İçeridekiler...

11 Haziran 2017 Pazar

Köşe yazısı yazmak, insana, herkesten bir gün önce yaşamak imkânını veriyor.
Örneğin şu anda cumartesi, ama ben sizin pazar günü okuyacağınız yazıyı yazarken, cumartesiden pazarı yaşıyorum.
Pazar günleri, nedense hep hapistekileri düşünür, utanırım. Birileri nahak yere hapiste yatarken, elini kolunu sallayarak, dışarıda gezmekten, utanmakta garipsenecek bir yan yok. Bu dönemde hapistekiler, aynı zamanda bizim için yatmaktadırlar. Her sabah gazeteyi aldığımda Cumhuriyet tutuklularını görünce içim bir tuhaf oluyor. Ama üzüntüm, utancım yalnız onlarla sınırlı değil. Aynı görüşleri paylaşmadığım, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ahmet ve Mehmet Altan için de aynı üzüntüyü, aynı utancı duyuyorum. Haksız yere yattıklarına inandığım onlar da özgür olmadan kimse gerçek anlamda özgür olamayacak.

***

İçeridekileri neden özellikle pazar günleri daha çok düşündüğümü bilemiyorum.
Oysa hapishanede, pazarın diğer günlerden bir farkı yoktur.
Geçen pazar da Silivri tutuklusu Kadri Gürsel, karısının ve oğlunun da katıldığı Galatasaray’ın “pilav” gününde başta sınıf arkadaşları olmak üzere, bütün okuldaşları tarafından coşkun bir sevgiyle anıldı.
Doğan Koloğlu anlatmıştı. 12 Mart döneminde Çetin Altan ile birlikte 12 Eylül döneminde de bir ara onlardan daha genç dört Galatasaraylı olarak bizlerin de kaldığımız Sağmalcılar C-16 koğuşunda yattıklarında, okul arkadaşlarından bir grup, pilav gününde okuldan aldıkları pilavı Sağmalcılar’a getirmişler.
12 Eylül döneminde bile var olan bu tür insancıl olanaklar, artık yok.
12 Eylül dönemi hukukun işleyişi bakımından da, daha iyi diyemeyeceğim, ama bugünden hiç değilse daha az kötüydü.
Nitekim Kadri Gürsel, bu olgunun canlı örneği.
Kadri diğer arkadaşlarımız Akın Atalay, Murat Sabuncu, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ile birlikte, yedi buçuk aydır tutuklu. Onları üç aylık tutukluluğuyla Ahmet Şık, iki ayla Y. Emre İper ve bir ayla Oğuz Güven izliyor.
Bu arkadaşlarımız aslında bir tedbir olması gereken tutukluluk yoluyla infaz ediliyorlar ve infazları uzadıkça da, adaletin tecelli imkânı ortadan kalkıyor.
Öyle ya! Bu arkadaşlar yarın öbür gün yargılanıp beraat etseler bile, sonuçta belli bir mahkûmiyetin infazının karşılığına eş düşen bir süreyi zaten yatmış olacaklar.
İşte tutukluluk yoluyla infaz mekanizması bu.
Bu uygulama 12 Eylül’de de vardı. Ama hiç değilse yöneltilen ithamların çürütülmesi halinde, insanlar salıveriliyorlardı.
Şu anda Kadri Gürsel kendisine yöneltilen “ByLock” kullanıcısı 92 FETÖ şüphelisi ile iletişim kurmak ithamını HTS kayıtlarına dayanarak çürütmüş bulunuyor.
12 Eylül’de benzeri bir olay olsaydı, tutuklu tahliye edilirdi. Bugün ise Kadri hâlâ içeride.

***

Galiba bu dönemde, tahliye olmak için iddiaları çürütmek bile yetmiyor da, illa birilerine damat olmak gerekiyor.
Baksanıza “damat beyler!” üçer gün konuk edildikten sonra, hiçbir şeyi kanıtlamalarına bile gerek olmadan tahliye ediliveriyorlar.
Burada, yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için, bir noktaya açıklık getirmek isterim.
Biz “damat beyler neden öbürleri gibi tutuklu değil de tutuksuz yargılanıyorlar” diye sormuyoruz. Bizim sorduğumuz, neden diğer tutukluların da damat beyler gibi tutuksuz yargılanmadıklarıdır. Zira, hukukun hükümran olduğu yerde asıl olan tutuksuz yargılanmadır.
                                             
Milliyet’in eski Genel Yayın Müdürü değerli gazeteci Doğan Heper’i yitirdik. Aynı çatı altında geçirdiğimiz günleri hiç unutmayacağım Doğan Heper ile birlikte çalışmak benim için hep bir keyif olmuştu.
Savsaklayamayacağım bir yükümlülük yüzünden İstanbul dışında olduğumdan Sevgili Doğan Heper ile burada vedalaşıyorum. Başta ailesi olmak üzere, hepimizin başı sağ olsun. A. S.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları