Ne olursa olsun sonu Cumhuriyettir

29 Ekim 2017 Pazar

Bugün Cumhuriyetin 94. yılını tamamladık, 95. yılına giriyoruz.
Bir süredir misli görülmemiş saldırıların hedefi olan Cumhuriyet varoluş mücadelesi verirken memleket dahilinde iktidara sahip olanlar çevresinde bir “Osmanlıcı” grup oluşmuştur.
Cumhuriyet’in kazanımlarına karşı olan grup, bunların antitezi olarak gördükleri Osmanlı’ya hayranlıklarını dile getirmekte, adeta “bir devri saadet” olarak gördükleri Osmanlı dönemine dönmek istemektedirler.
Tarihte büyük atılımların sonrasında restorasyon girişimlerinin bir bölümünde bir dereceye kadar geçici başarılar kazanılmıştır, ama şimdiye dek, zamanda yolculuk olan eskiye dönüş tümüyle hiç gerçekleşememiştir.
Osmanlı özlemcilerinin bunun yanı sıra bir büyük yanlışları da Cumhuriyetin antitezi olarak gördükleri Osmanlı dönemini tümüyle kendi gericiliklerinin cenneti olarak algılamalarıdır.

***

Oysa 19. yüzyılın başından itibaren olayların zorlamasıyla sürekli ve kesintisiz bir modernleşme hamlesi içinde olan Osmanlı, aslında Cumhuriyetin habercisidir.
19. yüzyılın başında II. Mahmut’un istemeye istemeye imzaladığı Sened-i İttifak ile bir zamanlar Doğu despotizminin simgesi olan padişahlar, hâkimi mutlak konumundan uzaklaşmış, iktidarı yabancıların da etkisinde olan bürokratlar ile paylaşmak durumunda kalmışlardır.
Ama hem bürokratlar, hem aydınlar hem de mutlakiyetçi tutkularında sonuna kadar direnen, 1838 İngiliz-Türk Ticaret Antlaşması’nı imzalayan, imzalamaya ömrünün yetmediği Tanzimat’ın hazırlık çalışmalarına nezaret etmiş ve artık sürekli hale gelecek büyük reformlar dönemini başlatırken tarihimizde sonradan şaşkın gericilerin irtica sembolü haline getirdikleri fesi, bürokrasideki kıyafet devriminin yeni serpuşu olarak yaşamımıza ilk kez sokmuş olan, yenilikçi tavrı dolayısıyla “gâvur padişah” olarak anılan II. Mahmut’tan itibaren Saray, yenilikçi hamlelerin odağı olmuştur. Gericilerin kendilerine bayrak yapmaya çalıştıkları, en çok okul açan padişah unvanına sahip II. Abdülhamit ile ilgili en geniş araştırmanın ürünü olan kitabında François Georgeon, Sultan’ın Japonya’daki Meiji reformlarının benzerini kendisinin de yapmak istediğini, ama bir dakika bile rahat nefes almasına müsaade etmeyen siyasal konjonktürün buna el vermediğinden yakındığını belirtmektedir.
Saray’da doğmuş son şehzade unvanına sahip Ertuğrul Osman Osmanoğlu (1912 - 2009), Güneri Cıvaoğlu ile söyleşisinde, atalarının modernleşme için çalıştığını, bu alanda zaman zaman ulema ile çatışma durumunda kaldıklarını söylüyor, herkesi laik cumhuriyet etrafında bütünleşmeye çağırıyordu.

***

Bakmasını bilen gözler için İlber Ortaylı’nın “İmparatorluğun en uzun yüzyılı” olarak nitelediği 19. yüzyıl, Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal’in habercileriyle bezelidir.
Nasıl ki, Meşrutiyet, Cumhuriyeti müjdeliyor idiyse, Mithat Paşa da Mustafa Kemal’i muştuluyordu.
Büyük Osmanlı şairi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür Tevfik Fikret laik Cumhuriyetin düşünsel temelini hazırlayan öncü aydınlarının, sanatçılarının en parlak örneğiydi.
Osmanlı’nın içinde bulunduğu yarı sömürge konumundan kurtulmasını, birbirini izleyen yenilgilerin küllerinden yeniden doğmasını sağlayacak olan Mustafa Kemal de çağı yakalamaya çalışan Osmanlı’nın bir ürünüydü ve o küllerden bir ulus ve onun laik Cumhuriyetini yaratarak Atatürk olmuştu.
O yüzden, yeniden Osmanlı’ya dönüşün özlemini yaşama geçirmeye çabalayanlar, istemeyerek de olsa, yeniden bir Mustafa Kemal efsanesinin koşullarını bir araya getirmektedirler.
Onun için, Osmanlı’ya dönüş özlemleri ve girişimleri hangi boyutlara varırsa varsın, merak etmeyin! Ne olursa olsun bu işin sonu yine laik Cumhuriyettir.
Geçen gün bir dostum şöyle diyordu:
- Bari şu Osmanlı’ya en kısa zamanda dönseler de Mustafa Kemal bir an önce gelse!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları