Frankfurt Kitap Fuarı

23 Ekim 2016 Pazar

Frankfurt Kitap Fuarı, dünyadaki benzerleri arasında en büyüklerden ve köklülerden biri. Bu yıl 68. kez gerçekleşiyor.
120 ülke... 8 bine yakın yayınevi... Beklenen 300 bin ziyaretçi... Bu yılki onur konuğu Hollanda ile Belçika’nın Flaman bölgesi. (2008 Fuarı’nda onur konuğu Türkiye’ydi.) Bu yılın ana teması: Düşünce ve ifade özgürlüğü... Bu özgürlükler için sürdürülen mücadele ve dijital pazarlama... Ve dünyanın dikkatlerini üzerine toplayan fuar açılışına damgasını vuran Aslı Erdoğan’ın mektubu... Cezaevinden dünya yazarlarına seslendiği, “Edebiyat tüm diktatörleri yener” dediği mektup...
Fuarın ilk üç günü sadece yayıncılara, gazetecilere ve yazarlara açık. Devasa bir endüstrinin tüm aktörlerini bir araya getiren dev bir merkez...

Shakespeare bugün yaşasaydı
Frankfurt Kitap Fuarı’na Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği’nin davetlisi olarak geldim. Onların düzenlediği bir panelde konuşmacıydım. Panelin konusu “Türkiye ve ifade özgürlüğü” diye saptanmıştı. Öteki katılımcılar Birliğin Genel Müdürü Alexandre Skipis, yayıncı Daniel Kampa (Can Dündar’ın Almanya’daki yayıncısı) ve Alman yazar Moritz Rinke (ki 15 Temmuz’da Türkiye’deymiş.) ile birlikte “Deutsche Welle”nin ünlü gazetecisi Sabine Kieselbach’ın sorularını yanıtladık.
Elbette açılıştaki mektup ve Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği Başkanı Riethmüller’in düşünce ve yayın özgürlüğü bağlamında, “Kelimelerin özgürlüğü bizim için bir insan hakkıdır ve pazarlığa açık değildir” demesi tekrarlandı. 15 Temmuz’u Alman yazar ve ben kendi bakış açılarımızdan değerlendirdik.
Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Can Dündar adları kadar, isimleri anılmayan 100 kadar yazar ve gazeteci de geldi, panel masasına yerleşti. Bir de ana akım medyanın suskunluğu sorgulandı. Batı’nın ikiyüzlülüğü de konuşmalardan payını aldı. Ve Alexandre Skipis’in “Biz Batı dünyası Türkiye’yi yine nasıl, nerede kaybettik” sorusuna yanıt aradık.
Türkiye’de henüz kitaplar yakılmıyorsa da tüm yazarlar üzerine sinmiş korku bulutu Alman konuşmacılar tarafından dile getirilirken siz dilediğiniz kadar 15 Temmuz’da parlamentomuz bombalandı, 200 insanımız tanklar altında kaldı diye anlatın... Önünde sonunda karşınıza peki, Feto’yu kim bu hale getirdi sorusu midenize saplanıyor.
Bizler bu korku bulutuyla yaşamaya alışsak da Alman yazarların şu saptaması panelin tümü yabancılardan oluşan dinleyicileri tarafından onay aldı: Shakespeare bugün Türkiye’de yaşasaydı 3. Richard’ı yeniden yazardı.”

Bizim standda hüzün
Gelelim bizim Türkiye standına... İki ayrı bölümde. Biri daha küçük. Çocuklara yönelik bölüm. En çarpıcı, en göze batan köşede “Kur’an Öğreniyorum” kitabı...
Ana bölüm çok daha geniş. Ben en son 2008’de Türkiye onur ülkesiyken gitmişim fuara. Cıvıl cıvıldı. Çok kalabalıktı. Bu kez bomboş bir stand vardı. Çay içen birkaç erkek... İki gün boyunca bir tek yabancıya rastlamadım.
İçime büyük bir hüzün çöktü. Teksesliliğin hüznü. Renksizliğin, yalnızlığın hüznü. Yasakların, baskının... Bir de nasıl demeli, büyük bir kompleksin hüznü.
Siz 15 Temmuz sonrasını “Yaşasın demokrasi geldi” deyip bin kez demokrasi bayramı ilan etseniz de bütün köprülere, alanlara 15 Temmuz Demokrasi adını verseniz de... Neredeyse bir ton ağırlığında “Türkiye’nin 15 Temmuz’u” başlıklı kitap hazırlatıp bedava dağıtsanız da, fotoğraf sergisi açsanız da olmuyor...
İşin tuhafı siz kitap fuarında kitap yerine ne denli demokrat olduğunuzu sergilemeye ve siyasi mesaj vermeye çalıştıkça insanların kafası karışıyor. Çünkü her gün her standda Türkiye’nin OHAL dönemindeki gerçekleri dile getiriliyor.
Bir de beni şaşırtan, bizim standa “Osmanlı’dan bu yana biz çok okuruz, hep okuruz, çok kültürlüyüz. Çok kitap yayımlarız” algısı yaratmak için gösterilen çaba...
Kompleks demem bundan. Düşünün ki Alman standında “Biz Nazi değiliz” afişleri asılmış... Ya da İtalyan standında “Biz Berlusconi’den neler çektik” afişleri baş köşede! Hiç olur mu böyle şey?!
Rahat olun. Kitap fuarları ideoloji, politika satmak yeri değildir.
Düşünce ve ifade özgürlüğü insanın suyudur, havasıdır, ekmeğidir. Suyu, havası, ekmeği kısılan insan yine de yaşar, yaşamaya çalışır. Ama düşünce ve ifade özgürlüğü '64emokrasilerin olmazsa olmazıdır. Kıstığınız an demokrasiniz yoktur. Bin kez var deseniz de belki Türkiye’de inanan ya da inanırmış gibi yapan çıkar ama dünyaya anlatamazsınız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024
Dans hayattır 2 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları