereğinin giderek kabul edilmesi, federal devlet çözümü konusunda oluşmaya başlayan görüş birliği… Bütün bunlar, etnik çatışma ve şiddetin ebesi olan amaç uyuşmazlığını zayıflattıkça, çözümün önünü açıyor.
Yeni önemli belgelere de dayanan, Kıbrıs sorunu konusundaki bu kapsamlı ve aydınlatıcı çalışmanın bir başka özelliği, mükemmel bir editörlük çalışması sayesinde, son derece rahat okunan, zevk ve merakla sayfaları karıştırılan bir kitap olarak bize sunulmuş olması.
Umarız, Kıbrıs’ta hınç ve şiddetin sönümlenip nasıl barışa ve çözüme dönüştüğünü ele alan kitapları da çok uzak olmayan bir gelecekte okuma mutluluğunu yaşarız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları