‘Ölümü Türkiye’nin utancıdır’

09 Mayıs 2014 Cuma

Mamak’ta ölen Balyoz sanığı Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp

Mamak Cezaevi’nde ailesi ile açık görüş sırasında geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybeden Balyoz davası hükümlülerinden Albay Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp, “Artık acımızı dindirecek, onun ruhunu huzura kavuşturacak tek şey cezaevindeki arkadaşlarının derhal özgürlüklerine kavuşmalarıdır” dedi.
Milli Savunma Bakanlığı lojmanlarındaki evlerinde görüştüğümüz Özenalp, Balyoz sürecinde sanıklar ve ailelerinin yaşadıklarını kendi ailesinden örneklerle şöyle anlattı:
Murat’ın yaşamı bizim gururumuzdu. Ölümü ise Türkiye’nin kaybıdır, utancıdır. Amerika’dan gencecik çocuklar telefon ediyor. Görevle gittiği Mekke’den bile telefon ettiler. Üç yıldır her gece dua ettim. Hayırlısı ile ve sağlıkla çıksınlar dedim ama olmadı. Artık ne yapsak Murat’ı geri getiremez. Belki içerideki 236 silah arkadaşının çıkmasına bir küçük katkı sağlayabilir umuduyla konuşuyorum.

‘Hepsinin sağlığı kötüye gidiyor’
O insanlar, o cezaevlerinde kaldıkları sürece sağlıklı çıkmaları zorlaşıyor. Bir dönem aman sağlıklı olsunlar da içeride olsunlar diyorduk. Şimdi onu da geçtik. Sağlıkları kalmadı, ki bunlar alınanların en genç grubudur. Hakan Köktürk açık kalp ameliyatı geçirdi. Murat oradayken safrakesesi alındı, stent takıldı. Daha neler var.
Anayasa Mahkemesi hemen karar vermeli. Ortada TÜBİTAK raporu var zaten. Ondan önce de 30 tane rapor vardı orada. Nasıl oldu bilmiyorum ama üç yıl sonra TÜBİTAK da söyleme zahmetine katlandı. Şimdi Anayasa Mahkemesi sadece vicdanının sesini dinleyecek. Artık hukukun içinde çözülebilecek bir şey yok çünkü hukuk da yok bu ülkede. Birinin artık dur demesi lazım. Oradan yazı gelsin, görüş gelsin, beklemenin anlamı yok. Her saniyenin kıymeti var artık. Kimsenin zamanı yok. İçerideki o çocukların da zamanı yok. Murat’ın ölümünü herkes gibi Anayasa Mahkemesi de dikkatle değerlendirmeli. Yedi aydır başvurumuz orada bekliyordu. İnsan hayatı söz konusuysa gerisi teferruat olmalı. Bir an önce kalanları cezaevlerinden çıkarsınlar. Bizim acımızı dindirecek, Murat’ın ruhunu huzura erdirecek tek şey, onların oradan derhal çıkmasıdır.

Hakkımızı helal etmiyoruz
Kocamı ve arkadaşlarını orada resmen çürüttüler. Ben ve iki çocuğum bunu yapanlara hakkımızı helal etmiyoruz. Allah hepsini bildiği gibi yapsın.
Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın oraya gelmesinin benim için bir kıymeti yok. Bir tek sebeple memnuniyet duyuyorum: Eğer gelmeseydi hem Murat’ın içerideki arkadaşları hem de Kuvvet’teki arkadaşlarını ve tüm orduyu incitirdi. Yoksa benim kimseden bir beklentim de yok. Ama Kuvvet Komutanı’nın gelmesi, içerideki arkadaşlarının sakinleşmesini sağladı. O tepkiyi alacağını bile bile geldi. Bunu yaparak Murat’a kıymet verdiğini azıcık da olsa göstermiş oldu. Genelkurmay Başkanı’nın gelmemesi ise hiç şaşırtmadı.
Komutana yapılan protestoları insanların acısına bağlamak lazım. Keşke olmasaydı. Ama bizlerin yaşadığı acıların, öfkenin, kırgınlıkların binde birini bile bilmiyorsunuz. Hepimizin içi yanıyor. Keşke komutan o protestoları yaşamasaydı ama keşke insanları da o hale getirmeselerdi.
Üç yıl boyunca TSK camiasından kimseden destek görmedik. Bakın cezalar onandı. Şu apartmanda kimse gelip kapımızı çalıp da “geçmiş olsun” demedi. Ama tutuklu eşleri ile bizim derdimize sahip çıkan Müyesser Yıldız gibi gazetecilerle biz kocaman bir aile olduk artık.

‘Kumpas’ sözünde samimi değiller
Ben hükümetin “kumpas” söylemini samimi bulmuyorum. Bunların hepsi Başbakan’a anlatıldı. Başbakan bunu biliyordu. Genelkurmay Başkanı’nın da kendisine söylediğini duyuyoruz. İnanmak da istiyoruz. 17 Aralık’tan önce kumpas demiş olsalardı yürekten inanırdım samimiyetlerine. Ben süreçte kullanıldığımızı düşünüyorum. Askerlere de yaptılar. Bize de kumpas kuruyorlardemek daha inandırıcı olacağı için öyle söylediler. Eğer samimi olsalardı, bir gün içinde çözerlerdi.
Genelkurmay Başkanı telgraf çekmiş. Başbakan’dan, Milli Savunma Bakanı’ndan ziyaret ya da taziye gelmedi.
Biz ilk günden beri içerideki subayları Abdullah Öcalan ile birlikte bir afla çıkaracaklarını biliyoruz. Yeniden yargılama olsa bile yıllarca sürecek. Beraat ettirmeyecekler ama o arada af çıkaracaklar.  

‘Düzmece belge yüzünden’ 
? Murat’ın davaya ismini karıştıran delil 5 No’lu bellektir. Amiral olacak subayların listesi varmış orada. Ama bir subayın tahmini terfi zamanları bellidir. Çok büyük bir sır değil yani. Tutuklanmadan evvel Hint Okyanusu’ndaydı. Seyir esnasındayken haber geldi. Birçok limanda durmalarına rağmen kaçmayı düşünmedi bile. Ankara’ya geldi. Tayinimiz çıkmıştı. Lojmanı dışarıdan gösterdi. Teslim bile olamadan 22 Ağustos 2011’de İstanbul’a gitti, bir daha da gelmedi Eve arkadaşlarımızın desteğiyle taşındık.

‘Başarısı bile sorgulandı’ 
? Hayatı başarılarla dolu geçti. Mezun oldu, ihtisas kursunu birinci bitirdi, Harp Akademisi’ni birinci bitirdi. Silahlı Kuvvetler Akademisi’ni ikinci bitirdi. En iyisini yapmak onun için önemliydi. Başarıları bizim gururumuz olurken birilerinin de kıskançlığı olmuş herhalde. Savcılık sorgusunda “Nasıl bu kadar başarılı olabiliyorsunuz? Birileri sizi bir yerlere mi getirmeye çalışıyor” diye sormuşlar. O da onlara “Bu kadar savcı varken, özel yetkili savcı olabiliyorsunuz. Sizi de birileri mi buraya getirdi?” demiş. Belki de tutuklanmasının sebebi bu sözler oldu.

Ambulanstaki ihmal
? Murat Albay’ın ölümünde bir ihmal söz konusu muydu? Eşi Özenalp’in Mamak Cezaevi’nde bekletilen ambulansa ilişkin gözlemleri dikkat çekici: “Mamak Cezaevi’nde ambulans vardı. O konuda sorun yok. Ancak ambulansın içinde hiçbir şey yoktu. Bomboştu. Sadece bir sedye var. Boyunluk yoktu mesela. Oradaki insanların tamamı tansiyon hastası ama ilk yardım çantasında dil altı hapı yok. Yine de 15-20 dakika içinde GATA’daydık. Girdiğimizde nefes alıyordu ama kurtaramadılar.” 

‘Babamın yeni görevini beğenmedim anne!’
? Çocukların anneannesi Hayriye Yıldırım da zaman zaman devreye girdi mülakat sırasında. Torunu Duru ile cezaevi ziyaretlerindeki diyaloglarını hatırladığında gözyaşlarına hâkim olamadı: “Cezaevi ziyaretlerinden birinde, ‘Annenanne sen beğendin mi babamın bu yeni tayin edildiği yeri’ diye sormaz mı? Ne diyeceğimi şaşırdım. Dedesi yanıt verdi, ‘Kızım asker her yerde görev yapar. Bu da gizli görev’ dedi. Bize bunları yaşatanları Allah’a havale ediyoruz. Murat geri gelmeyecek ama bunu yapan bedelini ödemeli. Duru’nun çektiklerinin hesabını burada mı öderler öte tarafta mı, bilemiyorum ama birileri ödemeli...” 

‘Uzamaz’ diyorduk
Biz çok mücadele ettik. Yaşadığımız haksızlığa katlanmak çok zordu. İçeridekiler için de dışarıdakiler için de. Çocuklarımıza anlatamadık. Babası kızımız Duru’ya söylememizi istemedi. Bu kadar uzayacağını bilmiyorduk, Nasıl olsa birkaç ay içinde çıkar diye düşünüyorduk. Davanın birçok aşamasında “Tamam artık bitti. Şimdi çıkacak” dediğimiz durumlar oldu ama hiç sonuç çıkmadı.

‘Nisan umudu da bitti’
Meclis’te ÖYM’lerle ilgili kanun değişirken hükümet Balyoz’da yeniden yargılama için 30 Mart sonrasını işaret etti. Bu yüzden seçimlerden sonra cezaevlerinde çok büyük beklenti oluştu. Onlar içeride biz dışarıda öyle umutluyduk ki. Günü bile belliydi. 15 Nisan’da çıkılacağına inanmışlardı. Biz de Duru’nun 23 Nisan Bayramı’na yetişir diye bekledik. Duru, babasını “Kaç gün kaldı parmağımla sayayım” diye sıkıştırdı. O da “Perşembe günü belki” dedi. O gece bana “Anne hadi gözlerimizi kapatalım sen babam ol ben sana sarılayım” dedi. Bunlar kimseye anlatamadığımız o kadar küçük şeyler ki... 23 Nisan da geçince herkesin umudu dibe çöktü.

Çocuklara ‘gizli görev’ dendi
Neler yaşadık anlatamam. O ölene kadar, küçük kızımız Duru’ya babasının “gizli görevde” olduğunu söyledik. İlk başlarda okuma yazma bilmiyordu. Daha kolay oluyordu. Ama okula başlayınca ziyaretlere gittiğimizde minibüsten inince kapıdaki “cezaevi” yazısını okumaması için tüm aile seferber oluyorduk. En çok da ağabeyi Batu. Kardeşini oyalamak için ne numaralar yapardı...

‘1 Mayıs’ta ölmek de güzel’
Murat’ın öldüğünü Duru’ya açıkladıktan sonra babası ile ilgili gerçekleri de öğrendi. İnternette yazılanlara baktı. “Babam bir kahramanmış. 16 yıl vermişler” dedi. Sonra da “Keşke bir kahraman olarak 10 Kasım’da ölseydi” dedi. Sonradan da “Ama 1 Mayıs da güzel. İşçi bayramı ya!” diye kendi kendine ekledi.

Çekmeceden çıkan mektuplar
Önceleri ben okurdum babasının mektuplarını. Sonraları kendisi okur oldu. 11 ay önce kızına gönderdiği bir mektup buldum çekmecelerde. “Uslu bir çocuk olduğunu duyduğunu ve buna çok sevindiğini” yazmış. Kalpler çizmiş. “Benim sevgili küçük prensesim” diye yazmış. Her gidişimizde onu mavi bir çanta ile beklerdi kapıda. İçinde çikolataları, sütleri hazır tutardı.

‘Sizler ile güçlüyüm’
Batu’ya da doğum gününde yazdığı son mektup var. “Bu dünyadaki en değerli varlık sizsiniz. Senin olmadığın bir saniye bile düşünemiyorum. Burada güçlü ve sabırlı olmamın en büyük sebebi sizlersiniz” diye yazmış. Hep onların iyi bir eğitim alması hayalini kurardı. Batu’nun öğretmenine mektup yazmış, “Kimya’da biraz sıkıntısı var ilgilenir misiniz?” demiş.

‘300 tane babamız var artık’
Mamak’tan, Hasdal’dan mesaj yağıyor. Hepsi acı içinde. Çıkar çıkmaz bize geleceklermiş. “Batu ve Duru’nun artık bir değil, 300 tane babası var” diye mesaj gönderdiler. Ben de cumartesi günü açık görüşe gidip onları ziyaret edeceğim.

‘Artık koğuş arkadaşının ziyaretçisiyiz’
En acıklı tören Mamak’ta yapılandı. Görüş masalarından bir platform hazırlamışlar. Onun üstüne koydular. Başına U şeklinde dizilmişler. Çakı gibi gördüğümüz adamlar, saç sakal uzamış. Ama yine de asker selamı ile uğurladılar. Ben de onlara teşekkür etmek ve moral vermek için yarın Mamak’taki açık görüşe gideceğim. Sınıf arkadaşı ve koğuş arkadaşı Sinan Albay’ın ziyaretçisi olacağız bundan sonra. Ayrıca Anayasa Mahkemesi önündeki eyleme de düzenli olarak katılacağız.

‘Bir düzmece belge yüzünden’
Murat’ın davaya ismini karıştıran delil 5 No’lu bellektir. Amiral olacak subayların listesi varmış orada. Ama bir subayın tahmini terfi zamanları bellidir. Çok büyük bir sır değil yani.

‘Hint Okyanusu’ndan geldi’
Tutuklanmadan evvel Hint Okyanusu’ndaydı. Seyir esnasındayken haber geldi. Birçok limanda durmalarına rağmen kaçmayı düşünmedi bile. Ankara’ya geldi. Tayinimiz çıkmıştı. Lojmanı dışarıdan gösterdi. Teslim bile olamadan 22 Ağustos 2011’de İstanbul’a gitti, bir daha da gelmedi Eve arkadaşlarımızın desteğiyle taşındık.

‘Başarısı bile sorgulandı’
Hayatı başarılarla dolu geçti. Mezun oldu, ihtisas kursunu birinci bitirdi. Harp Akademisi’ni birinci bitirdi. Silahlı Kuvvetler Akademisi’ni ikinci bitirdi. En iyisini yapmak onun için önemliydi. Başarıları bizim gururumuz olurken, birilerinin de kıskançlığı olmuş herhalde. Savcılık sorgusunda “Nasıl bu kadar başarılı olabiliyorsunuz? Birileri sizi bir yerlere mi getirmeye çalışıyor” diye sormuşlar. O da onlara “Bu kadar savcı varken, özel yetkili savcı olabiliyorsunuz. Sizi de birileri mi buraya getirdi?” demiş. Belki de tutuklanmasının sebebi bu sözler oldu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları