Yanlış bakınca

29 Mayıs 2017 Pazartesi

AKP’nin insana bakışı ile ilginçtir, bilime bakışı arasında inanılmaz bir benzerlik var; ikisine de yanlış bakıyor.
 
İnsana da yanlış bakarsınız!
Geçen hafta açlık grevinde 75. günlerini tamamlayan iki insan, eğitimci, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin 76. günü evleri basılarak, gözaltına alındılar, hücreye konuldular, sonra da 20 yıla kadar hapis istemiyle tutuklandılar.
Yetmedi. İçişleri Bakanı, üstelik hiçbir kanıt göstermeden ve onca zamandır neden gereğini yapmadığını açıklama gereği bile duymadan, onları bir terör örgütünün üyesi olmakla suçladı.
Suçlanmak ne demek, bu iki insanın öncelikle sağlık durumlarına bakılmalıydı; ilk gidecekleri yer hapishane değil, hastane olmalıydı. Yaşananlar, insan yaşamını hiçe sayan anlayışın doğrudan sonucudur.
Bu olay AKP’nin insana bakışının sayısız örneklerinden sadece biridir. İnsan yaşamını bu kadar önemsizleştiren bir yönetim anlayışı uyarı da alamaz. Uzunca bir süredir AKP iktidarı uyarı alma sınırını çoktan aştı; üstelik eski destekleyenlerinden gelen yapıcı öneriler karşısında bile, kalın kabuğunun içine giriyor; kendini tümüyle kapatıyor.
Yine de doğruları yazmak gerekiyor.
 
Bilime de yanlış bakarsınız!
AKP iktidarının bu topluma verdiği en büyük ve kalıcı zarar, uzak ara, bilime yanlış bakışından kaynaklanıyor.
Yanlış bakışın son örneklerinden biri geçen günlerde yaşandı; Cumhurbaşkanı, İbni HaldunÜniversitesi’nde yaptığı konuşmada şöyle demiş:
“İbni Haldun ve eserleri, uzun süre ikinci plana atılmıştır. Sadece Batı dünyasında değil, ülkemizde de özellikle sosyal bilimler alanında İbni Haldun’un katkısı, bilinçli bir şekilde perdelenmiştir. En basitinden, Auguste Comte gibi birçok açıdan sorunlu Batılı bilim adamlarının sosyolojiye katkısı önemsenirken, bu kişinin dahi hakkını teslim ettiği İbn Haldun adeta yok sayılmıştır.”
Önce, İbni Haldun ve Mukaddime adlı eseri, bilimsel gelişmesini dinde Reform yaparak, birikimli bir biçimde büyütmeyi başaran Batı dünyasında her zaman baş tacı edilir. Bu yapıtın toplumsal değişimin nesnel dayanaklarına ilişkin çözümlemelerinin Batı bilimine ivme kazandırdığı, Descartes, Comte, giderek Marks ve sıkı durun, geçen günlerde evrim kuramı akla aykırı bir tutumla ülkemizin eğitim programından çıkarılan Darwin’in öncülü olduğu teslim edilir.
Bilimsel gelişmenin önünü siyasetle kesen, bilim insanını ezen veya kendine bağımlı kılarak kuzulaştırmaya çalışan yönetimler, İslam dünyasının bu arada Osmanlı’nın da kanıtladığı gibi, bu birikimli bilimsel gelişme sürecini bir türlü yakalayamıyor.
Sonra, Türkiye’de Cumhuriyetin düşünce temelinde ana eksen olarak, Comte, Durkheim ve Gökalp kanalından gelen pozitivizm (olguculuk) vardır. Çok somut olarak, Ankara’da kurulan ilk fakültenin, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’nin (1935) önyüzündeki Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir diyen K.Atatürk imzalı sözler, bilinir ki, pozitivizmin özdeyişidir. Böyle bir yaklaşım Mukaddime’yi dışlamaz; Nitekim Mukaddime, Cumhuriyetin hukuk fakültelerinin sosyoloji derslerinde her zaman hakkı olduğu değeri bulmuştur.
Dahası, 1977’de Mukaddime’yi yayımlayan, Onur Yayınları’nın sahiplerinden İlhan Erdost, 12 Eylül 1980 faşizmi tarafından tutuklandı ve 7 Kasım 1980’de dövülerek öldürüldü. En yetkin Mukaddime çevirmenlerinden Turan Dursun da 4 Eylül 1990’da, cinayeti üstlenen İslami Hareket Ordusu tarafından öldürüldü.
İnsan yaşamına ve bilime bakışınız ne kadar yanlış olursa olsun hiç olmazsa savunduğunuz İbni Haldun’a geçmişte bu ülkede hakkını verenlere, sözle de olsa, hak verin!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları